Son Dönem Taşra Medreseleri Üzerine Bazı Düşünceler

Bunu Paylaş
Nesimi YAZICI*
Bilindiği gibi medreseler, diğer bir kısım öğretim kurumları yanında, Osmanlı eğitim-öğretim tarihinin hiç şüphesiz en önde gelen müesseseleridir. Osmanlılar”a kendilerinden önceki Türk-İslam devletlerinden devredilen bu miras, onlar tarafından devletin varlığını koruduğu sürece korunmuştur. Tabiatıyla altı asrı geçen zaman içerisinde medreseler, bir taraftan Osmanlı genişlemesiyle birlikte daha önce gitmedikleri yeni coğrafyalara taşınmış, bir taraftan da önemli veya önemsiz, bazı değişikliklere uğramışlardır.
 Osmanlı medreselerini, başkent ve taşra şeklinde bir ayırıma tabi tutmamız mümkündür. Zira her dönemde en üst düzeydeki medreseler daima İstanbul”da bulunmuşlardır.Bunun yanında medreselerdeki bir kısım yenilikler, bozulma ve ıslah çalışmaları da, öncelikle başkent medreselerinde söz konusu olmuş, buralarda fark edilmiş ve uygulamalara geçilmiştir. Bu nedenle de Osmanlı medrese tarihiyle ilgili olarak son yıllarda, bilhassa artan nispette çalışmalar yapılırken, Dersaadet medreselerine öncelik verilmiştir .Bizim burada değerlendirmeye çalışacağımız Tanzimat”tan Cumhuriyet”e kadar olan dönem için de bu husus geçerlidir.
 Osmanlı medreseleri Tanzimat döneminde, hiç değilse şimdiki bilgilerimize göre, büyük çapta kendi hallerinde bırakılmışlardır. Eğitim-öğretim alanında bu devir yöneticilerinin önceliği yeni okulların açılması yönünde olmuştur. Bu durumun II. Abdülhamid döneminde de devam ettiğini biliyoruz. Hatta bu sırada Tanzimat”ın eğitim hedeflerinin en üst düzeyde uygulamaya geçirilmiş olduğunu ifade etmemiz yanlış olmayacaktır. İkinci Meşrutiyet dönemi ise, hiç şüphesiz medreselerin Osmanlı ülkesindeki bütün varlıkları süresince, en önemli değişikliklere uğradıkları bir devreyi oluşturur .Bu devre araştırmacıların da dikkatlerini çekmiş ve değişik boyutlarda çok sayıda araştırmaya konu oluşturmuştur. Biz de medreselerle ilgili olarak yapmaya gayret ettiğimiz çalışmalarımızda bu devreye öncelik verdik. 1
 Bu vesile ile dikkatimizi çeken bir hususu ifade etmemiz yerinde olacaktır. Gerek Tanzimat ve özellikle de İkinci Meşrutiyet döneminde medreseleri değerlendirmeyi hedefleyen çalışmalarda da öncelik başkent medreselerine verilmektedir. Bu durumu uygulamaların çoğu defa pilot bölge tarzında İstanbul merkezli olarak başlatılmış olması dolayısıyla normal karşılamamız mümkündür. Fakat Osmanlı medreselerinin genelini bile, büyük oranda İslam dünyasındaki benzerlerinden ayırmanın doğru olmayacağı düşünülürse, Osmanlı taşra medreselerinin de ihmal edilmemesinin lüzumu kendiliğinden ortaya çıkar. Nitekim bu yönde bazı çalışmalar da yapılmaya başlanmıştır. Bizim tebliğimiz de işte bu düşüncenin ürünüdür ve bu devrede 2500-3000 civarında oldukları tahmin edilen Osmanlı taşra medreseleriyle ilgili, gerek daha önce yaptığımız çalışmalarda ulaştığımız neticeleri ve gerekse bu defa tespit ettiğimiz bazı yeni bilgileri takdim etmeyi hedeflemektedir .Böylece bu çalışma, Osmanlı medreseleri tarihinin bir bütün olarak belirlenebilmesi yönünde birkaç küçük boşluğu doldurabilirse, amacına ulaşmış olacaktır.
TANZİMAT VE ABDÜLHAMİD DÖNEMİ MEDRESELERİ
Tanzimat dönemi Osmanlı medrese tarihi, büyük çapta araştırılmamış bir alan olmaya devam etmektedir. Son olarak bu konuda bir doktora tezi hazırlandıysa 2 ve daha dar çerçeveli bazı küçük çalışmalar gerçekleştirildiyse de 3, medrese tarihinin bu devresi, hala çok eksik bilinebilmektedir. Arşiv kaynaklarının yetersizliğinden bahsetmesek bile, konumuz açısından çok kolay ulaşılır olmadıklarını düşünmemiz için epeyce sebep zikredebiliriz. Dönemin basınının da yeterli bir taramaya tabi tutulmadığı, özellikle taşra basını ve vilayet gazetelerinin bu hedefe yönelik olarak kullanılmadıkları kanaatindeyiz.
 Tanzimat dönemi medreseleri ile ilgili olarak bizim dikkatinizi çeken ve çoğunlukla İstanbul medreselerini doğrudan, taşrayı ise dolayısıyla ilgilendiren bir kısım çalışmaları şu şekilde sıralayabiliriz:
 Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa altı ay kadar süren ilk sadaretinde, bir bakıma ülke yönetiminde hedeflediği icraat esaslarım gösteren layihasında medreselerle ilgili olarak şu cümleye yer verir: ””Medreselerde bulunan talebe efendilerin teshilen tahsil-i ulum etmeleri için usul-i hazıranın suret-i ahara tahviliyle idarelerinin dahi yoluna konulması ””, Sadrazamın diğer bir kısım önemli konuyu da içeren layihası üzerine (26 Z.kade 1270/20 Ağustos 1854) geniş katılımlı bir toplantı yapılmış (Meclis-i Mahsus-ı Meşveret) ve alınan kararlar 22 Ağustos 1854 tarihinde Padişah tarafından da onaylanmışsa da, sonuçta genel medreselerle ilgili herhangi bir gelişmenin söz konusu olup olmadığını, şimdilik bilemiyoruz.4 Bununla birlikte aynı sene içerisinde bir başka girişim var ki, bunun hatırlanmasında her halde yarar bulunmaktadır.
 Bilindiği gibi medrese mezunlarının en önemli istihdam alanlarından biri adalet teşkilatı idi. Tanzimat döneminin ünlü şeyhülislamlarından biri olan Meşreb-zade Mehmed Arif Efendi Muallimhane-i Nüvvab isimli üç yıllık özel bir medrese açarak (1854), kadı yetiştirme görevini bu yeni medreseye vermişti, Böylece genel medreselerin çalışma sahası büyük ölçüde daraltılmış oldu ve bu durum sonuna kadar bu şekilde devam etti. 5
 Devrinin yeniliklerine açık bir alimi olarak tanınan ve muktedir kadılar yetiştirmek üzere Muallimhane-i Nüvvab”ı kuran, bu arada yetim kalan küçüklere intikal eden gayri menkullerle ilgili düzenlemeler yapan 6, Meşihat içerisinde bazı ıslahatlar gerçekleştiren Meşreb-zade Mehmed Arif Efendi”nin yaklaşık beş seneyi bulan (1854-1858) şeyhülislamlık süresi içerisinde genel medreselerle ilgili olarak da bazı çalışmalarının bulunması gerekirdi.7 Nitekim 20 C.evvel 1273/24 Ocak 1857 tarihli iradeden; Gerek medreselerde yönetici durumunda olan müderris/hoca efendilerin çalışma esasları ve gerekse öğrencilerin medrese düzenine uymalarıyla ilgili iki talimatın Şeyhülislamlık tarafından hazırlandığını ve tasdik edilerek uygulamaya konduğunu öğrenmekte isek de, şimdiye kadar bu talimatlara Ulaşmamız mümkün olamadığından tam olarak muhtevalarını ve uygulama durumlarını bilememekteyiz.8
 Aradan bir süre geçtiğinde bu defa dönemin ilmiye mensuplarının ileri gelenlerinden oluşan on beş kişilik bir heyetin medreselerle ilgili olarak bir rapor hazırladığı görülmektedir.9 Tam tarihi bilinemeyen, resmi bir talimat doğrultusunda hazırlanıp hazırlanmadığı da tespit edilemeyen, sekiz madde ve bir de sonuçtan oluşan bu raporun, kısmen uygulamaya konulmuş olduğunu düşünmek durumundayız. Buna göre medreselerde eğitim-öğretim süresi on dört yıl olarak belirlenmekte, her sene okutulacak dersler ve bunların dağılımları tespit edilmektedir. Burada Fen derslerinin okutulmasının lüzumuna dikkat çekilmiş olmasını hatırlamamız yerinde olacaktır. Nihayet Tanzimat medreselerini, Osmanlı başkentine Gülhane Hatt-ı Hümayunu”nun okunduğu sene gelen ve tahsilinin önemli bir bölümünü buradaki medreselerde tamamlamış bulunan Cevdet Paşa”nın, meşhur eseri Tezakir”in 40. Tezkiresi”nde kendi hayatı ve okuduğu dersler, hocaları hakkında verdiği bilgiler sayesinde, önemli ölçüde, öğrenebilmekteyiz. 10
II. Abdülhamid (1876-1909) döneminde medreselere önem verilmediği sıkça tekrar edilir. Biz de bu durumun aksini iddia edecek ve bu dönem üzerinde uzun uzadıya duracak değiliz. Bununla birlikte bu vesile ile Mehmed Es”ad Safvet Paşa (1814-1883) ile Şeyh Ali Efendi-zade Muhyiddin”in medreselerle ilgili görüşleri üzerinde kısaca da olsa durmamız yerinde olacaktır .
 Bilindiği gibi kendisi de medrese çıkışla olan Mehmed Es”ad Safvet Paşa XIX. yüzyıl Türkiye tarihinin önemli devlet adamlarından biridir. Çeşitli üst düzey görevlerde bulunmuş bu arada görüşlerini sözlü olduğu kadar , yazılı olarak da ortaya koymuştur.11 Safvet Paşa”nın 20 Muharrem 1297/3 Ocak 1880 tarihli arizası medreselerle ilgilidir.12 Safvet Paşa arizasına İstanbul ve taşrada bulunan medreselerin müfredat programlarının eskimiş olduğunu ifade ederek başlamaktadır. Ona göre medreselerimizde Arapça yeterince öğrenilememektedir. Tahsil süresi çok uzundur ve bunun sonucunda elde edilen bilgi ne talebeler ve ne de onlardan faydalanmak durumunda olan ülke için yeterli değildir. Ona göre bunlar ve bütün diğer olumsuzlukları gidermek için şu iki yoldan biri takip edilmelidir: Talebe ya şimdiki gibi öncelikle eski programı takip etmeli, bundan sonra da Hisab, Cebir, Hikmet-i Tabiiyye, Hey”et-i Cedide, Coğrafya, İlm-i Hukuk, Arapça ve Türkçe İnşa ve Kitabet derslerini takip etmelidir. İkinci yol ise mevcut programın büyük çapta değiştirilmesidir. Bu takdirde halen var olan derslerin bir kısmı kısaltılacak, bazıları ise tamamıyla kaldırılacaktır. Tabiatıyla bu durumda programlar yeni derslerle takviye edilecektir. Safvet Paşa medrese programlarının teklif ettiği tarzda yeniden düzenlenmesi işinin de: ””Bab-ı Vala-yı Fetva-penahide fuzeladan ve dersiam hoca efendilerden müntehab ve beş altı neferden mürekkep bir komisyonda ariz ve amik mütalaa olunup ittihazı lazım gelen programın kararlaştırılmasıyla hasıl…”” olabileceğini düşünmektedir. O her iki halde de cami derslerinin Fatih, Yavuz Selim gibi merkezi camilerde ve müderrislerin, kürsüye çıkmalarıyla yapılmasını teklif eder. Savfet Paşa”nın önerileri arasında cami derslerinde talebenin kolayca getirilip götürülebilecek sıralara oturmaları da bulunmaktadır. Cami dersleri haricindeki dersler için ise müstakil öğretmenlerin tayinleri gerekmektedir. Bunların maaşları selatin-i izam evkafindan karşılanabilecektir. Ona göre, teklifleri uygulanırsa, medrese mezunları kadılık, naiblik, nizamiye mahkemelerinde reislik, azalık gibi adalet hizmetlerinde; rüşdiye, idadi ve sultanilerin öğretmenlikleri gibi eğitim-öğretim sahasında; kaymakamlık, mutasarrıflık gibi mülki görevlerde istihdam edilebileceklerdir .Böyle bir durum hem medrese ve medreseliler, hem de devlet açısından çok yararlı olacaktır.
Şeyh Ali Efendi-zade Muhyiddin 26 Şaban 1314/30 Ocak 1897”da tamamladığı ve bir nüshasını mevki-i tatbike koyması dileğiyle II. Abdülhamid”e sunmuş olduğu Medreselerin ıslahı adlı eserinde, başkent medreseleri ile birlikte taşra medreseleriyle ilgili olarak da önemli görüşler ortaya koymaktadır.13 Ali Efendi-zade Muhyiddin, medreselerin ders programlarının ıslahı üzerinde ısrarla durup, bilhassa fen dersleri ile müfredatın takviyesinin gereğini vurgularken, başkent kadar taşra medreselerini de dikkate alıyor ve bu yapı1dığında; ””İş”te medaris-i ilmiye ıslah olunursa az vakit zarfında böyle darü”l­ fünun modelleri kazalara, nahiyelere varıncaya değin hem de az bir masrafla tamim etmek kaabil… ””(s. 22) olabilirdi. Onun kitabının Hatime”sinde (s. 23 vd.) ise taşra medreseleri ile ilgili olarak şu dikkat çekici teklifleri ortaya koyduğu görülür:
 ”” Memalik-i Osmaniye”nin bilcümle vilayetindeki medreselerin, suret-i tahsillerini mübeyyin Ders Vekaleti”nden defatiri tutularak taşralar müftüleri vasıtasıyla evamir ve talimat gönderilerek idare olunmak ve dahil-i vilayetteki medreselerin dersleri yolunda cereyan edip etmediğini teftiş etmek için merkez-i vilayet müftülerine hakk-ı teftiş ve bilcümle me ”murin-i mülkiye rüesasına yalnız hakk-ı şikayet verilmelidir… “
””Bu medaris talebeleri be-her sene bilcümle me”murin ve eş”rafı mahalliyye hazır oldukları halde aleni olarak mahallerinde imtihan edilmeli ve ehliyetleri tebeyyün eden talebeye kütüb vesaire gibi mükafaat verilmelidir. Ve üç sene sınıfını geçemeyen talebe harice bırakılmalıdır. Ve kur”a ve ruus emsali imtihanlarda fünun-i cedideden dahi sualler tertip edilmelidir… ””
 ””Bilcümle medaris-i İslamiyenin yeniden suret-i matlubeye ifrağ olunmaları mümkün değil ise de bir kerre makarr-ı hilafet medreseleri dediğimiz surete konulsun; taşra medreseleri daha ikinci senesinde kendiliklerinden bu dersleri okutmaya başlayacaklardır.”
Ali Efendi-zade Muhyiddin Efendi, eserinin devamında, başkentle birlikte taşralarda yapılacak ıslahatın gerektirdiği maddi külfetlerin nasıl karşılanacağı konusunda da görüşler ortaya koymaktadır (s. 29 vd.),
 Son olarak II. Abdülhamid dönemi medreselerini, tamamı bu sırada neşredilmiş bulunan Maarif Salnameleri”nden takip etmemizin mümkün olduğunu hatırlatarak bu bölümü tamamlayalım. 14
İKİNCİ MEŞRUTİYET DÖNEMİ
Medreselerle ilgili en önemli değişikliklerin İkinci Meşrutiyet döneminde gerçekleştirildiğini ifade etmiştik.15 Bu sırada hala 2500- 3000 civarında oldukları düşünülen medreselerin 16 ıslahı konusu, hem devlet yöneticilerinin ve hem de medreselerle ilgilenen bazı sivil inisiyatiflerin gündemindeydi, Biz önceliği bu ikincilere vererek, bu çerçevede birkaç öbeği belirtmek istiyoruz.
İstanbul”da kurulmuş olan Cemiyet-i İlmiyye-i Osmaniye”nin belli başlı amaçlarından biri başkent ve taşra medreselerinin zamanın ihtiyaçlarına göre ıslahı idi. Yayın organı Beyanü”l-Hak”da bu hedefe yönelik çok sayıda makale yer aldığı gibi, Şubat 1910 tarihli Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi”nin hazırlanması ve uygulanmasında da çok önemli katkıları olmuştu. 17 Aynı şekilde 1909”da Konya Islah-ı Medaris-i İslamiyye Cem”iyyet-i Hayriyyesi 18 ve Selanik Cem”iyyet-i İlmiyye-i islamiyyesi 19 de bölgelerindeki medreselerin geliştirilmesi hedefine yönelik olarak çalışmalar yapmışlardı. Bu sırada konunun kamuoyunun gündemini yoğun biçimde işgal etmiş olduğunu Sırat-ı Müstakim, Sebilü”r-­Reşad, Beynü”l-Hak, el-Medaris ve Ceride-i İlmiyye gibi çok sayıdaki dergi ve günlük gazetelerde çıkan yazılar , bu arada yayınlanan müstakil kitaplardan takip edebiliyoruz. 20
İkinci Meşrutiyet döneminde medreselerle ilgili bir seri yasal düzenleme yapıldığını biliyoruz. Bunlarda da öncelik başkente ayrılmış olmakla birlikte, taşra medreseleriyle alakalı yeni düzenlemeler de getirilmiştir. Nitekim Şubat 1910 tarihli Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi”nin 1, 2, 3 ve 33. maddelerinde taşrada müftüler ve onların başkanlığında Cem”iyyet-i İlmiyyeler”in medreselerle ilgilenmeleri esası getirilmiştir. Medreselerin, müderrislerin, talebelerin durumlarını, yıl sonu sınav sonuçlarını gösterir muntazam kayıtların ne şekilde tutulacağı ortaya konmuştur. Müderris ve bevvabların görevleri belirtilmiştir.21 Fakat bunlar yeterli görülmemiş olmalı ki, aynı yıl içerisinde taşradaki durumlara daha iyi cevap verebilecek ayrı bir talimatname de çıkarılmıştır.
 Medaris-i İlmiyye Nizamnamesine Zeyl Olarak Tanzim Olunan Taşra Medarisi Talimatnamesi 22 bir giriş ve iki bölüm halinde toplam dokuz maddelik oldukça mütevazı, fakat başlı başına taşra için çıkarılmış olması dolayısıyla önemlidir. Girişte bu talimatnamenin hazırlanış amacı şu şekilde ortaya konur. Taşrada dini ilimlerin tahsili amacına yönelik olarak, her düzeyde hayır sahipleri tarafından kurulmuş bulunan medreselerin, idarelerinin en güzel biçimde gerçekleştirilebilmelerinin temini amacıyla, ayrıca medrese hocalarının çalışmalarını düzenlemek üzere bu talimat hazırlanmıştır.
  Talimat öncelikle Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi”nin 33. maddesinde geçen Cem”iyyet-i İlmiyyeler”e açıklık getiriyor. Buna göre ””Meclis-i Islah-ı Medaris-i (Örnek. Karesi)”” şeklinde isimlendirilecek olan bu kurul, vilayet, liva ve kaza merkezlerinde bulunacak ve şu zatlardan oluşacaktır: Naiblerin nezareti, müftülerin riyasetinde; ikisi ilm-i usul-i tedris ve alival-i medarise muttali (yönetim ve eğitim pedagojisini bilir. dİğer ikisi vücuh ve kıraatte (Kur”an okumada) mütehassıs ulemadan olmak üzere toplam dört müderris, vakıflarla ilgili iki uzman. Bunlara o mahalde bulunan en büyük vakıflar maarif görevlileri de tabii üye olarak katılacaklardır .Talimatın birinci faslının bundan sonraki maddelerinde (madde 2, 3, 4, 5); Medreselerin kuruluşundan günümüze durumlarının, halihazır vaziyetlerinin ülke genelinde, Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi”nin ikinci maddesinde belirlenen ve bir örneği bu nizamnamenin sonuna çizelge halinde eklenen esaslar çerçevesinde belirlenmesi isteniyor.23
 Taşra medreseleri ile ilgili olarak hazırlanmış bulunan talimatın ikinci bölümünde ise eğitim-öğretimin nasıl yapılacağı, öğrencilerin ve müderrislerin çalışma esasları detaylı bir biçimde belirtiliyor. Burada bizim dikkatimizi çeken Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi”nde başkent medreseleri için öngörülen müfredat programının taşra medreseleri için de geçerli kabul edilmesidir .Fen dersleri için müderrisler arasında yeterli ve yetişkin elaman bulunamazsa, maarif müdürleriyle diğer okulların öğretmenlerinden, yazı ve inşa için de tahrirat müdürlerinden faydalanılabilecektir. Böylece taşra medreselerinin hem nitelik ve hem de nicelik açılarından geliştirilmesi arzu edilmiş olmaktadır .
 Tabiatıyla kanun çıkarılarak, nizamname ve talimatnameler hazırlamaktan daha da önemlisi onları uygulamaktır. Gerek Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi ve gerekse bununla ilişkili olarak çıkarılan taşra medreseleri konusundaki talimatın ülke genelinde nasıl bir uygulama imkanı bulduğu meselesi çoğu defa yeterince dikkate alınmamaktadır. Biz medreselerde bu dönemde başta fen dersleri olmak üzere, eğitim-öğretimin ne şekilde yapılması gerektiğiyle ilgili detaylı bir çalışma yapıldığını ifade ettikten sonra 24 bu alanda elde bulunan iki örnek üzerinde durmak istiyoruz.
 31 Ağustos 1914 tarihli bir belgeden, Karahisar-ı Sahib sancağına bağlı mülhakatta Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi gereğince bir teşkilat oluşturulamamış olduğu, buna karşılık Afyon merkezinde; ””Teşkilat-ı mezkure yapılarak fünun-u muntazama tedris edilmekte,,,”” olduğu, şimdiye kadar buna uydurulamayan ””merkezin umum medarisinde teşkilat-ı mezkure icra edilecektir”” ifadesinden de gerekli hazırlıkların yapıldığı anlaşılmaktadır. 25
 Konuyla ilgili diğer bir örnek ise Karesi sancağına bağlı Gönen kazasındaki Solak Hacı Ahmed Ağa Medresesi”ndeki uygulamadır. 26 Bu medreseye ait 1330-31/1914-15 ders yılı sınav cetvellerine sahibiz, Buna göre bu medrese; Medaris-i İslamiyye Nizamnamesi gereğince 25 T.evvel 1330/7 Kasım 1914”te teşkil edilmiştir. Yapılan genel sınav sonuçları, eski sisteme nispetle başarının % 70 oranında arttığını gösterilmektedir. 22 Haziran 1331/22 Şaban 1333/5 Temmuz 1915 tarihli belgenin altında, öğretim kadrosu içerisinde ver alan on dokuz müderrisin isim ve mühürleri bulunmaktadır, Bunlar arasında müftü, Çarşı Cami imamı, eski maliye müdürü, emekli kumandan, Yıldırım Numune Mektebi hocaları, belediye reisi, kadı ve Gönen kaymakamı da bulunmaktadır. Medresenin şimdilik iki sınıfı açılabilmiştir. Birinci sınıfta 8, ikinci sınıfta 11 öğrenci olup, bunlardan biri hastalığı dolayısıyla sınavlara girememiş, diğerleri yıl sonu imtihanlarını başarı ile geçmişlerdir. Öğrencilerin yaş ortalaması (en küçük 13, en büyük 23) 17”nin az üzerindedir. Derslerde ise esasta olmamakla birlikte isimlendirmelerde, nizamnameden bazı farklılıklar görülmektedir. Bu durum zaman içerisinde programların kısmen tadil veya tashih edilmiş olmasını düşündürmektedir. Böylece Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi”nin taşrada belirli oranlarda da olsa uygulanmaya çalışıldığı, bu alanda daha sağlam kanaat oluşturabilmek için yeni araştırmaların gerektiği ortaya çıkmaktadır.27
 Bilindiği gibi İkinci Meşrutiyet dönemi medrese tarihi içerisinde Ekim 1914 tarihli Islah-ı Medarisi Nizamnamesi ve onunla getirilen yeniliklerin çok önemli bir yeri bulunmaktadır. 28 Her şeyden önce İstanbul medreselerinin tamamı bir hükmi şahsiyet olarak Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Medresesi adı altında birleştirilmiş, ayrıca bunun devamı olarak üç şube halinde Medresetü”l ­Mütehassisin kurulmuştu. Biz daha önceki bir çalışmamızda bu nizamnamenin taşraya yansımalarını, bu alanda ilk örnek olmak üzere Karahisar-ı Sahib’i ele alarak değerlendirmiştik. 29 Bu defa Daru”l-Hilafe”nin Karesi (Balıkesir) şubesi ile ilgili olarak dönemin resmi vilayet gazetesi Karesi kolleksiyonlarından elde ettiğimiz bilgileri ortaya koymak istiyoruz.
 Dönemin medreseleri ile ilgili olarak Sireti Efendi”nin 19 ve 26 Nisan 1915 tarihli Karesi gazetelerinde arka arkaya bir makale neşrettiği görülmektedir. 30 Bu makalesinde yazar; Meşrutiyet”in başından beri medreselerin ıslahı konusu çok konuşulduğu, birçok makalelerde ele alındığı halde, pek önemli bir gelişme kaydedilmediğini ifade ediyor. Ona göre medreseler kesin olarak ıslaha muhtaçtır. çünkü programlarda ilim ve fen yer almamakta, buna karşılık lüzumsuz merasimlere öncelik verilmektedir. Son yarım yüzyılda medreseler.büyük çapta ihmal edilmişlerdir. Halbuki medreselerin durumu, ülkenin genel durumu ile doğrudan ilişkilidir. Onlar geliştirilirse millet de içine düştüğü çeşitli sıkıntılardan kurtulabilecektir.
 Sireti Efendi”ye göre Şeyhülislamlık makamı 10 Z.kade 1332/30 Eylül 1914 tarihli Islah-ı Medaris Nizamnamesi”yle çok önemli bir adım atmıştır. İstanbul medreselerini düzenleyen bu nizamnameden sonra ülke genelinde bunların birer tali şubelerinin açılması yönünde genel bir arzu uyanmıştır. Uşak gibi küçük kazalar bile teşebbüse geçmiş, Balıkesir”de de bazı çalışmalar yapılmıştır. Sireti Efendi makalesinin devamında; ””Medreselerin şekl-i hazırı ağlanacak bir mahiyettedir. Bu hal on sene daha devam ederse, iyi bilelim ki medreselerimiz için inkiraz-ı kat”i muhakkaktır ”” demekte ve mevcut medreselerin günün geçerli fen dersleriyle takviye edilerek ıslahının gerekliliğini vurgulamaktadır.
 Anlaşılan o ki bu konu Balıkesir”deki medrese çevrelerinin gündeminde önemli bir yer tutmuş ve nihayet Balıkesir Daru’l-Hilafeti”l-Aliyye şubesi 24 Şubat 1916 Perşembe günü (biraz gecikerek 1915-16 ders yılına yetişmiş) yapılan bir törenle derslere başlamıştır. 31 6 Mart 1916 tarihli Karesi”de yeni medrese ile ilgili oldukça geniş bilgiler bulunmaktadır.32 Buna göre Daru”l­Hilafeti”l-Aliyye”nin Balıkesir Şubesi”ne kayıtlı öğrenci sayısı 30”un üzerindedir ve kayıt için yeni müracaatlar da yapılmaktadır. Geçmişte çok sayıda alim yetiştirmiş olan Balıkesir için bu müessesenin hayırlı neticeler vereceği muhakkaktır. Medresenin öğretim kadrosu her ders saati için 15 kuruş almaktadır. Medresenin hocaları, verdikleri dersler ve aldıkları aylık ücretler bir çizelge halinde gösterilmiştir. Buna göre;
 Aylık Maaş Ders İsim
 1.600 kuruş. Ahlak-ı Kur”aniyye Müdür ve muallim Hacı Ali Efendi.
 120 ”” Fıkıh Müftü Efendi Hazretleri.
 300 ”” Sarf ve Lugat-ı
Arabiyye Ulemadan Somalı Hacı Hafız Cemil Efendi
 300 ”” Türkçe Ulemadan Abdülgafur Efendi.
 240 ”” Hisab Muhasebe-i Hususiye Başkatibi Adil.
 60 ”” Coğrafya Ulemadan İbrahim Naci Efendi.
 60 ”” Hutut Maarif Başkatibi Hakkı Efendi.
 200 ”” Kur”an-ı Kerim
 (İmamet) Hafız Hakkı Efendi.
 150 ”” İlahi Hafız Nasuh Efendi
 60 ”” Ziraat Ziraat Muallimi Burhaneddin Efendi.
 400 ”” Katip ve Mürebbi Hafız Bahri Efendi.
 Haftada bir saat dersli Tarih-i İslam ve bir saatli Tarih-i Umumi ve Osmani ve Türk Tarihi muallimliğine 120 kuruş maaşla Birgivi-zade Mehmed Asım ve 150 kuruş maaşlı Terbiye-i Bedeniyye muallimliğine Daru”l-Muallimin muallimlerinden Ragıp ve 60 kuruş maaşlı Elişleri muallimliğine Nümune Mektebi muallimllerinden Hilmi ve yine 60 kuruş maaşlı Resm-i Hattı (Teknik Resim) muallimliğine Nümune Mektebi müdür muavini Midhat Efendi tayin edildilerse de, bunlardan Birgivi-zade Mehmed Efendi Bursa Daru”l-Muallimat Müdürlüğüne terf”ian nakledilmiş, diğerleri de istifa etmiş olduklarından medreseden ayrılmışlar, bununla birlikte Tarih muallimliğine Medresetü”l­Kuzat”tan birincilikle mezun İbrahim Bakır, Terbiye-i Bedeniyye muallimliğine Yüzbaşı Cemal, Elişi ve Resm-i Hattı muallimliklerine Kavala sabık müderrisi Mesud Efendi-zade Mehmed Asım efendiler seçilerek, görevlendirilmek üzere Meşihat makamına arz edilmişlerdir.
 Karesi gazetesinde Balıkesir Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Medresesi ile ilgili haberler daha sonra da neşredilmeye devam ediyor. Nitekim ikinci öğretim yılının başında medrese müdürlüğünün kayıtlarla ilgili olarak gazeteye vermiş olduğu ilana göre; Dersler 14 Ekim 1916 Cumartesi günü başlayacak olup 28 Eylülden itibaren bir ve ikinci sınıflara öğrenci kaydı yapılacaktır, İsteklilerin 13­-18 yaşları arasında bulunması, bulaşıcı bir hastalıkları olmaması ve yüz kızartıcı bir suç işlememiş olmaları gerekmektedir. Rüşdiye veya altı senelik ibtidaileri bitirmiş olanlar medreseye sınavsız kabul edilecekler, diploması olmayanlar ise girecekleri sınavlarda şu derslerden başarılı olurlarsa birinci sınıfa kaydedileceklerdir: Tertil-i Kur”an, Malumat-ı Diniyye, Türkçe (Kıraat, İmla. Kavaid), Hisab (Amel-i Erbaa, Kesr-i Adi ve Aşarı), Muhtasar Coğrafya (Umumi ve Osmani), Muhtasar Tarihi (Umumi ve Osmani), Hüsn-i Hat, İkinci sınıfa kayıt yaptırmak isteyenlerin ise birinci sınıfın derslerinden başarılı olmaları gerekmekte idi. 33
 Balıkesir Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Şubesi”nin ilk müdürü Hacı Ali Efendi idi. O bu görevde bir öğretim yılı kalmış Ağustos 1916”da müdürlüğe Yıldırım Bayezid Medresesi müderris-i evveli Yağcılarlı-zade Halil Fevzi Efendi, Meşihat”ça tayin edilmiştir.34 Yeni müdürünün de gayretiyle Daru”l-Hilafeti”l ­Aliyye”nin Balıkesir şubesi, ikinci öğretim yılının başlarında, 4 Kasım 1916 Cumartesi günü yapılan bir törenle, kendisi için başta sıhhi şartlar olmak üzere her yönüyle yeniden hazırlanan Daru”n-Nafia Medresesi”ne geçmiştir. Törende talebe ve müderrisler yanında çok sayıda davetli, mebus Ali Galip Bey de bulunmuştur .Bu münasebetle dikkat çeken husus medresede bir de hazırlık sınıfının açılmış olduğudur.35 Anlaşılan o ki, Halil Fevzi Efendi üstlendiği görevde başarılı olmuş ve ””teşkilat ve tedrisat cihetleriyle müşahede edilen asarı intizam ve mükemmeliyetinden dolayı”” bir süre sonra Meşihat makamı tarafından bir takdirname ile taltif edilmiştir .36
 Karesi gazetesinde Balıkesir Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Medresesi ile ilgili haberler daha sonra da neşredilmeye devam ediyor. Nitekim ikinci öğretim yılının başında medrese müdürlüğünün kayıtlarla ilgili olarak gazeteye vermiş olduğu ilana göre; Dersler 14 Ekim 1916 Cumartesi günü başlayacak olup 28 Eylülden itibaren bir ve ikinci sınıflara öğrenci kaydı yapılacaktır, İsteklilerin 13­-18 yaşları arasında bulunması, bulaşıcı bir hastalıkları olmaması ve yüz kızartıcı bir suç işlememiş olmaları gerekmektedir. Rüşdiye veya altı senelik ibtidaileri bitirmiş olanlar medreseye sınavsız kabul edilecekler, diploması olmayanlar ise girecekleri sınavlarda şu derslerden başarılı olurlarsa birinci sınıfa kaydedileceklerdir: Tertil-i Kur”an, Malumat-ı Diniyye, Türkçe (Kıraat, İmla. Kavaid), Hisab (Amel-i Erbaa, Kesr-i Adi ve Aşarı), Muhtasar Coğrafya (Umumi ve Osmani), Muhtasar Tarihi (Umumi ve Osmani), Hüsn-i Hat, İkinci sınıfa kayıt yaptırmak isteyenlerin ise birinci sınıfın derslerinden başarılı olmaları gerekmekte idi. 33
 Balıkesir Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Şubesi”nin ilk müdürü Hacı Ali Efendi idi. O bu görevde bir öğretim yılı kalmış Ağustos 1916”da müdürlüğe Yıldırım Bayezid Medresesi müderris-i evveli Yağcılarlı-zade Halil Fevzi Efendi, Meşihat”ça tayin edilmiştir.34 Yeni müdürünün de gayretiyle Daru”l-Hilafeti”l ­Aliyye”nin Balıkesir şubesi, ikinci öğretim yılının başlarında, 4 Kasım 1916 Cumartesi günü yapılan bir törenle, kendisi için başta sıhhi şartlar olmak üzere her yönüyle yeniden hazırlanan Daru”n-Nafia Medresesi”ne geçmiştir. Törende talebe ve müderrisler yanında çok sayıda davetli, mebus Ali Galip Bey de bulunmuştur .Bu münasebetle dikkat çeken husus medresede bir de hazırlık sınıfının açılmış olduğudur.35 Anlaşılan o ki, Halil Fevzi Efendi üstlendiği görevde başarılı olmuş ve ””teşkilat ve tedrisat cihetleriyle müşahede edilen asarı intizam ve mükemmeliyetinden dolayı”” bir süre sonra Meşihat makamı tarafından bir takdirname ile taltif edilmiştir .36
 Karesi sütunlarında Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Medresesi”nin Balıkesir şubesi ile ilgili olarak bizim tespit edebildiğimiz en son kayıtta ise 37 üçüncü eğitim-öğretim yılı kayıtları söz konusu edilmektedir. Buna göre kayıtlar 15-31 Ağustos tarihleri arasında yapılacak, 1 Eylül 1917” de de derslere başlanacaktır. Medrese gündüzlü olup, ikiye çıkarılan hazırlık sınıflarıyla tali kısm-ı evveli bir, iki ve üçüncü sınıflarına kayıtlar yapılacaktır. İsteklilerin belirlenen şartları yerine getirmeleri gerekmektedir. Taşrada açılan Daru”l-Hilafe şubeleriyle ve özellikle Konya şubesiyle ilgili en geniş bilgileri ve bu alandaki bir kısım eksikliklerimizi giderme imkanını Caner Arabacı”nın çalışmasında bulabilmekteyiz. 38
 Osmanlı son döneminde medreselerle ilgili olarak yapılan son önemli düzenleme Musa Kazım Efendi”nin şeyhülislamlığı sırasında Nisan 1917”de çıkarılan Medaris-i İlmiyye Hakkında Kanun (16 maddelik)”dur.39 Bu kanun bir taraftan Daru”ı-Hilafeti”l-Aliyye teşkilatını vurgularken, diğer taraftan da Meşihat”a, taşra medreselerini de bu örneğe göre düzenleme hedefini gösteriyordu (Md. 5, 10, 14). Kanunda gerek İstanbul ve gerekse taşra medreselerini ilgilendiren çeşitli hususlar için ayrı bir nizamnamenin çıkarılacağı da ifade edilmekte idi ki, bu yönetmelik 39 maddeden ibaret olan ve Ekim 1917 tarihini taşıyan Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Medresesiyle Taşra Medarisi Hakkında Nizamname”dir. 40
 Bu yönetmelikten anlaşılan taşrada iki tür medresenin bulunacağıydı. Birincisi sahn benzeri derecat-ı selase teşkilatının olduğu medreseler, yani Daru”l-Hilafeti”l-Aliyyeler, ikincisi ise eski durumlarını aynen koruyan medreselerdir. Merkezde Meclis-i Mesalih-i Talebe yeniden düzenlenecek ve hem Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye ve hem de taşra medreseleriyle ilgilenecekti. Her beldede mahallin müftüsünün başkanlığında bir Encümen-i İlmi kurulacak ve bölgesindeki bütün medreselerle ilgilenecekti. Osmanlı devleti son bulduğunda medreselerin durumu bu şekilde idi. Bununla birlikte İkinci Meşrutiyet döneminde Osmanlı taşrasında devlet tarafından başka bazı medreselerin kurulma girişimleri de bulunmaktadır ki, bu çalışmanın bütünlüğü içerisinde bunların, hiç değilse isimlerinin anılmasında ve ileride yapılacak çalışmalar neticesinde haklarında geniş bilgiler bulunmasını, temenni etmemiz yerinde olacaktır. Bunlar Piriştine”de kurulmasına karar verilen Medrese-i İslamiyye 41, Medine” deki Medrese-i Külliye-i İslamiyye 42 ve Beyrut”taki Selahaddin-i Eyyubi Külliye-i İslamiyyesi”dir .43
 Büyük Millet Meclisi açılıp 3 Mart 1924”te Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılıncaya kadar geçen dönemde de medreseler kendi başlarına bırakılmadı Yukarıda da açıklandığı üzere bu sırada taşrada az sayıda Daru”l-Hilafeti”l­Aliyye şubesi vardı (Toplam 21 Daru”l-Hilatf”den 14”ü TBMM.nin sınırları içerisindeydi), Bunlar haricinde irili ufaklı çok sayıda medrese bulunuyordu. Bu sırada 8 Mayıs 1337/1921”de Medaris-i İlmiyye Nizamnamesi kabul edildi.44 Yirmi beş maddelik bu nizamname ile Daru”l-Hilafeti”l-Aliyyeler”in dışında kalan taşra medreseleri ıslah ve düzenlemeye tabi tutuluyordu. Buna göre taşradaki medreseler, bölge bölge Medrese-i İlmiyye adı altında birleştiriliyor (birden fazla olabilir), müftünün başkanlığında oluşturulan Encümen-i İlmi tarafından idare ediliyordu. Medrese-i İlmiyye, altışar yıllık Kısm-ı Evvel ve Sani”den oluşuyordu. Bu durum ve amaçlanan hedef nizamnamenin Esbab-ı Mucibe Layıhası”nda şu şekilde ifade edilmişti: ””Şimdilik Daru”l-Hilafe medreselerinin her tarafa tamim ve tekmiline iktidar-ı malimizin adem-i kifayesi hasebiyle her halde medaris-i atikayı zamana evfak (pek uygun) bir suretle ihya ve ıslah ederek asri eimme ve ulema ve vaiz yetiştirmek sureti münasip görülmüş ve bu maksatla mesdud kalan müessesat-ı diniyyemizin bi-mennihi Teala ez-her-­nev ihya ve küşadına teşebbüs edilerek işbu medarise Medaris-i İlmiye namı verilmiş…”tir. Bu sırada ayrıca sekiz maddelik Medaris-i İlmiyye İmtihanları Hakkında Talimat ve bir de 107 maddelik Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Medarisi Talimatnamesi Çıktı ki, bu Anadolu”daki Daru”l-Hilafe şubeleri düşünülerek hazırlanmıştı, İstanbul için özel bir talimatname hazırlanıncaya kadar bundaki hükümler merkez için de geçerli olacaktı. Bununla birlikte biz bugüne kadarki araştırmalarımız sırasında böyle bir talimatnameye rastlayamadık.
 Son olarak bir örnek olmak üzere Kayseri Medrese-i ilmiyyesi”ni daha önceki bir çalışmamızda inceleme fırsatını bulduğumuzu ilave etmemiz yerinde olacaktır. 1921”de altı sınıfıyla açılan bu medrese 1924”te kapandığında 300-350 civarında bir öğrenciye sahipti ve bu medreseler için belirlenmiş müfredat programını uyguluyordu.45 Hiç şüphesiz Osmanlı son döneminde taşra medreseleri ile ilgili olarak daha bir çok araştırmayı içeren uzun bir yol kat etmek gerekmektedir. Bizim tebliğimiz bu yolda adımlardan bir adım olabilmeyi hedeflemekteydi.
———————————————————————————
*Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. İslam Tarihi Ve Sanatları Bölümü Başkanı
1-Osmanlıların Son Dönemlerinde Din Görevlisi Yetiştirme Çabaları Üzerine Bazı Gözlemler. Diyanet Dergisi, c. XXVII. s. 4 (Ankara Ekim-Kasım­ Aralık 1991), s.55-123; ””İkinci Meşrutiyetten Cumhuriyete Din Görevlisi Yetiştiren Kuruluşlar Üzerine Bazı Gözlemler””, Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi, İstanbul, 1993, S. 90-97 ; Tanzimat ve Abdülhamid Döneminde Din Görevlilerinin Yetişme Ortamı, Diyanet Dergisi, c. XXX, s. 2 (Ankara Nisan-Mayıs-Haziran 1994), s. 31-38; ””Son Dönem Ayaş Medreseleriyle ilgili Bir Değerlendirme””, Ayaş ve Bünyamin Ayaşi, Ankara, 1994, s. 129-142; ””Son Dönem Afyonkarahisar Medreseleri Üzerine Bazı Düşünceler””, III. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu, Afyonkarahisar, 1994, s. 43-47; Son Dönemde Karahisar-ı Sahib Medreseleri ve Islah-ı Medaris Uygulaması, Belleten, c. LIX, s. 224 (Ankara Aralık 1994), s 635-658; Osmanlı Son Dönem Medreselerinde Fen Bilimlerinin Tedrisatı konusunda Bazı Düşünceler, AÜİFD., s. 38 (Ankara 1998). s. 109-122 (Bu metin bir tebliğ olarak sunulmuştu ve IRCICA tarafından İngilizcesi yayınlanacak); ””Kayseri Medaris-i İlmiyye Karar Defteri Üzerine Bazı Düşünceler””, II. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu, Kayseri, 1998, s. 461-470.
 2-Zeki Salih Zengin, Tanzimat Dönemi Örgün Eğitim Kurumlarında Din Eğitimi ve Öğretimi (1839-1876), Kayseri, 1997, Basılmamış doktora tezi.
 3-Musa Çadırcı, ””Cevdet Paşanın Medreselerle ilgili Görüşleri””, Ahmet Cevdet Paşa Vefatının 100. Yılına Armağan, Ankara, 1997, s. 79-84; Richard L. Chambers, Bir On dokuzuncu Yüzyıl Alimi Ahmed Cevdet Paşa”nın Eğitimi, Türkiye Günlüğü, s. 47 (Ankara Eylül-Ekim 1997), s. 93-111.
 4-İrade, Hariciye, 5509; Bu layıha için bkz. Hayreddin, Vesaik-i Tarihiyye ve Siyasiyye, İstanbul, 1326, c 11, s. 37-45.
 5-İlmiye Salnamesi, İstanbul, 1334, s.674 v. dd. Kuruluştan sonra geçirdiği gelişimi dönemin devlet salnamelerinden takip edebildiğimiz bu öğretim kurumu için ayr. Bkz. Mustafa Ergün, II. Meşrutiyet Döneminde Medreselerin Durumu ve Islahı Çalışmaları, DTCFD., c. XXX, S. 1-2 (Ankara 1982), S. 84­85; Recai Doğan, II. Meşrutiyet Dönemi Eğitim Hareketlerinde Din Eğitimi-Öğretimi, İFD c. XXXVIII (Ankara 1998), S. 422-424.
 6-R.Ahir 1274/24 Kasım 1857 tarihli Eytam Uhdesinde Bulunan Çiftlikat Hakkında Nizamname için bkz. Düstur, I/4, İstanbul, 1289, s. 676-681.
 7-İlmiye Salnamesi, s. 591-592; İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, 1971, c. V, s. 154.
 8-İrade, Dahiliye, 24230.
 9-Bu rapor devletin resmi gazetesinin (Takvim-i Vekayi, Def’a 1570) 15 Safer 1290/14 Nisan 1873 tarihli sayısında herhangi bir açıklama verilmeksizin yer alırken, daha sonra 1284/1867 tarihli olarak gösterilmektedir. Bkz. Beyanü”l-Hak, s. 15 (18 Z.hicce 1326), S. 322-324; Osman N. Ergin, Türk Maarjf Tarihi, c. I-II, İstanbul, 1977, s. 106-107.
 10- Yay. Cavid Baysun, Ankara,1967, c. IV, s. 3 v. dd.
 11-Atilla Çetin, Rumeli Vilayetlerinin Durumu Hakkında Safvet Paşanın II. Abdülhamid”e Sunduğu 1880 Tarihli İki Önemli Arizası, TED., s. 15 (İstanbul 1997), S. 564, d. not 1.
 12-Atilla Çetin, Medreselerin Islahına Dair Safvet Paşa”nın Düşünceleri ve Bir Arizası, Türk Dünyası Tarih Dergisi, s. 95 (İstanbul Kasım 1994), s. 16-18.
 13-İstanbul, 1314.
 14-Maarif Salnameleri, 1316, 1317, 1318, 1319 (1898-1901)”de neşredilmişlerdir.
 15-Bu alandaki bazı çalışmalar şunlardır: Hüseyin Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, İstanbul, 1983; Zeki Salih Zengin, Meşrutiyet Döneminde Medreselerin Islahı Hareketleri ve Din Eğitimi (1908-1918), Kayseri, 1993, Basılmamış yüksek lisans tezi; Aynı yazar, II. Meşrutiyet Döneminde Osmanlılarda Medreselerin Islah Çalışmaları, Diyanet İlmi Dergi, c. XXXIV, s. 2 (Ankara Nisan-Mayıs-Haziran 1998), S. 43-52; Recai Doğan, A.g.mak., s. 410-435,
 16-M. Safvet, Medreselerimiz. Beyanü”l-Hak, S. 92 (8 Muharrem 1329/9 Ocak 1911), s. 1730-1733 ülke genelindeki medrese sayısını 2490 olarak vermektedir.
 17-Halis Ayhan, Cem”iyyet-i İlmiyye-i İslamiyye, TDVİA., c. VII, s. 322 vd; M. Şükrü Hanioğlu, Cem”iyyet, TDVİA., c. 330 vd.; Caner Arabacı, Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri, Konya, 1998, s. 48.
 18-Bu cemiyetin kurduğu Konya ıslah-ı Medaris-i İslamiyyesi (1909-1919) konusunda Caner Arabacı (A.ge, s.476-548) sayesinde çok kıymetli bilgilere sahip oluyoruz Kütüphanesi, konferans salonu, laboratuvarı. bazı sosyal tesisleri, kendine ait matbaası ve gazetesiyle bu medrese gerçekten bu dönemin son derece dikkat çekici bir eğitim-öğretim kurumudur. Ayr. Bkz. Mustafa Ergün, II. Meşrutiyet Döneminde Medreselerin Durumu ve Islah Çalışmaları, DTCFD., c. XXX, S. 1-2 (Ankara 1982), S. 77.
 19-Bu cemiyetin çalışmalarını Beyanü”l-Hak sayesinde takip edebilmekte ve oldukça faal olduğunu tespit edebilmekteyiz. Bkz. Rumeli Refikimizde Okunmuştur Medreselerimiz, Beyanü”l-Hak, c. II, S. 51 (İstanbul 2 R. evvel 1328), s. 1078-1080; Tenkit, Beyanü”l-Hak, c. II, s. 52 (İstanbul 9 R. evvel 1328), , 1087-1088; Selanik Cem”iyyet-i İlmiyyesinden Açık Mektup, Beyanü”l-Hak, c. II, s. 58 (İstanbul 21 R ahir 1328), S. 1186; Selanik Cem”iyyet-i İlmiyyesine Teşekkür, Beyanü”l-Hak, c., II, s 59 (İstanbul 29 R. ahir 1328), s. 1208; Diğerleri için bkz. Beyanü”I-Hak, s. 1645. 2125,
 20-Bir kısmı araştırmacıların fazla dikkatlerini çekmemiş olan bu dönemle ilgili belli başlı kitaplar;Eşref Efendi­zade Şevketi, Medaris-i İslamiye Islahat Programı, İstanbul, 1329; Mehmed Ubeydullah, ıslahı medaris-i Kadime, İstanbul, Şevval 1328/Ekim 1910; Halim Sabit, Ulema ve Talebe-i Ulum Efendilere Islah-ı Medaris Münasebetiyle, İstanbul, 1329; Diyarbakırlı Mehmed Faik, Islah-ı Medaris. Kahire, 1909.
 21-Medaris-i İslamiyye Nizamnamesi, Düstur, II/2, S. 127-138; Bu nizamname ayrıca da basılmıştır (İstanbul, 1326, Matbaa-i Amjre, s, 1-16).
 22-İstanbul, R. 1326.
 23-Bunlar: Aded-i Umumi, Aded-i Hususi, Medresenin Nam ve Şöhreti, Vakfive Banisinin ismi, Semt-i Meşhuru Şerait-i Vakfiyyesi, Mütevellisinin ismi, Evkaf-ı Mazbuta veya Mülhaka veya Müstesnadan Olup Olmadığı İmareti Var ise Neden İbaret Olduğu, Talebeye Mahsus Tayinatı var ise Mahiyye ve Miktarı. Teamülü Ne Vechile Olduğu, Aded-i Hücüratı, Hücrelerin Kaç Talebeye Meşrut Bulunduğu, Mülahazat Ayr. Bkz. M. Ergün, A.g. mak., s, 81.
 24-Medariste Fünun-ı Mütedavilenin Suret-i Talim ve Tedrisiyle Dershanelerin Suret-i İdaresi Hakkında Tasdik-i Aliye İktiran Etmek Üzere Bulunan Talimatname Sureti ve Dört Senelik Teşkilat-ı Dersiyeye Mahsus Tedrisat Müfredatı, İstanbul, 1330(1914).
 25-Afyon Şer”iyye Sicilleri, Defter 173, Belge 1, 31, 217.
 26-Elimizde bulunan bu belgenin fotokopisi tebliğ sonunda Ek 1 olarak verilecektir.
 27 -Konya medreselerini bu arada başkentteki gelişmeleri de değerlendiren ve gerçekten başarılı bir çalışma yapmış bulunan Caner Arabacı (Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri. Konya. 1998. s.460) Islah-ı Medaris nizamnamesi”ni değerlendirirken ..İstanbul ile sınırlı kalmıştır”” ifadesini kullanmakta ve bu görüşünde isabet etmemiş bulunmaktadır.
 28-Düstur, II/6, s. 1325-1330; Ceride-i İlmiye, Nüsha-i Fevkalade (20 z.kade 1332), s. 249-252: İlmiye Salnamesi. s.657-660; Bu nizamname ayrıca kitap halinde de basılmıştır. Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Medresesi (Nizamname-Ders Cetveli-Suret-i Tedris ve Kitaplar­ Talimatname), İstanbul, 1330/l333
 29-“Son Dönem Afyonkarahisar Medreseleri üzerine Bazı Düşünceler”, 3. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri. Afyonkarahisar, 1994. s. 43-47; Bu metin daha sonra geliştirilerek müstakil bir makale haline getirilmiştir. Son Dönemde Karahisar-ı Sahib Medreseleri ve Islah-ı Medaris Uygulaması, Belleten, c. LVIII, s 223 (Ankara Aralık 1994), s. 635-657.
 30- Sireti, Daru”l-Hilafeti”l-Aliyye Medresesi. Karesi, Nr. 52, 4 C.ahir 1333; Nr.1-53, 11 C. ahir 1333.
 31-Karesi, Nr. 45-97, 24 R ahir 1334. Biz daha önceki bir çalışmamızda Balıkesirdeki Daru”l-Hilafe şubesinin 1916-17 ders yılında açıldığını ifade etmiştik (Osmanlıların Son Dönemlerde Din Görevlisi Yetiştirme Çabaları üzerine Bazı Gözlemler, s. 100). Bu tarihi verirken Ceride-i İlmiye”deki kayıtlara dayanmıştık. Burada (s.17, s.216) Eylül 1915 itibarıyla taşrada açılan Daru”l-Halifeler gösterilirken tabii olarak o sırada hazırlık seviyesinde çalışmaları devam eden Balıkesir bu listeye dahil edilmemişti. Daha sonraysa 1915-16 ders yılı sonuçları yayınlanmamış, 1916-17 ve 1917-18 yılı istatistikleri verilmiştir (Ceride-i İlmiye, s. 32, s. 915; s. 40, s. 1184). Biz Balıkesir”le ilgili kayıtları bunlardan 1916-17 ders yılında gördüğümüzden böyle bir yanılgıya düşmüş olduk. Bu durumda Balıkesir”le aynı vaziyette olan Bolu, Elmalı, Niğde medreselerinin de Eylül 1915”ten sonra ve fakat 1915-16 ders yılına yetişmek üzere açılmış olmaları söz konusu olabilir.
 32-Karesi, Nr. 46-98, 1 C.evvel 1334. Bu haberi bu kadar geniş vermemizin nedeni görevlilerin isimlerinin mahalli tarih incelemelerinde, ücretlerinin miktarının da ders saatlerini belirlemede yararlı olacağındandır.
 33-Karesi, Nr. 17-121, 22 Şevval 1334.
 34-Karesi, Nr. 21-125, 19 Z.kade 1334.
 35-Karesi, Nr. 27-131, 9 Muharrem 1335. Medrese ile ilgili istatistiki bir kısım malumat diğer Daru”l-Halife şubeleriyle birlikte makalemizin sonunda ek olarak verilecektir.
 36-Karesi, Nr. 49-153, 16 C.ahir 1335.
 37-Karesi, Nr. 14-170, 24 Şevval 1335.
 38-A.g.e., s. 549-578. Ayr. Bkz. Yusuf Küçükdağ-Caner Arabacı, “Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri”” Dünden Bugüne Konya”nın Kültür Birikimi ve Selçuk Üniversitesi, Konya, 1999, s. 116-118.
 39-Düstur, II/9, s. 598-600.
 40-Ceride-i İlmiye, s.33 (İstanbul Z.hicce 1335), s. 936-943.
 41-M. Ergün, A.g. mak., s. 66-67.
 42-Düstur, II/5, s.319-322; Ayr. Bkz. M. Ergün, A.g,mak., s. 88.
 43-İlmiye Salnamesi, s. 670-673; H. Atay, A.g.e., s. 317-320; Yaşar Sarıkaya, Medreseler ve Modernleşme, İstanbul, 1997, S, 183-184.
 44-Düstur, III/2, s. 57-61.
 45-””Kayseri Medaris-i ilmiyye Karar Defteri Üzerine Bazı Düşünceler””, II.Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, Kayseri, 1998, s. 461-470.
Bunu Paylaş

Comments are closed.