Akdeniz Tahrirleri Hakkında Bazı Gözlemler

Bunu Paylaş
   OSMANLILAR”DAN ÖNCE AKDENİZ DÜNYASI”NDA YAPILAN
TAHRİRLER HAKKINDA BAZI GÖZLEMLER
Doç. Dr. Kemal Çiçek
GİRİŞ
Merkezi gucun hakim oldugu devletlerde cok eski caglardan beri benzeri sebeplerle nufuz ve arazi yazimlarinin sistematik bir sekilde belli araliklarla yapildigina dair deliller vardir. Ne var ki, Roma Imparatorlugundan onceki devirlerden elimizde bu tur yazili belge olmamasi yuzunden sistemin yapisi ve seyri hakkinda bilgilerimiz onemsiz denecek kadar azdir. Bu sebeble, bu makaleyi biz daha saglikli bilgilere sahip oldugumuz Romanlilarla baslayan devirle sinirlamayi uygun bulduk. Calismamizin cografi sinirlarini Braudel”in anladigi sekliyle ”Akdeniz dunyasi” olarak tanimlayabiliriz . Ancak bu sekilde Ingiltere”den Iran”a hatta Cin ve Mogolistan”a uzanan bir sahada arazi ve nufus sayimlarina yapacagimiz atiflar makul gorulebilir.
Makalemizdeki diger onemli bir sinirlama da arazi yazimlari ile nufus sayimlarinin tarihcesini mumkun oldukca birbirinden ayirmaktir. Her ne kadar bazi uzmanlar demografinin tarihini arazi sayimlari ile beraber baslatirlarsa da, kanimizca bu ikisi birbirinden en azindan bu calismanin konusunun dagilmamasi icin ayrilmalidir. Bize gore, arazi yazimlarinin gercek maksadi nufusu tespit etmek degil potensiyel vergi kaynaklarini ortaya cikarmaktir. Ayrica, eger konu demografik niyetler de goz onune alinarak incelenirse Avrupa”da bircok kilise tarafindan tutulan ”Parish Registers” ve benzeri kayitlarin da tarihcesi ve gerekceleri konumuza dahil edilmelidir, ki bu icinden cikalamaz derece konuyu agirlastiracaktir. Kaldi ki, 1950”de toplanan The International Demografic Science”a bagli bir komisyon uygun demografik kaynak olarak tanimlanabilecek verilerin Avrupa icin ancak 13.yuzyilda Guney Avrupa”da Italya”da ortaya ciktigini, modern anlamda demografik kaynaklarin ise Avrupa”da bile ta 19. yuzyila kadar mevcut olmadigini kabul etmistir. Dolayisiyla bu komisyon daha erken donemlerde Roma, Bizans, Sicilya, Fransa ve Ingiltere”de yapilan arazi tahrirlerini ”uygun bir demografik kaynak” olarak mutalaa etmemistir.
Akdeniz”de kurulmus hemen butun devletlerde vergi gelir ve nufusunun tesbiti amaciyla genel olarak ”tahrir” seklinde kullanacagimiz arazi ve nufus yazimlari yapilmistir. Bu tahrirlerin sonucu olarak ortaya cikan kayitlar her ulkede degisik adlarla zikredilmektedir: mesela Turkiye”de tahrir defterleri, Ingiltere”de Domesday Book, Sicilya”da Cera”id, Divan veya Defatir, Misir”da Revk (Rok), Ilhanilar”da Kanun veya Yasamisi vs. Bu defterlerin sosyal ve ekonomik tarih arastirmalari icin essiz bir kaynak oldugunun kesfedilmesi son yuzyilda bu defterlere ilgiyi artirmistir. Ancak her milletin tarihcisi kendi defterlerini ”essiz” belgeler olaral telakki etmis ve bunlari diger defterlerden bagimsiz olarak incelemistir. Halbuki elimizdeki bu essiz tarihi belgelerin gercek degerini ancak onlarin diger defterler arasinda deger ve durumu gostererek degerlendirebiliriz.
Gercekten de Avrupa”da tahrirler veya genelde kadastro defterleri olarak tanimlanan bu kayitlar uzerine arastirma yapan tarihci ve cografyacilar sistem olarak tahrirler arasinda bazi paralellikler olabilecegine isaret etmislerdir. Ne var ki, basta dil problemi olmak uzere cesitli sebeblerle bu tahrirler arasindaki benzerlik ve farkliliklari somut olarak ortaya koyacak calismalar yapma imkani bulamamislardir. Yine de bu tur calismalar az da olsa kita Avrupa tahrirleri icin mevcuttur. Mesela Ingiliz ve bazi Avrupali tarihciler Ingiltere”nin mevcut tahrirleri olan Domesday Book ile kita Avrupasindaki diger tahrirleri karsilastirarak aralarinda bir paralellik olup olmadigi konusunda birbirleriyle celisen tezler one surmuslerdir. Bu arastirmacilardan pek cogu ise dogu Akdeniz ile bati Akdeniz havzasinda iki farkli vergi sistemi ve dolayisiyla tahrir sistemi oldugu iddiasiyla hic bir zaman iki uc arasinda karsilastirmali calisma yapma geregini duymamislardir.
Bunda genel olarak arastirmacilarin her tahririn yapildigi ulkenin ve toplumun ihtiyaclari ve ozel sartlarini yansittigini, bu yuzden ”essiz” (unique) kayitlar olduguna inanmalarinin da onemli rolu vardir. Dolayisiyla bu arastirmacilara gore cesitli bolgelerin tahrirleri arasinda baglanti veya paralellik kurmaya calismak faydasizdir. Halbuki daha makbul bir goruse gore butun tahrirler daha eski donemlerde yapilmis olan tahrirlerin her ulkenin hususi sartlarina gore kismen degistirilerek ve bazen de gelistirilerek daha buyuk veya kucuk olcude tatbik edilmis sekilleridir.
Ne var ki, simdiye kadar her iki goruse gore de dogu Akdeniz”de tahrir gelenegini ve mevcut tahrir defterleri arasindaki paralel gelismeleri kapsamli bir sekilde inceleyen bir arastirma yapildigi bilgimiz dahilinde degildir. Halbuki bati Akdeniz”de yani genel anlamda Avrupa”daki tahrirler uzerinde yurutulen calismalar tahrir metodu ve sebepleri ile kaydedilen bilgiler acisindan tahrirler arasinda onemli benzerlikler oldugunu ortaya koymustur. Henuz dogu Akdeniz bolgesine ait tahrir defterlerinin incelenmesi yeterli seviyeye ulasmadigi icin bu tur calismalarin bolge icin erken oldugu dusunulebilir. Ancak, simdilik tespit edilen benzerliklerin karsilastirilmasi yoluyla bile tahrir defterlerinde muphem bazi teknik kelimelerin aciklanabilecegini ve bu cok sorunlu tarihi belgelerden daha fazla istifade etmenin mumkun olabilecegi asikardir.
Gercekten de bir ulkenin baska bir guc tarafindan fethini muteakip yapilan bilhassa ilk tahrirde genellikle bolgedeki mevcut uygulamalarin kismen veya tamamen adapte edildigini biliyoruz. Bunun sonucu bolgeler arasindaki defterler arasinda farkliliklar olusmus, ayni sekilde kullanilan olcu birimleri vs. de farklilasmistir. Bu durum tahrir defterlerinin metodolojik acidan sorunlu belgeler olarak tanimlanmasina sebeb olmustur.
Osmanli devleti de ilk zamanlar feth olunan bolgede ayni metodu uygulamis ve mevcut sistemden faydalanmistir. Ancak Turkiye”de bir bolgenin tahrir defterlerini diger bolge defterleriyle mukayeseli inceleme metodu henuz yeni yeni benimsenmektedir. Osmanli tahrir defterlerini muhteva ve metod olarak diger ulke defterleri ile karsilastiran bir calisma ise henuz yapilmamistir. Halbuki, mesela Macaristan”da Osmanlilardan once nufus ve arazi yazimlarinin yapildigini ve bu yazim sonuc ve belgelerinden Osmanlilarin istifade ettiklerini bazi Macar tarihcileri somut delillerle ortaya koymuslardir. Ayni sekilde Girit adasi uzerine yapilan bir calisma Osmanli tahrirlerinin ne derece Venedik kayitlarini kullandigini ortaya cikarmistir. Maalesef bu turden arastirmalar hala yetersizdir ve Turk tarihcileri tarafindan metodolojik bir analizleri yapilmadigi icin istifade etmek oldukca zordur. Diger tarafdan Misir”da Memluklarin da arazi tahriri yaptigi hepimizim malumudur ama bu tahrirlerin en azindan Osmanli tahrir sistemi ile iliskileri uzerine henuz bir calisma yapildigi malumumuz degildir. Hatta Turkiye”de bir kac kisa atif disinda (cogu Barkan tarafindan) ne Avrupa”da bilinen tahrirlerin nevi ve yapisi ne de Macaristan ve Misir”daki tahrir gelenegi hakkinda tafsilatli bir arastirma yoktur. Yine Bizans”in praktika adli defterleri ile tahrirleri tafsilatli bir sekilde karsilastiran bir calisma da henuz yapilmamistir. Son zamanlar da bazi tarihcilerin hem praktika ve hem de tahrir defterine sahip bazi bolgeler uzerine yuruttigu calismalar ise umit verici olmakla beraber henuz baslangic asamasindadir.
Iste bu makalede biz bir gun tahrirlerin diger bolge ve ulke defterleriyle mukayeseli incelenmesine zemin hazirlamak maksadiyla; ilk bolumde Akdeniz dunyasinda Roma Imparatorlugu”ndan baslayarak yapilan tahrirler ile yapilis sebepleri ve muhtevalari hakkinda bilgiler sunacagiz. Ikinci bolumde, dogu ve bati Akdeniz dunyasinda yapilan tahrirleri metod acisindan karsilastirarak iki bolge arasinda tesir ve munasebetler ile bu konu ile ilgili ilmi tartisma sonuclarini degerlendirecegiz. Ucuncu bolumde ise, inceledigimiz tahrirlerin tarihi bir kaynak olarak kullanilmasi sirasinda ortaya cikan bazi ortak problemlere dikkati cekecegiz.
 1. Osmanlilardan once Akdeniz Dunyasi”nda Yapilan Tahrirler:
 a) Roma Imparatorlugu”nda Tahrir: Census
 Roma Imparatorlugu tarihte dunya tarihini degistiren koklu bircok reform hareketinin kaynagi olarak bilinir. Gercekten de daha ilk devirlerden itibaren Roma Imparatorlugunda vergilendirme amaci ile arazi tahriri ve vergi nufusu sayimi (cenciti=census veya civic registers) yapildigina dair delilleri ihtiva eden yazili belgeler daginik halde de olsa gunumuze ulasabilmistir. Ancak esas bilgiler unlu reformcu Roma imparatoru Diocletian (285-305) donemi ve sonrasina aittir. Diocletian iflasin esiginde olan Romayi kurtarmak icin bazi idari, askeri ve mali reformlar yapmistir. Bu kapsamda Imparatorlugun butun eyaletlerinin her 5 yilda bir tahririni emretmis ve buna dair bazi ilkeler koymustur. Bu emri yerine getirmek icin imparatorlugun her eyaletine Censitores yani eminler gonderildigi belirtilmektedir.
Maalesef bu prensiplere gore yapilan tahrirlerden cok azi gunumuze ulasabilmistir. Bu tahrirlerin cogu Ege adalarina, Anadolu”ya ve Misir”a aittir. Buna ragmen, bu tahrirlerden elde edilen bilgiler Roma”da tahrir sistemi hakkinda bize Osmanli tahrir calisanlarinin kulaklarini cinlatacak ilginc genellemeler sunmaktadir. Bu defterlerde her Romali”nin censorlarin onune gelerek ismini, babasinin adini, aile efradini, vergiye tabi servetini, arazisini, kolelerini ve diger mallarini ve bunlarin degerlerini beyan ederek yazdirdiklari rivayet ediliyor. Ayrintili olarak ise arazi hacmi ile birlikte ekilebilir, otlak veya bag seklinde tasnif edilmis, uzerindeki vergiye tabi hayvanlar ve agaclar da kaydedilmistir . Hatta Midilli”ye (Lesbos) ait bir tahrir parcasinda ekili arazi, baglar ve zeytinlikler her biri kalitelerine gore iki sinifa ayrilmistir. Roma defterlerinde koleler ve hur isciler de tabi olduklari toprak sahibinin defterinde kayit edilmislerdir. Bazi defterlerde nufusun erkek, kadin, evli, cocuklar ve akrabalar sekilnde ayrintili olarak da yazildigi vakidir. Roma tahrirlerinden yaklasik olarak M.S 4. yuzyilin ikinci ceyregi olarak tarihlendirilen Misir”in bir kenti olan Hermopolis ve Mytilene ait arazi tahrir kayitlari tahrir gelenegini gosteren en eski yazili belge olmalari itibariyle ehemmiyeti haizdir. Ozellikle Misir”da bir kent olan Hermopolis tahriri kentteki arazi sahiplerini kaydetmektedir. Jones”in belirttigine gore bu tahrirde 240 erkek ismi kayitlidir ki, uzmanlara gore, bu 4 bolgeye (ward) ayrilan Hermopolis”te yaklasik 1000 kentli toprak sahibi (Landlord) oldugunu dusunduruyor. Butun isimler Yunanca yazilmis olup her ismin altinda toprak sahibinin elinde tuttugu arazinin nevi, mulk, kamu veya mulk-kamu seklinde verilmistir. Kuzey bolumdeki 240 toprak sahibinden yedisi butun topraklarin yaklasik yarisini diger yedisi ise hemen hemen 4/1”ini ellerinde tuttuklari anlasilmaktadir. Boylece bu kentteki gelir ve toprak dagilimi da yaklasik olarak hesaplanabilmektedir.
Mytilene kentine ait tahrir ise daha detaylidir. Bu tahrir yukaridaki bilgilerden baska ekili arazi miktari ile hemen hemen butun vergiye tabi metalari; at, sigir, koyun vs. de dahil kaydetmektedir.
Bu iki tahrirden de anlasildigi gibi Roma imparatorluguna ait tahrir kayitlari Diocletian”in prensiplerine ragmen butun imparatorluk genelinde standart olamamistir. Bu sebeble her tahririn ayri ayri calisilmasi ve bolgenin ozelliklerinin goz onunde bulundurulmasi gerekmektedir. Kayitlar Misir”da (Hermopolis orneginde oldugu gibi) bazi farkli ozellikler arzetmektedir. Burada gelenek olarak sadece erkeklerin kaydedildigi bilinmekle beraber, 4. yuzyilin baslarina ait bir anayasa metni kadini da erkekle ayni oranda vergilendirmektedir. Hatta Suriye”de vergi yasinin kizlarda 12, erkeklerde ise 14 olduguna dair kayitlar vardir. Ancak bu oran eyaletten eyalete degismektedir .
Roma vergi sistemi Diocletian”in reformlari ile degisiklige ugramistir. Arastirmacilar bu Imparatorun iugum ve capitatio adli iki yeni vergi getirerek servet uzerine kurulu vergi sisteminden arazi uzerine kurulu vergiye gectigini soylemektedirler. Ancak bu yeni sistem kavram kargasasina da yol acmistir. Bu ve benzeri sorunlari ikinci bolumde diger tahrirlerdeki sorunlarla mukayesili olarak tetkik edecegimizden simdilik sadece vergi sisteminde servetten araziye donusumun, yani toprak sisteminde yapilan degisikligin, Roma”da her eyaletin tahririnin yapilmasinin en onemli sebeplerden biri oldugunu soylemekle yetinelim. Ekonomik sebep ise imparatorluk hazinesinin iflasin esiginde olmasi ve Roma”yi cokus surecinden kurtarmaktir. Simdi Avrupa”daki diger tahrirleri gorelim.
 b) Sicilya”da tahrir: Cera”id
 Gerek Roma”nin merkezine yakinligi ve gerekse dogu ve bati Akdeniz dunyasinin kavsak noktasinda yer almasi Sicilya”da yapilan tahrirleri konumuz acisindan daha ilginc bir hale getirmektedir. Roma ve Bizans devirlerinden itibaren bu adanin tahririnin yapildigi bilinmektedir. Bu ilk tahrirlere plateia, defatir veya divan denilmekteydi. Bu defterler model alinarak daha sonraki yillarda da adanin tahriri yapilmistir. Bu defterler icinde 11. yuzyilin sonlarinda ve 12. yuzyilin ortalarina dogru Normanlar tarafindan yapilan ve ”cera”id” (tekil halinde ceride) diye adlandirilan tahrirler gunumuze kadar gelebilmistir. Bu yuzden bu son donem defterlerden bahsetmek daha makul olacaktir. Hemen belirtmeliyiz ki, kronolojik olarak Ingiltere ve Fransa”daki tahrirler biraz daha onceki yillara ait olsa da biz, hem bu ozel konumundan dolayi hem de ceridelerinin daha eski defterler model alinarak yapilmalari sebebiyle bunlari daha once tanitmak istiyoruz.
Ceridelerin cogu Normanlar tarafindan Sicilya”nin Araplardan fethinden (1060) hemen sonra derlenmistir. Norman Krali Count Roger”in 1093”lerde Baron”larini topladigi, onlara fethedilen yeni topraklari dagittigi ve bu tahsisatlari tespit ettirmek icin adanin tahririnin yapilmasini emrettigi rivayet olunuyor. Iste bu tarihten sonra, cogu 1095 yilinda Count Roger”a sunulan cerideler ortaya cikmistir. Maalesef 1095”te Count Roger”a sunulan defterlerden bu gun toplam olarak sadece 4”u hakkinda bilgi sahibiyiz. Zira 1090”lardan baslayarak onun Baron”larina sayisiz ceride yani dirliklerini gosteren kayitlar takdim edildigi kesinlikle biliniyor. Ancak bu ilk ceridelerin cogu -asagida bahsedecegimiz bir kaci haric- simdi kayiptir ve sadece 1145”de muhtemelen bu ilk nushalardan yararlanilarak yapilan kopyalari mevcuttur.
Bu defterler uzerinde en kapsamli calismalardan birisini yapan Ingiliz tarihci Johns, Sicilya ceridelerinde iki temel kaynagin tesirlerinin goruldugunu, bunlardan birinin Musluman-Arap, ikincisinin ise Bizans oldugunu ifade ediyor. Ona gore, 1095”de Count Roger”a sunulan defterler Araplar zamaninda yapilan ve muhafaza edilmis defterlerin yeniden duzenlenmis sekilleri ve bunlar esas alinarak yapilan yeni tahrirler olabilir. 1095 yili olarak tarihlendirilen Palermo Kilisesine yapilan tahsisati gosteren bir Ceride O”nun bu tezini dogrular niteliktedir.
Sicilya”da yapilmis cerideler Arapca ve Yunanca olarak iki dilde yazilmistir. Yine Palermo ceridesi buna ornektir. Ayni yilda (1095) Catania Kilisesinin de iki adet ceraid”e sahip oldugu, ancak bunlardan birisinin sadece 1145 baslarinda yapilan nushasinin gunumuze ulastigi kesinlikle biliniyor. Butun bu cerideler once Arapca olarak yazilmis daha sonra Yunanca”ya tercume edilmistir. Giris ve sonuc kisimlari ise genellikle Yunancadir. Mesela Catania Kilisesi ceridesinin sonunda yer alan Count Roger”in muhru veya imzasi da Yunancadir.
Defterde ayrintilar haric ana kisimlar Arapca ve Yunanca olarak yazilmistir. Mesela, 1095 tarihli Palermo defterinde mutezevvicun (mevcut ailenin disinda yeni evlilik yoluyla tesis edilmis hane) Yunanca, hane reisleri olarak tanimlayabilecegimiz neogamon ise, Arapca olarak yazilmistir. Bazi defterlerde, mesela 1111 tarihli Messina”daki St. Maria ceridesinde oldugu gibi, ceride”de ayrintilar, giris-sonuc vs. Arapca olup, tahsisat yapilan isimler Yunancadir. Dullar ise genellikle hane reisi olarak ceridelere kayit edilmislerdir. Mesela, Catania ceridesinde 53 dul-kadin hane reisi kayitlidir ki, bu toplam 345 erkek hane reisi goz onune alinirsa oldukca yuksek bir orandir.
Ceridelerin fiziki gorunusleri hakkinda da sunlar soylenebilir. Ceride”de isimler Osmanli tahrir defterlerinde oldugu gibi yukaridan asagiya kolonlar halinde yazilmistir. Oncelikle tahsisat yapilan Senyor veya muessesenin -kilise gibi- ismi yazilmakta onun altina da hane reisleri ve mutezevvicun siralanmaktadir. Her ismin altinda ise gelirler, hasilat ve odenecek vergi miktari; arazi vergisi ve cizye olarak iki kategoride belirtilmistir. Mesela 12 Subat 1095 tarihli Virgin Mary Kilisesine ait bir ceride”de ”Sultan” tarafindan vergileri kiliseye tahsis edilen isimlerin siralandigi iki liste yer alir. Birinci listede Arapca yazili 75 isim vardir. Ikinci listede ise toplam olarak 20 mutezevvicun hane kayitlidir. Bunlar toplam 5 kolonda 4 sira olmak uzere alt alta siralanmistir. Toplamlar her kolonun sonunda verilmistir. Sahislar tarafindan odenen bu vergilerden baska Osmanli tahrirlerinde cerime olarak bildigimiz vergiler de defterlerde kayit edilmistir. Defterin en son sayfasinda Count Roger”in imzasi ve muhru yer almaktadir. Genellikle ceraid”de hayvanlar yazilmadigi gibi araziler kalitelerine gore de siniflandirilmamistir.
Ceridelerin 1145”te yapilanlari ile oncekiler arasinda metod bakimindan onemli farkliliklar gorulmez. Ancak bu cerideler Afrika”da Fatimi tesirinde yeniden yapilandirilan ve muhtemelen cok sayida musluman katip ve eminin de gorev aldigi divanlar tarafindan yapildigi icin daha duzenli ve tafsilatli oldugu iddia edilir. Bu sonraki defterlerin onemli ozelliklerinden birisi de Arap, Yunan ve Latin unsurlarinin guzel bir bileskesi olmasidir. Her Arapca ismin Yunanca transkripsiyonu veya Yunanca ismin Arapca transkripsiyonu her ismin karsisinda verilmistir. Diger bir ozellik de Arapca isimlerin divani harflerle yazilmis olmasidir.
Bu ikinci donem defterlerde dikkat ceken diger bir husus da Senyorlerin kullandigi cok sayida Arapca unvandir, ki bu Fatimi tesirinin gucunu gostermektedir. 1145 yilinda ceridelerin yeniden yazilmasinin sebebi ise II. Roger”in yeni beratlar karsiligi Baronlardan yeni paralar tahsil ederek Afrikaya yonelik dis politikasini finanse etme arzusu olmalidir. Bu iliskilerin Sicilya tahrir sistemine yansimasi ve etkileri ikinci bolumde tartisilacaktir.
 c) Ingiltere”de tahrir; Domesday Book
Sicilya ile hemen hemen ayni zamanda Ingiltere”de yine Normanlar tarafindan bir tahrir yapilmistir. Bilindigi gibi Ingiltere 1066 yilinda Normanlar tarafindan feth edilmis ve 1086 yilinda Ingiltere”nin buyuk bir kismini kapsayan ilk ve tek arazi tahriri olan Domesday Book ortaya cikmistir. Imparatorlugun feodal yapisini ortaya cikarmak ve buna gore bir vergi sistemi gelistirmek amaciyla tahrir yapildigi yazilmaktadir. Ancak Domesday Book”in gercek yapilis sebepleri uzerinde farkli gorusler one surulmustur. Tarihci Finn, Danimarka istilasina karsin ulkenin gelir kaynaklarini tespit etmek icin tahrir yapildigini yazar. Galbraith ise gercek sebebin daha adaletli ve standart bir vergi sistemi yaratmak oldugunu belirtir. Ingiltere”nin kuzey kesimleri haric adanin buyuk bir kesimini kapsayan bu tek cilt buyuk boy tahrir defteri bir rivayete gore bir yil gibi kisa bir surede tamamlanmistir.
Tahririn yapilmasi icin William the Conqueror tarafindan 7-8 ayri kurul olusturuldugu ve tahririn ulke capinda bu kurullar tarafindan gerceklestirildigi bilinmektedir. Her biri ayri bir bolgede calisma yapan bu kurullar, bolgelerine giren illerde krala ait mulkler ile dogrudan krala hizmet yoluyla arazilerini ellerinde tutan buyuk kiracilara ait mulkler konusunda ayrintili bilgiler topladiklari nakledilmektedir. Yazim metodunu gosteren bazi belgelere gore ise bu kurullara bagli olarak olusturulan yeminli-resmi statude sorusturma yapan gorevliler onceden belirlenmis uzun bir soru listesini serifler, baronlar ile onlara bagli kiracilardan ve il altindaki yerel yonetim birimi olan hundred ile her koyun gonderdigi temsilcilerine yoneltmislerdir. Bu cevaplari iceren cesitli belgeler daha sonra merkezde kral katiplerince ozetlenerek Domesday Book olarak bilinen kitap ortaya cikarilmistir.
Domesday Book toplam 382 varak olup, her sayfada iki kolon vardir. Dili Latincedir. Bazi buyuk harfler kirmizi murekkeple yazilmis, onemli kisimlar kirmizi ile belirlenmistir. Domesday Book”da kaydedilen bilgiler de diger arazi tahrirlerinden farkli degildir. Her il altindaki yerel yonetim birimi (hundred) altinda, kraldan en alt duzeydeki buyuk kiraciya kadar butun arazi sahiplerinin bir listesi verilmektedir. Bu kiraci toprak sahibi Senyor ve baronlarin ellerinde tuttuklari fief (timar)”lerin birbiri ardisira siralandigi bolumde eger farkli ise fetihden onceki toprak sahiplerinin adlari yazilmistir. Bu ismin altina toprak sahibinin elindeki malikaneler, bunlarin olculeri ve toprak isleme kapasiteleri, buralarda degisik islerde calisanlarin sayisi, malikane”deki degirmenler, balik havuzu gibi mal varliklari, en sonda da bu malikanelerin sterlin uzerinden degeri yer almaktadir. Ancak Sicilya ceridelerden farkli olarak asagidaki ornekle daha da iyi anlasilacagi gibi DB”da hur ve koleler isim isim kayit edilmemis sayilarinin toplam olarak verilmesi ile yetinilmistir. Asagida ornek bir hundred yazimi verilmistir.
 Kontes Judith”in arazisi
 Normancross- Hundred
1.M. Conington”da Thorkell 9 vergilendirilebilir hide”a sahip. 15 cift (ploughs) arazi. Lord olarak bu alanin 21/2 hides”i. Hala burada 2 cift (ploughs); 13 cift”e sahip toplam 26 koylu. 1 kilise ve rahip. 40 acres mera.
1066”dan once ve simdiki deger £9.
Bu arazinin 6 hides”i St. Mary Kilisesi, Thorney”e aittir. Thorkell zamaninda Abbot”dan belli bir avans odeyerek sahip olmus, ama Hundred”deki insanlar ne kadar oldugunu bilmiyorlar.
Bu arazi Kontes (Contess) Judith”in elindedir.
Bu ornekten farkli olarak diger Hundred”larda, varsa agaclik alan ve boyutlari, degirmenler, tuz sahalari, bazen besi hayvanlari da yazilabilir. Ayrica eger tahriri yapilan arazi uzerinde ihtilaf varsa kisaca yazildigi da vakidir. Elbette her yer icin standart bir tahrir yoktur; yazilan data kadar, verilen olcu birimlerinde de farkliliklar mevcuttur. Buna ragmen DB”in donemine ve kapsadigi alana gore standart oldugu iddia edilebilir.
 d) Misir”da Tahrir: Revk
 Misir”da eski caglarda daha ilk sulaleler devrinden itibaren (yani 2500-3000 sene evvel baslamak uzere) muntazam arazi tahrirlerinin yapilmakta oldugu anlasilmaktadir. Daha sonralari bu gelenek Romalilar ve Orta caglarda Misir”da kurulan Islam devletleri tarafindan devam ettirilmistir. Butun bu tahrirler genellikle kadastro defteri anlaminda revk (Avrupa”da ”rawk”) diye adlandirilmaktadir. Kelimenin kokeni cok eski olup, belki de demotik ruh (arazi dagilimi)”na dayanmaktadir. Islam devletleri tarafindan yapilan defterler de ayni adla anilmaktadir. Makrizi uygulamada olmasa da teorik olarak revk”lerin her 30 yilda bir tekrarlandigini ifade ediyor. Kaynaklar Muslumanlarin idaresindeki Misir”a ait revk”lerin 850 yilindan baslayarak 1516”da Misir”in Osmanlilar tarafindan alinmasina kadar devam ettirildigini belirtmektedirler. Ancak bu gune kadar toplam olarak ancak 6 adet revk hakkinda sarih bilgiler vardir. Bunlardan baska miladi 850 yilindan once Emevi Halifesi Hisam b. Abdulmelik”in 724-25 yillarinda Ubeydullah b. el-Habbab adli bir maliyeciye Suriye”de bir revk yaptirdigi da bilinmektedir. Ancak elimizde ne bu revk ve ne de o donemde yapilan revk”ler hakkinda somut bilgiler yoktur. Bu revk”lerin mensei hakkinda tartismalari sonraki bolume birakarak, Misir Islam devletleri tarafindan meydana getirilmis revk”lerin genel ozelliklerini ve ihtiva ettikleri bilgileri inceleyelim.
Misir”da da revk”lerin yapilmasi ulkede uygulanan toprak rejimi ve vergi sistemi ile dogrudan iliskilidir. Eldeki revk”lar Misir”da ozellikle Eyyubilerden itibaren yapilan tahrirlerin sistem olarak bazi farkliliklar arzettigini gostermektedir. Bahsedilen 724-25 tarihli revk ile sonrakiler arasindaki metodolojik farkliliklarin temel sebeplerinden biri ise genelde Abbasilerden sonra Islam toprak rejiminde yapilan reform niteligindeki degisiklikler ve bu cercevede Eyyubilerden itibaren Misir”da ikta” nin uygulanarak topraklarin askerlere ikta” olarak verilmege baslanmis olmasidir.
Rabie”nin 12. yuzyil tarihcisi El-Mahzumi”den naklettigine gore, Eyyubiler”in ilk donemlerinde harac ve zimmilerden cizye vergisinin toplanmasindan sorumlu mahalli idareler vergi mukelleflerinin isimleri ile topraklarini, yetistirdikleri urunleri ve sahip olduklari hayvanlari kayit eden defterler tutuyorlardi. Bu defterler her yil vergi toplayicilarindan gelen bilgilere gore genisletiliyordu.
Salahaddin”in Abbasi toprak rejimini uygulamasi ile revk”lar cogunlukla askeri ihtiyaclara gore duzenlenmistir. Buna gore sivil ve askeri mutakabbil yerine mukta” gelmistir. Bu rejim ile Misir”a gelen diger bir yenilik ise arazilerin belirli bir kisminin merkezi otoriteye yani Sultan”a hass olarak ayrilmasi uygulamasidir. Mesela 1298”de Sultan el-Melik el-Mansur icin yapilan revk”da asagi ve yukari Misir”da onemli alanlar ile Iskenderiye ve el-Gize gibi bazi eyaletler Sultan”a hass olarak ayrilmistir. En sarih bilgilere sahip oldugumuz Memluk donemi revk”lerini ele alirsak, genellikle Misir”da yapilan revk”lerin su bilgileri ihtiva ettigini soyleyebiliriz: ekilen ve ekilemeyen araziler ve bunlarin miktarlari ile kaliteleri; arazi icin belirlenen resmi vergi miktari (ibra”) ile vergi olarak verilen mal cesitleri ayri ayri hesaplanarak defterlere kayit edilmektedir. Bilindigi kadariyla topragin verim kiymetinin hesaplanmasinda vasati oranlar vergiye esas matrah olarak alinmaktadir. Yine araziyi elinde bulunduranlarin hukuki statuleri ile arazinin tasarruf sekli vakif, mulk vs. acisindan revk”lerda belirtilmistir. Askeri dirlik sahiplerine yani emirlere verilen topraklar (ikta”) ve duzenli ordunun hur atli askerleri olan agnad”lara verilen topraklar ayri ayri kayit edilmistir. Ayrica belirtmek gerekirse, donemin ozelligi geregi revk ile ilgili isler degisik divanlar tarafindan yurutulmekte ve kontrol edilmektedir. 14. yuzyilin baslarinda Al-Nuvairi ise sadece devletin memurlarinin cizye mukellefi zimmilerin kayitlarini tutmadiklarini ayni zamanda zimmi cemaat liderlerinin de kendi nufuslarini ve bu nufusta bir yil icinde ihtida, olum, goc vs. seklinde meydana gelen degisiklikleri yillik olarak kaydeden listeler yaptiklarini yaziyor. Maalesef bu listeler hala gun isigina cikmamistir.
Bu sekilde suregelen Misir tahrir geleneginin sonucu olarak ortaya cikan revk”lerin muhtevalarini ozetlersek, revk”lerde arazi uzerinde yazili nufusun isim isim yazilmadigini sadece toprak sahiplerinin ve gelirlerinin (dinar olarak) kaydedildigini goruyoruz. Ayrica arazinin alani olculmus ve faddan olarak verilmistir. Topragin tasarruf sekli (vakif, mulk vs.) ve ne amacla (askeri-sivil) kullanildigi da revk”lerde belirtilmistir.
 e) Bizans”da tahrir: Praktika
 Bizans”ta arazi tahriri ve metodu hakkinda somut bilgiler 11. yuzyilin ikinci yarisindan baslamaktadir. Bu donemin ozelligi Bizans toprak sistemine Selcuklular”daki ikta”ya cok benzeyen pronoia”nin girmesidir. Bizans Imparatorlugu”nda ilk pronoia”nin IX. Konstantinos Monomakhos (1042-1055) tarafindan verildigi rivayet edilmektedir.
Pronoia kabaca askeri yukumlulukleri olan kisilere bu yukumluluk ve hizmetleri karsiliginda devlet tarafindan belli bir muhlet icin -ekseriya pronoiar”in hayati boyunca-tahsis edilen bir tur dirliktir. Bu dirliklerin butun gelirleri kendilerine dirlik tahsis edilen ve pronoiar, pronoetes veya savasci anlaminda stratiotes denilen kisilere ait olmaktadir. Pronoia olarak tevcih edilen arazi uzerinde pronoiar”a tabi olarak yasayan koylulere paroikoi denilmekte olup, bunlar Bizans medeni hukukuna gore devletin mali sayilmaktadirlar. Dolayisiyla pronoiar”in koylu ve arazi uzerindeki tasarruflari sinirlidir. Buna gore, pronoiar”in halki veya araziyi satma, veraset yoluyla baskasina aktarma, devretme veya vakfetme yetkisi yoktur. Bizans”ta kilise ve Manastirlara da pronoia tevcihi yapilmis, bunun karsiliginda normal pronoiar”dan istenen askeri yukumlulukler bunlardan da istenmistir. Paroikos denilen topraksiz koyluye gelince, bunlarin isledikleri arazi cocuk birakmadan oldukleri takdirde pronoiar”a yani dirlik sahibine geri verilirdi.
Iste 11. yuzyilin ikinci yarisinda baslayan pronoia tevcihi Bizans”ta tahrir yapilmasini elzem kilmis olmalidir. Nitekim eldeki kayitlar bize Aleksios devrinden (1081-1118) itibaren Bizans”ta pronoiar”larin ellerindeki arazi miktari ve gelirlerini gosteren defterler duzenlendigini gosteriyor. Bu defterler iki turlu olup birincisi praktika (=tekil halinde praktikon) olarak bilinen defterler, ki bunlar devlet memurlari tarafindan oncelikle Manastir veya diger toprak sahipleri icin yapilan tahrirlerdir. Ikincisi, cadastre diye bilinen ve devlete vergi vermekle yukumlu (yine toprak sahibi) mukellefler ve bunlarin odeyecegi miktarlari kaydeden daha cok 11. yuzyildan once yani pronoia”nin baslamasindan evvel derlenmis defterlerdir. Bu defterlerde sadece topraksiz koyluler veya vergi mukellefleri ile bunlarin devlete odemekle yukumlu olduklari odemeler kaydedilmemektedir. Biz burada praktikadan bahsecegiz, cunku praktika hem sayica daha fazladir hem de muhteva olarak inceledigimiz arazi tahrir defterlerine daha cok benzemektedir.
Eldeki praktikanin da cok cesitleri olmakla birlikte bizim uzerinde durdugumuz pronoiar”in emlak ve gelirlerinin kayit edildigi envanter tipinde olanlardir. Bizans sosyo-ekonomik tarihinin en onemli kaynaklarindan sayilan praktika da temelde devletin gelirlerini tespit ve buna gore saglikli bir vergi politikasi olusturmak icin duzenlenmis olsa gerektir. Zira Aleksios I Kommenos donemi (1081-1118) Bizans”in devlet siteminin cozulmesi sonrasinda onun yaptigi reformlarla hatirlanmaktadir. Bu imparator yaptigi mali, idari ve askeri reformlarla devleti tekrar toparlamis, bu cercevede gelirleri artirarak Italya”dan Normanlarin Bizans”a yonelik tehditlerini bertaraf etmege calismistir. Ancak Aleksios doneminden elimizde kalan praktika genellikle manastirlara aittir. Bunun baslica sebebi bu Imparatorun manastir arazilerini hazineye devretme politikasi olmalidir, cunku Manastirlar bu politikaya karsi ellerindeki arazileri tahrir ettirerek tapularini ispat geregini duymuslardir.
Ne yazik ki Aleksios reformlarinin hemen sonrasinda yapilan praktika”nin cogu gunumuze kadar ulasamamistir. Bu yuzden praktika”nin derlenme metodu ve ihtiva ettigi bilgiler hakkinda saglikli bilgiler almak ancak 13. yuzyilin baslarindan itibaren mumkun olabilmektedir. Ayrica Anadolu”ya ait praktika”nin cogu Turklerin Anadolu”yu fethi oncesinde yani 13. yuzyilin ilk yarisinda yapilmistir. Bizans”in Avrupa kesimleri icin yapilan praktika”nin gunumuze ulasanlari ise genelde 13. yuzyilin sonlarina ve 14. yuzyilin ortalarina aittir. Bu donemde ilk buyuk arazi tahririnin 1300-1301 yillarina yapildigi eldeki praktikon”larin varligi ile sabittir. Ne yazik ki cografi alan olarak bu donemde yapilan praktika Makedonya ile sinirli bir alani kapsar. Ayrica 14. yuzyildan itibaren Limni adasi icin yapilan praktika sonraki donemlerde cok onem kazanmistir. Yine bu adaya ait fethi muteakip Osmanlilar tarafindan yapilan tahrir defterleri arastirmacilara adanin Bizans ve Osmanli donemindeki tarihini calismak icin cok musait bir ortam hazirlamaktadir. Praktika hakkinda bu genel bilgiden sonra ihtiva ettigi bilgilere bir goz atalim.
Bizans”taki tahrir metodu hakkinda daha dogru bilgilere sahip oldugumuz 14. yuzyilin baslarina ait butun praktikon”larda once hane veya hane reisi -ki bazi hallerde dul kadin da olabilirdi- yazilmaktadir. Daha sonra hane reislerinin esleri, erkek ve kiz cocuklari ile varsa ailedeki diger akrabalar ayri ayri isimleri ile yazilmaktadir. Ikinci asamada arazi, arazinin gelirleri, kalitesi ve kullanim sekli ile her koylunun elindeki arazi miktari Zeugaria olarak (=cift?) kayitlidir. Diger mal varliklari ile toprak sahibine odemekle yukumlu olduklari vergi ve harclar da bu bilgilerin altinda kayitlidir. Ucuncu olarak, bazi istisnalar disinda hemen butun praktikada arazi ile beraber, koylunun sahip oldugu hayvanlar koyun, sigir, domuz vs., cinsinden yazilmakta, varsa baglar, bahceler, meyve agaclari, ari kovanlari bazen de ev, tekne ve degirmenler gelirleri ile belirtilmektedir. Her koyun veya manastir arazinin sonunda toplam vergi ve harclar toplami altin sikke uzerinden belirtilmektedir. Burada hemen altini cizmeliyiz ki butun bu detaylari her praktikada bulmak imkansizdir. Ozellikle 11. yuzyilin sonlari ve 12. yuzyila ait praktikada ve hatta gec donemde 15. yuzyilda yapilan bircok praktikada nufus bu kadar ayrintili kaydedilmemis; sadece hane reisleri ile yetinilmistir. 1300”lerde yapilan praktikonlarda nufusla ilgili bu ayrinti icin tarihci Thomadakis-Laiou bu donemde Manastirlara yapilan genis capli bagislari sebep gostermektedir. Ona gore, arazi uzerindeki kadin, cocuk butun nufusu yaslari ile bilmek hem devlet hem de yeni toprak sahibi icin onemli bir avantaj idi.
Genel olarak degerlendirmek gerekirse, praktikanin mali ve ekonomik durumu yansitan belgeler oldugu acikca gorulur. Praktika demografik arastirmalar icin de cok onemli kaynaklardir, cunku bir donemde de olsa koylerin nufusu yas ve cinsiyet belirtilerek kayit edilmistir. Topografi acisindan onemli bir ozellik ise 12. yuzyilda yapilan praktikada koy sinirlarinin ve koylunun sahip oldugu gayri menkullerin sinirlarinin tafsilatli bir sekilde tasvir edilmis olmasidir. Praktikada bazi yerlerde koyluler tarafindan tasaruf edilmeyen araziler yani exaleimmatika stasia veya mezra olarak tanimlanabilecek yerlerde yazilmistir. Eldeki praktikonlarin genel bir ozelligi ise bunlarin cogunun Manastir ve buyuk toprak sahibi senyorlere ait olmasidir. Elbette bu praktikonlarin cogu devletin memurlari tarafindan -belki de istek uzerine- senyorler ve Manastirlar icin yapilmistir, ama devletin kendi gelirlerini kaydeden praktikanin azligi dikkat cekicidir. Belki de ayni sebepten praktikadan hemen hemen hic bir zaman paraikoi harici olan hur koyluler ve bunlarin tasarrufu altindaki mulk ve emtia hakkinda bilgi alinamaz. Bu tur koylunun varligi ancak baska yillarda bunlara ait mulklerin manastirlara vakfedilmesi durumunda anlasilabilmektedir.
Bu gibi sebeplerden dolayi koyluler ve arazi uzerindeki anlasmazliklar ile arazi transferlerini calisirken ”chrysobulls” diye tanimlanan imperyal beratlar goz onunde tutulmalidir. Yine simdiye kadar inceledigimiz arazi tahrirleri gibi praktikonlarda muhteva ve metod acisindan bolgeden bolgeye degisiklikler gostermektedir. Ozellikle kullanilan olcu birimlerinde bu farklilar artar. Bu sorunlari ikinci bolumde tartisacagiz.
Akdeniz Dunyasi”nda Tahrirlerin Gelisimi ve Aralarindaki Iliskiler:
 Simdiye kadar verdigimiz bilgiler her ulkede yapilan tahrirlerin o ulkenin hususi sartlari altinda gerceklestirildigini gosteriyor. Ama tahrirlerin mukayeseli incelenmesi bunlarin ”essiz” belgeler olmadigini ve ortak bazi ozellikleri oldugunu da ortaya koydu. Oyleyse simdi cevaplandirilmasi gereken soru sudur: Acaba benzeri mali ve idari yapiya sahip merkezi devletlerde birbirine paralel gelismelerin sonucu olarak ortaya cikan ortak bir ”tahrir gelenegi” var midir? Eger varsa, bu defterler arasinda ortak yanlarin boyutu nedir? Zaman icinde degisik toprak rejimi ve devlet yapisi yuzunden dogu ve bati Akdeniz dunyasinda iki degisik ”tahrir gelenegi” ortaya cikmis olabilir mi? Bu sorulara cevap vermek icin, tahrirlerin yapilis donemleri ve muhtevalari ve bunlarin dis iliskilerinin genel bir cercevede bilinmesinde fayda vardir. Simdi tahrirlerin gelisimine bir goz atarak aralarindaki devamlilik ve etkilesimlere bir goz atalim.
 Census, Domesday Book ve Ceride
 Yine Roma Imparatorlugu doneminden baslamak gerekir ise, belirtildigi gibi Roma”da iflasa giden ekonomiyi duzeltmek, bozulan ve anarsiye donen askeri yapiyi guclendirmek icin Diocletian”in ongordugu reformlar arasinda tum Imparatorlugun eyaletlerini tahrir etmek de vardi. J. Morquardt”in belirttigine gore de ilk def”a eyaletler capinda tahriri baslatan da Diocletian”dir. Yine onun verdigi bilgiye gore Diocletian”in yeni sistemindeki onemli bir farklilik sehirlerin degil, vergi bolgelerine bolunen buyuk cografi alanlarin kayitta esas alinmasi ve bu kayitlarin bizzat devlet memurlari tarafindan yurutulmesidir. Ilk baslarda bu tahrirlerin her 5 yilda bir tekrar edilmesi arzusu Roma maliyesinin yillik butce planlarini daha saglikli yapmak gayretleriyle baglantili olmalidir. Ancak daha sonralari tekrarlarin 15 yila cikarilmasi tahrir yapmanin zorluklarinin devlet tarafindan kabul edildiginin bir gostergesi olmalidir. Her ne kadar Diocletian”dan once de Roma”da nufus sayimi (census) yapildigi biliniyorsa da Diocletian”in memurlarinin bunlardan ne kadar istifade ettigi kesin degildir.
Romali tarihcilerden edindigimiz onemli bir hususta Roma vergi sisteminin diger tahrir yapilan ulkelerle temelde olan benzerlikleridir. Diocletian tarafindan Roma Imparatorlugunda uygulanan yeni vergi sisteminde servet beyani esasindan araziye donusumun esas oldugunu bu yuzden de sistemde esasli iki vergi bulundugunu daha once belirtmistik. Bunlar arazi vergisi (tributum agri) ve kafa vergisi (tributum capitis)”dir. Bu sebeple tahrirlerde birinci vergiyi toplamak icin arazi ve onun kullanim seklinin tahriri, ikincisi icin de arazide yasayan, uretken ve potansiyel vergi nufusunun kaydi yapilmistir. Baska turlu nufusu isim isim cinsiyet ve yas itibariyle yazmanin sebebini izah etmek zordur.
Roma Imparatorlugu”nda Diocletian”in tahrirlerle ilgili bazi kanunlar ortaya koydugu da biliniyor. Bunlarin bazilari Osmanli”ya kadar da hic bir degisiklige ugramadan intikal etmistir. Mesela, Diocletian”in kanunlarinin 371. maddesinde toprak islenmek uzere kendilerine tahsis edilenlerin bu topraklari terk etmeleri ve baska topraklara goc etmeleri yasaklanmaktadir. Bu yasagi ihlal edenler (Osmanlidaki cift-bozanlar) tekrar araziye dondurulmekte ve genellikle para cezasi uygulanmaktadir. Bu gibi Osmanli”ya kadar intikal etmis ortak kanun maddeleri cogaltilabilir ve yukaridaki ornek sadece kolay hatirlandigi ve iyi bilindigi icin secilmistir. Diocletian”in getirdigi vergi sistemin devlet idaresi acisindan onemi ise bu sistemde devletin vergi toplarken vatandasla dogrudan yuzyuze gelmek yerine mahalli temsilcileri yoluyla gelmesidir. Bu avantaj diger Avrupa ve Islam devletleri tarafindan da kullanilmistir.
Simdiye kadar ifade ettigimiz bu temel ozelliklerin ve toprak rejiminin bir geregi olarak sonraki yuzyillarda yapilan tahrirlerin bir devamliligi ifade ettigi dusunulebilir mi? Baska bir deyisle genelde Akdeniz dunyasi ve ozelde Avrupa”da Roma”dan adapte edilerek gelisen bir toprak rejimi ve bazi degisiklerle de olsa ortak bir tahrir gelenegi var midir? Bu soru Avrupali tarihciler arasinda yillardir tartisilmakta ve birbirlerine zid tezler ileri surulmektedir.
Ilk tartismalar Italya ve Sicilya”daki tahrirler ile DB arasinda bir baglanti olup olmadigi uzerinde yogunlasmistir. Ifade ettigimiz gibi 11. yuzyilin ikinci yarisinda Normanlar hem Sicilya”da hem de Ingiltere”de kapsamli arazi tahrirleri gerceklestirmislerdir. Bu ilginc rastlanti bazi tezlerin ortaya atilmasina sebep olmustur. Iddialara gore, Ingiltere ve Sicilya”yi feth etmeden cok once Normanlar Italya”da yerlestikleri topraklarda, mesela Apulia”da 1042”de, Calabria”da 1048”de, gayet detayli tahrir vesikalari bulmuslardir. Bu durum su sorunun sorulmasina sebep olmusur: Acaba bu tahrirleri kullanmanin avantajini goren Normanlar bilgilerini daha Ingiltere”nin fethinden once Gaul”deki akrabalari olan diger Normanlar”a aktarmis olabilirler mi? Bazi arastirmacilar da iki bolge tahrirlerinde kullanilan ortak teknik kelime sayisinin hayli fazla oldugunu tespit etmislerdir. Ancak Clementi, Percival ve bir grup Ingiliz tarihci salt bu sebepten boyle bir iliski kurmanin yanlis oldugunu iddia ediyorlar. Clementi”ye gore Avrupa”nin erken tarihinde DB”un benzeri veya paraleli yoktur. Digerlerine gore ise yukaridaki iddialara cevap vermek icin once Roma tahrirleri ile 8. yuzyil ve sonrasinda Fransa”da Gaul”de yapilan arazi tahrirleri (polyptchs) arasinda bir karsilastirma yapilmali daha sonra bu ikisi DB ile karsilastirilmalidir.
Percival”a gore, 11.yuzyildan evvel DB”a benzer oldugu iddia edilen tahrirlerin yapildigi iki donem vardir: 4. yuzyilda Romalilar tarafindan Diocletian devri ve sonrasinda yapilan tahrirler ile 8. yuzyil ve sonrasinda Gaul”de yapilan polyptchs”lar. Bunlarin ikisini muhteva ve teknik ozellikler acisindan karsilastirdiktan sonra Percival polyptchs ile Roma tahrirleri arasinda su onemli farki tespit etti: Roma tahrirleri oncelikle toprak ve uzerinde yasayanlar ile ilgilenirken, polyptchs”larda agirlik elde edilecek harclar ve hizmetlere verilmistir. Ayrica Percival Gaul”deki polyptchs”larin ozel tesebbus sonucu ortaya ciktiklarini halbuki Roma”daki mutesebbis”in devlet yani merkezi idare oldugunu, bunun da onemli bir farklilik oldugunu savunur. Genelde Percival Roma tahrir sisteminin ”model” alinabilecek kadar standard ve yerlesmis olmadigina inaniyor. Buna delil olarak degisik bolgelere ait Roma census”lari arasindaki muazzam farkliliklari ve Diocletian”dan sonra sistemde meydana gelen degisiklikleri gosterir.
Bazi tarihciler DB”u gerceklestirenlerin Gaul”den gelmis olmasi sebebiyle buradaki polyptchs denilen tahrirlerle DB arasinda bir baglanti aramislardir. Yine Percival, Davis ve Loyn gibi DB uzmanlarina gore DB ile polyptchs”lar arasinda da bir baglanti kurulamaz. Onlara gore, ”DB”u yapacak potansiyel ve gelenek ile apparatus Ingiltere”de zaten eskiden mevcuttu”. Bu uzmanlarin tezlerini desteklemek icin ileri surdugu en onemli delil Norman fethinden once (1066) Ingiliz Krali Edward doneminden kalan Kent kasabasina ait bir ”vergi mukellefleri listesi” ile Evesham kasabasina ait bir mali belgedir. Loyn ozellikle Kent”e ait bu listenin aynen DB”da kullanildigini tespit etmistir. Ayrica, bir Ingiliz sistemin varligina delil olan teknik kelimeler aynen DB”da da kullanilmistir, ki bu da Normanlardan once Ingiltere”de arazi tahririne isaret etmektedir. Yine Ingiliz tarihciler polyptchs”lar ile DB arasinda onemli farkliliklara isaret etmektedirler. Bunlardan onemlileri ozetle sunlardir.
1) DB merkezi otoritenin yani Kral”in emri ve iradesiyle yapilmistir. Polyptchs”lar ise ozel mutesebbislerin isteklerinin urunudur. Yalniz bazi uzmanlar yonlendirmenin hatta emrin devlet tarafindan verilmis olabilecegini kabul ediyorlar.
2) Polyptchs sadece bolgenin ismini ve vasallarini kayit eder, topraktan istifade eden veya baska sekillerde kullananlarla ilgilenmez. Halbuki DB”in derleyicileri topragi tasarruf edeni ve her kenti ayri ayri duzenleyerek yazmaya ozel bir itina gostermislerdir.
3) DB, sadece ”manor”in ismini ve ”mansi”lerin sayisini ya da oradaki ”hide”lari kayit ederken, polyptchs tasarruf karsiligindaki hizmetler ve her mansi tarafindan odenecek harclari kayit eder.
4) DB isim isim her manor”daki koylu ve koleleri kayit etmez ve sadece bunlarin sayisini verir. Halbuki polyptchs hanelerdeki es ve 16 yasin altindaki cocuklari isimleri ile -vergi yukumlusu olacaklari yasi tespit icin-verir.
5) Polyptchs”lar cok sinirli ve spesifik alanlar icin yapilmistir. DB ise daha sumullu bit tahrir olup daha genis bir alani -neredeyse tum Ingiltere”yi- kapsar. (Yalniz bazi tarihciler, mesela Davis, Sarlman”in da butun Imparatorlugu”nun genel bir tahririni yaptirmayi aklindan gecirmis olabilecegini ifade eder.)
DB”in mensei ile paralelleri arasinda iliskileri inceleyenlerin ilgilendikleri diger bir bolge ise Sicilyadir. 11. yuzyilin ikinci yarisinda Normanlarin hem Ingiltere”yi hem de Sicilya”yi feth etmeleri ve Sicilya”da daha Normanlar gelmeden Ceraid diye bilinen arazi tahrirlerinin bulunmasi su sorunun sorulmasina zemin hazirlamistir. Acaba Normanlar adaya gelislerinde bulduklari bu cera”idi kullanip avantajlarini gordukten sonra yeni feth edilen Ingiltere”deki akrabalarina tecrubelerini aktarmis ve Sicilya modelinde genel bir tahrir yapilmasina sebep olmus olabilirler mi? Yukarida isimlerini zikrettigimiz uzmanlar bu soruyu hic tartismamislar, bu konuda Clementi”nin 30 yil onceki savunmasini benimsemislerdir. Clementi”nin 1961”de Galbraith”in oldukca hurmet gosterilen “The Making of Great Domesday Book” adli kitabina aynen alinan makalesinde ise Sicilya cerideleri ile DB arasinda organik bir bag kurmanin imkansiz oldugu savunulmaktadir. Clementi”ye gore boyle bir baglanti su iki sebepten dolayi imkansizdir:
1) Sicilya”da ceraid Normanlar gelmeden once de mevcuttu ve onlar yeni yapilan Sicilya tahririnde bu cerideleri aynen adapte ettiler. Ona gore zaten feth edenin mevcut sistemi adapte etmesi sasilacak bir sey degildir bilakis adettir. Ayrica Clementi ceride”nin sadece Norman oncesi degil ayni zamanda Islam oncesi doneme ait olduguna da dikkat cekiyor.
2) Ingiltere”de de Normanlardan once tahrir sistemini biliniyordu ve buradaki Normanlar da Sicilya”daki akrabalari gibi mevcut Anglo-Saxon sistemini adapte ettiler. Ona gore, ayrica Sicilya defterlerinin arazi vergisi toplamak icin kullanilmasi ve bu verginin de Ingiltere”de fetihten once toplanilmis olmasi basit de olsa Ingiltere icin bir defterin mevcut olmasi ihtimalini guclendiriyor.
Kisaca Clementi ve digerleri Ingiltere”de tahrir sisteminin Normanlardan once varligini ortaya koyarak, DB”in bir yil gibi kisa bir surede basarilmasinin de sirrini aciklamis olduklarina inaniyorlar. Yani sistemin bilinmesi sebebiyle Anglo-Saxon nufus tahrire itiraz etmemis ve eski tahrir kayitlari sayesinde de DB kisa surede gerceklestirilebilmistir. Halbuki The Anglo-Saxon Chronicle halkin tahrire itiraz ve sikayetlerinden sik sik bahseder ki bu kayitlar cok az itibar gormustur. Sicilya tahrirleri uzerinde bir uzman olan Johns da Clementi ile temelde ayni fikirdedir. Kendisiyle yaptigim ozel bir mulakatta Johns bana Ceraid ile DB arasinda bir munasebet kurmanin su iki sebepten dolayi mumkun olamayacagini soyledi: a) kronolojik olarak ceridelerin gelisimi, b) Ceraid”in metod ve muhteva olarak DB kadar gelismis olmamasi.
Simdi bu iki sebep uzerinde duralim. Kronolojik olarak ceraidlerin gelisimi incelendiginde gorulmustur ki cerideler Bizans devrinden itibaren Sicilya”da yapilmakta ve kullanilmaktadir. Arastirmacilar, Sicilya”da Bizans”a dayanan guclu bir tahrir sisteminin olustugunu gosteriyor. Daha onceleri ceraid yerine plateia veya deftera kelimelerinin kullanilmasi, ceraid”in iki dilde yazilmis olmasi bu sistemin once Muslumanlar sonra da Normanlar tarafindan adapte edildigini gostermektedir. Ancak Normanlar ceride benzeri kayitlarla Sicilya”ya gelmeden once tanismis olmalilar, cunku 1050”den once Italya”da yapilmis bazi tahrirler bulunmustur. Henuz bu ikinci nokta aydinlanmamis olmakla beraber, 1090”larda yapilan Sicilya ceridelerinde Musluman Araplardan kalma bazi ceridelerin aynen yeni ceridelere iktibas edildigi tespit edilebilmektedir. Bu en bariz olarak 1095 tarihli Palermo ceridesinde gorulmektedir. Ayrica Sicilya”da Normanlarin sistemi gelistirmedigi sadece 1145 yilinda daha evvel 1090”larda yapilan cerideleri kullanarak daha dogrusu kopya ederek yeni listeler meydana getirmis olduklari iddia edilmektedir. Ancak 1145”lerden sonra yapilan ceraidi meydana getiren divanlarin Fatimi etkisi ve belki de yardimi ile kuruldugu biliniyor, ancak bunu biz az asagida detayli bir sekilde tartisacagiz.
Oncelikle ilk bolumde verdigimiz bilgileri ozetlersek DB ile ceridelerin muhteva olarak farkli olduklarini ve DB”in hem daha gelismis hem de daha tafsilatli bilgiler icerdigini soylemeliyiz. Bizce en bariz farklardan birisi DB”in demografik bir kaynak huviyetinde olmamasidir. Ceride ve polyptchs”lar arazi uzerinde yasayan vergili nufus ve mulk sahiplerini ismen yazarken DB”in sadece senyorlerin isimlerini kayitla yetindigi belirtmeliyiz. Kanaatimizce bunun Ingiltere”nin toprak sistemi ile dogrudan iliskisi vardir. Buna karsilik bazi uzmanlar Normanlarin Avrupa feodalizmini Ingiltere”ye tasidiklarini soyluyorlar ki bu iddia henuz cok az tartisilmistir. Bu tartismanin yeri de bu calisma degildir, ancak Ingiltere”deki onemli dirliklerin ilk def”a olarak askeri hizmet karsiligi bazi Norman baronlarina tahsis edildigini ve bunun sonucu olarak Ingiltere”de yeni bir toprak hiyerarsisi kuruldugu herkesin malumudur. Ne var ki, Ingiltere”nin guclu geleneksel toprak aristokrasisi bundan uzun vadede etkilenmemistir. Bunun dogal sonucu olarak DB hic bir zaman Ingiltere”de Avrupa”daki paralelleri gibi vergi toplamak maksadiyla efektif bir kullanima tabi tutulmamistir. Yine bunun diger bir dogal sonucu Ingiltere”de DB benzerlerinin ileriki yillarda tekrarlanmamis olmasidir. Bu kronikler de zikredilen sikayetlerde goz onune alinirsa DB”un Ingiliz icadi olmadigi ihtimalini guclendirmektedir.
Ozetlersek, DB ile ceride arasinda organik bir bag kurmak imkansizdir. Ancak Normanlarin Italya”da daha Sicilya”yi zaptetmeden once arazi tahrirlerini taniyip faydalarini gordukten sonra Ingiltere”yi ele geciren Normanlarin bir rastlanti sonucu DB”i gerceklestirdiklerini soylemek pek iyimserlik olur. Kaldi ki Norman burevkrasisinde cok sayida Italyan menseli burevkratin gorev aldigi ve bunlardan mesela Archbishop Lanfranch”in William the Conqueror”in mali danismani olarak hayli nufuzlu oldugu biliniyor. Konunun bu acidan incelemesi ise henuz baslamamistir. Ote yandan 1145”lerde Sicilya”da yapilan cerideler uzerindeki Fatimi tesiri oldukca barizdir. Bu, tahrir geleneginin dogu ve bati baglantisini gostermesi acisindan onemli bir gelismedir ve uzerinde durmayi gerektirir.
 Ceride, Revk, Kanun, Praktika ve Osmanli Tahrir Defterleri
 Johns”un ikinci donem yani 1145 yili cerideleri uzerinde yuruttugu calismalar Fatimi mali idare sisteminin kismen Sicilya”da da kuruldugunu ve bu yeni ceridelerin bu degisim sonucu kurulan divanlar tarafindan gerceklestirildigini gosteriyor. Bu tesirin kuzey Afrika”da Fatimiler yoluyla gelmesi konumuz acisindan cok onemlidir, cunku gercekte Fatimilere ozgu bir toprak veya tahrir rejimi olmadigi bilinmektedir. Ozellikle Sicilya”da Fatimi sistemi diye bilinen seyin Kuzey Afrika”da mevcut Aglebi mali-idari sisteminin basarili bir adaptasyonu oldugu iddialari dikkate degerdir. Ancak Aglebilerin uyguladigi sistemin de aslinda Ihsitlerden miras alinan Abbasi mali sistemi oldugu da iyi bilinen bir gercektir.
Butun bu bilgiler bize ispati yazili belgelerin azligi karsisinda zor da olsa bir daire icinde Roma, Bizans, Emevi, Abbasi istikametinde arazi tahriri gelenegi acisindan bir devamlilik ve surekli karsilikli etkilesim oldugunu gosteriyor. Ancak goz ardi edilmemesi gereken, tahrir sistemin hic bir zaman aynen adapte edilmedigi ulkelerin ozellikleri ve ihtiyaclarina gore zaman icinde gelisme gosterdigi gercegidir. Bu gelismelere paralel olarak tahrirlerde degisiklikler hasil olmustur. Sicilya bunun en guzel ornegidir. Burasi dogu ve bati sentezinin yasandigi bir alan olarak ilginc bir etkilesim cizgisi vermektedir: tahrir gelenegi onceleri Roman, Bizans, Arap-Musluman, Fatimi olarak gorulmekte daha sonra 12. yuzyilin ortalarinda bu etkilesim cizgisi ters yonde geliserek Fatimilerden yani Kuzey Afrika”dan doguya dogru; Abbasiler”e dogru bir etki cemberi meydana getirmektedir. Sasanilerin pozisyonunu net olarak ortaya koymak ise oldukca zordur. Ileride deginilecegi gibi, Sasanilerle Roma arasinda da tahrir sistemi acisindan bazi benzerlikler tespit edilmistir ancak deliller belirttigimiz bu etkilesim cizgisini degistirecek capta veya netlikte degildir. Simdi bunu biraz somutlastirarak aciklamaya calisalim.
Iddialara gore Musluman Araplar Misir”i fethettikleri zaman buradaki yerli maliye teskilatina el surmemisler ve ulkenin mali yapisi ile vergi sistemini kendi ihtiyaclarina gore cok az degistirmislerdir. Boylece Bizans mali sistemi bazi degisikliklerle Misir”da uzun bir sure uygulamada kalmistir. Mesela, Bizans”ta arazi vergisi toplama isini goren ofis onemli bir yer tutuyordu. Halife”nin mali idaresinde ise Divanu”l-harac bu sorumlulugu ustlenmis ve aynen devam ettirmisti. Ayrica bu divan ilk revk”ini (Suriye”de) yaptigi zaman sadece burevkraside Bizans”tan devralinan memurlari kullanmamis ayni zamanda degerlendirmeyi hala zimmi statusunde olan Hristiyan koy reisleri ve ileri gelenlerin gosterdigi adaylar yapmislardir. Ayrica, hem yukarida bilgi verdigimiz ilk revk”lerde ve hem de Misir vergi sisteminde Bizans tesiri ve adapte edilen usuller numizmatik delillerle ortaya konulmustur. Yine Emeviler zamaninda Misir valilerinin Bizans gelenegine sadik kalarak cizye (cizye re”es) ve arazi vergisi (cizye arz) olmak uzere iki tur vergi topladiklari bilinmektedir. Bu vergilerin ilki sadece ergen erkek nufustan alinmis, fakir koyluler ise muaf tutulmuslardir.
Ancak Emevi revk”lerinde gorulen bu tesir Misir”da 10. yuzyildan sonra kurulan Islam devletlerinin gerceklestirdigi revk”lerde yerini ”Islami ekonomi rejimi” diye etiketlenen Abbasi tahrir sistemine birakir. Bunun ikta”nin Misir”a getirilmesi ile de dogrudan alakali olduguna dair yukarida bilgi vermistik. Ne var ki, Misir”a getirildigi iddia edilen Abbasi modeli de saf degildir. Bilindigi gibi, Abbasiler ilk devirlerinde toprak rejimini Emevilerden miras almislardir, ki bu ifade edildigi gibi onemli olcude Bizans tesirindeydi. Ancak sonraki yillarda Abbasiler bu sistemden yavas yavas uzaklasmislar ve kendileri ile ozdeslesen sistemi gelistirmislerdir. Bu sistemin de ne kadar ”Abbasi” veya ”Islami” oldugu tartisma konusu olmakla beraber, bu makalenin dogrudan ilgi alani disindadir . Bu yuzden biz tahrirlerden cok Abbasi maliye teskilatindaki gelismeler uzerinde durmak istiyoruz. Zaten Abbasi devrine ait tahrirlerin gunumuze kadar ulasmamasi bu tur bir calismayi imkansizlastiriyor.
Genelde Islam”da vergi sistemi ve ozelde de Abbasi maliye politikasi ve bunun gelisimi hakkinda guvenilir calismalar ve ilk elden orijial kaynak bilgiler vardir. Islami vergi sistemi hakkinda temel eserlerden birini yazan Lokkegard, Abbasi mali rejiminin uc temel uzerinde kuruldugunu ifade ediyor: birincisi, toprak sahipleri veya ikta sahipleridir. Bunlar defterlerde kayitlidir ve yukumlulukleri de tespit edilmistir. Ikincisi, kendilerinden harac alinan re”ayadir ki, bu araziye dayali Islami bir vergidir. (Gayri-Muslimler ise bir tur dini vergi olan cizye odemekte ve eger toprak sahibi iseler ayni zamanda arazi vergisi de odemektedirler.) Ucuncusu, muhtedilerdir ki bunlar cizyeden muafdirlar. Ayrica soylemeye gerek yokdur ki, Abbasiler”de butun bu isler sahalarinda uzmanlasmis merkezi idare kontrolunde faaliyet gosteren cesitli divanlar tarafindan yurutulmektedir.
Konumuz acisindan burada uzerinde durulmasi gereken birinci siktir. Burada toprak sahiplerinin ikta seklinde kendilerine dirlik tahsis edilen devlet memurlari ve askeri erkan oldugu malumdur. Tahriri yapilan ise iktalar ve ikta karsiligi dirlik sahiplerinin yerine getirmeleri gereken yukumluluklerdir. Iktanin ortaya cikmasi ile tahririn yapilmasi arasindaki iliski dikkat cekicidir, ancak iktanin evrimi konusu cok kapsamli bir konudur. Burada kisaca sunu belirtmekle yetinmeliyiz ki, Abbasiler”de ikta ekonomik ve sosyal dengelerin degismesi ortaminda 10. yuzyilda ortaya cikmistir. Bu donemde devletin cesitli operasyonlarini yurutmek ve askeri ve sivil memurlara odeme yapabilmek icin dirlik dagitmak yoluna gittigi biliniyor. Belli bir alan veya bolgede vergilerin toplama isini de devlet cesitli hizmetler mukabilinde bu kisilere tahsis ettigi biliniyor. Burada Diocletian”in vergi reformlarinin sonuclari ile olan benzerlikler ilgi cekicidir.
Iddialara gore, Abbasilerle ozdeslesen ve genellikle Islami vergi sistemi diye tanimlanan sistem Abbasilerin kendi buluslari degildir. Bu goruse gore, Abbasiler dogu”da sinirlarini genislettikten sonra buradaki burevkrasiyi bunyelerine katmislardir. Daha sonra Emevilerden aldiklari sistemi yavas yavas terk edip, kokleri Irak”ta Sasanilere dayanan yeni sistemi adapte etmislerdir. Bunun en kayda sayan delili olarak Abbasilerdeki meshur divanlar gosterilmektedir.
Eldeki bilgilere gore divan teskilati uzun zamandan beri Sasaniler”de gorev yapmaktaydi. Kaldi ki divanlar Sasani sisteminin Abbasilerde gorulen tek uzantisi da degildi. Arazi tahrirlerinin de uzun bir suredir Sasanilerde yapildigi biliniyor. Tarihci Taberi”den nakledilen bilgiler, Sasaniler”de ilk arazi tahririnin Kavad devrinde basladigini ancak I. Husrev zamaninda bitirildigini gosteriyor. Yine Taberi”nin naklettigine gore, tahrirlerin yapilma gerekceleri de ilginctir: Hicri 6. yuzyildan once arazi vergileri duzensiz toplanmakta, devlet hazinesine giren miktar her yil degismekte; devlet saglikli bir butce tahmini yapamamaktadir. Bu yuzden Sasani krali Husrev”den evvel arazi vergisinin hasilatdan alinan orani her yil 1/4, 1/5,1/6 gibi o yil bolgede yapilan sulama ve ekilen araziye gore degismektedir. Cunku arazi tahriri yapilmamaktadir. Husrev tahrir yapmayi bu sebeple gerekli gormus ve araziyi olcturerek, tahmini hasilat ve urun cinsine gore alinacak vergi oranini para degeri uzerinden defterlere kayit ettirmistir. Bu defterler iki nusha olarak duzenlenmis birisi merkezde hazineye digeri ise eyalet valisine gonderilmistir. Taberi kayitli miktar uzerinden verginin nakden veya mal olarak toplandigini da ifade ediyor. Bu usul sonralari Osmanlilar”a da intikal etmistir. Elimizde bu tahrirlerden olsa idi muhtemelen benzeri ornekler cogaltilabilirdi.
Ne var ki Sasani vergi sisteminin mensei de tartisma konusudur ve konumuzla ilgisi olmasi sebebiyle kisaca deginmekte fayda vardir. Sistemin mensei hakkindaki goruslerden Frye”ye ait olan dikkat cekicidir. Bu ilim adami Sasani vergi sisteminin Roma modeline dayandigini iddia eder. O da Taberi”nin Sasani vergi sistemi hakkindaki nakillerinden yola cikararak -Sasani tahrirlerinin yoklugunda baska yol da yoktur- Diocletian”in vergi reformu ile uygulamaya konulan iugatio ve capitatio”nun aynen vergi takdir birimi olarak Sasaniler”de kullanildigini tespit etmistir. Ancak ornekler cogaltilsa bile delillerin azligi ve her iki sistem hakkindaki bilgilerin eksikligi Roma sisteminin bir model olarak Sasaniler tarafindan adapte edildigini ispata imkan vermez. Suphe goturmez olan gercek, sistemlerin her birinin ortak ozellikler tasidigi ve birbirlerinden etkilendikleridir.
Yalniz Abbasiler Sasani sisteminin tesirlerinin goruldugu tek devlet degildir. Sonralari Sasani cografyasi yani Iran”a hakim olan Ilhanlilar da mevcut Sasani sisteminden onemli olcude etkilenmislerdir. Turk tarihcileri de genelde toprak rejimi ve tahrir geleneginin -gercekte Abbasi sistemi olarak da tarif edilse- Osmanlilara Ilhanlilar vasitasiyla intikal ettigini soyluyorlar. Bu yuzden Osmanlilara kadar tahrir sistemini daha iyi anlamak icin Ilhanlilar”daki tahrir sistemi ve toprak rejimini kisaca tanimlamamiz gerekir.
Ilhanlilarin vergi sistemlerini Sasanilere dayandiranlara karsin, hakim gorus Ilhanlilarin Abbasi vergi sistemini model aldiklari seklindedir. Ilhanlilar tarihinde sumullu bir vergi reformu yapildigina dair bilgiler ise Gazan Han donemine rastlamaktadir. Bu reformlar kapsaminda ikta sisteminin de Ilhanlilar”a ilk defa bu Han zamaninda geldigi bilinmektedir. Iddialara gore Gazan Han maasli asker deneyiminden basari elde edememesi uzerine orduyu gocebe duzeninden yerlesik duzene gecirmeye karar vermistir. Bu amacla butun askerlere ”ikta” diye tanimlanan belli miktarda arazi tahsis ederek buralarin vergisini toplama gorevi tevdi edilmisti. Eldeki bilgiler ozellikle Gazan Han”in reformlarini gerceklestirdigi tarih olarak bilinen 1236”dan itibaren uc tur verginin onem kazandigini gosteriyor. a) Arazi vergisi, b) nakden veya mal ile odenebilen cizye vergisi, c) genellikle ipek olarak alinan hane vergisi.
Bu uc verginin de Abbasiler”de mevcut oldugunu soylemeye gerek olmadigi kanisindayiz. Ancak bu vergiler kadar onemli olan Gazan Han refomlarinin hakim oldugu her Eyalet icin bir tahrir yapilmasini ongormesidir. Bunu gerceklestirmek icin Divan-i Kanun tarafindan yapilan tahrirlere kanun veya Yasamisi denilmektedir. Ne yazik ki, Ilhanilara ait bu kanun”lardan hic biri gunumuze kadar ulasamamistir. Fakat devrin tarihcisi Residuddin”den naklederek ve bazi yazili kitabe ve belgere dayanarak Uzuncarsili, Barthold ve Schurmann gibi tarihciler bu tahrirler ve metodlari hakkinda bize onemli bilgiler sunmuslardir. Bunlara gore Ilhanli kanun”larinda uc kategoriye ayrilan butun ulke topraklari kayit edilmistir: a) ozel araziler, b) vakif arazileri, c) hass yani hukumdarlara ait araziler. Uzuncarsili hukumdara ait hass araziler arasinda ”aile malikaneleriyle arazii emiriyeye ait yerlere de hass incu” denildigini belirtiyor. Arazi tahrir metodu ve vergilerin toplanmasi ile ilgili esaslar ayrica duzenlenmis ve umuma acik alanlarda ya tahta uzerine ya da tas uzerine yazilarak duyurulmaktadir. Residuddin”e gore ilmiye sinifi vergilerden muaf olmakla beraber yine de kanun”lara kayit edilmislerdi.
Gazan Han”in reformlari hem Selcuklu ve Osmanlilar uzerinde hem de Cin”deki Mogollar uzerinde tesirler birakmistir. Cin”deki gelismelerdeki su tespit tahrir gelenegi acisindan cok onemlidir. Buna gore Cin”de Mogollar tarafindan yeni feth edilen topraklar Yehlu Ch”u-ts”sai”nin liderliginde ilk def”a olarak ”karisik mali sistemden” kurtarilarak bir duzene sokulmus ve klasik Cin sistemi terk edilmistir. Klasik Cin sisteminde arazi vergisi hep ayni oranda ”hane basina 4 stone tahil olarak” toplanmaktaydi. Sonralari bunun yerine yeni sistemde urun cesidi ve verime gore kademeli vergi politikasi uygulamaya konulmustur. Bu yeni mali sistemin gelismesinde en onemli payin arazi tahrirlerinin yapilmasi oldugu asikardir.
 2. TAHRIRLERIN BAZI ORTAK SORUNLARI VE TARIHI BIR KAYNAK OLARAK ONEMLERI
 Simdiye kadar verdigimiz bilgiler bile tahrirlerin yapilislarinin ilginc bir oykusu oldugunu, genel bir arazi yazimi ve nufus sayimi yapan devletlerin bazi ortak hususiyetler arzettiklerini gosteriyor. Bu ozelliklerinden birisi her birinin guclu ve merkezi idareye sahip imparatorluklar oldugu gercegidir. Ikincisi ise tahrirlerin yapildigi yilllar veya donemler itibariyle imparatorluklarin mali, ekonomik, sosyal ve askeri yonlerden cokus veya durgunluk icinde olmalaridir. Iste bu genel sebeplerden dolayi Roma Imparatorlu”nda Diocletian”dan baslayarak Bizans”ta Aleksios devrine kadar kriz donemlerinin atlatilmasi icin bazi reformlara girisildigini ve benzeri ekonomik receteler uygulandigi gorulmektedir. Bu reform veya recetelerde ortak ozellik vergi sisteminde topraga bagimli bir sistem getirilmesidir. Burada esas olan topragin dirlik olarak belli bir sure icin hizmet karsiligi olarak asker veya sivil kisilere devridir. Dirlik tahsisatinin Roma”da, Bizans”ta, Misir”da ve Abbasiler ile diger Turk-Islam devletlerinde hemen hemen ayni sekilde ve benzeri gerekcelerle yapildigi verdigimiz bilgilerden anlasilmaktadir. Tabii, toprak sistemi bu sekilde olan devletlerde tahrirlerin tekrarlanmasinin en onemli sebebi de ekonomiktir. Bazi durumlarda yayilma siyaseti guden devletler bu siyasetlerini finanse etmek ve ekonomiyi dar bogazdan kurtarmak icin genis bolgelerde arazi yazimina gitmektedirler. (Bu sonraki duruma en guzel ornek, aksi de iddia edilebilirse de, Osmanlilar”da Fatih Sultan Mehmet ve Kanuni Sultan Suleyman devirleridir. Fatih Sultan Mehmet Istanbul”un fethindeki harcamalarini karsilayabilmek ve akabindeki fetuhata yonelik dis politikasini finanse edebilmek icin 1454 ve sonrasinda imparatorluk arazisinin kapsamli bir tahririni yaptirmistir. Kanuni”de hem babasi II. Selim”in Misir seferi sonunda bosalttigi hazineyi doldurmak hem hazirlandigi Balkan seferlerini finanse edebilmek icin 1521-30”da Imparatorluk capinda bir tahrir emretmistir.)
Ancak tahrirlerin ortak sorunlari sadece onlarin yapilislarindaki ortak sebeplerden kaynaklanmamaktadir. Belki de en onemli sebep tahrirlerin genis alanlarda yapilmasi ve daha once bolgede uygulamada olan gerek tahrir metodu ve gerekse olcu birimlerinin aynen veya kismen yeni tahrircilerce adapte edilmesidir. Bu yuzden ayni devlet tarafindan yapilan tahrirler bir bolgeden digerine ve bir devirden digerine onemli degisiklikler gostermektedir. Aslinda degisik bolgelerde kullanilan olcu birimleri ve ozel teknik terimlerin yeni tahrirlere girmesi dogaldir. Cunku tahrire tabi koylu veya toplum degismemistir. Asimilasyon ise daha uzun bir surec gerektirmektedir. Oyleyse dogal olmayan bu terim ve olcu birimlerinin dogru tanimlanabilmesi icin bizim daha onceki tahrirlerden istifade etmegi cok az dusunmemizdir. Kaldi ki her halukarda bugun bizim icin aciklamasi olamayan terim ve kavramlar o zaman icin pek muhtemelen bir problem arzetmiyordu. Halbuki tahrirlerdeki bu kavramlarin aciklanmasi ve taninmasi bu onemli tarihi kaynaklardan azami istifade etmek icin elzemdir.
Tahriri yapilan bolgede mevcut mahalli uygulamalarin adaptasyonu uygulamasinin ne dereceye kadar yaygin ve etkili oldugu ise ancak ayni bolge icin birden fazla tahrir defterinin bulundugu ve bu tahrirlerin degisik zamanlar ve devletlerce yapildigi yerlerde anlasilabilmektedir. Bu sebeple bu makalede mumkun oldugunca tahrirlerin bir arastirmaci icin ortaya koydugu ortak sorunlar tartisilacaktir. Bu sayede tahrirlerin tarihi bir kaynak olarak onemi de ortaya cikacaktir. Orneklerin cogaltilmasi ise ancak soyledigimiz sekilde mukayeseli calismalarin artmasi ile mumkun olabilecektir.
Yine Roma”nin tahrirlerinden baslamak uygun olacaktir. Diocletian”in vergi reformu sonucu her eyaletin tahririnin yapilmasinin gerektigini belirtmistik. Boylece ilk def”a sistem Imparatorlugun pek cok eyaletine yayginlastirilmisti. Tarihci Jones yeni sistemin avantajlarinin derhal goruldugunu, bu sayede devletin yillik butce yapma ve daha objektif ve adaletli vergi degerlendirmesi yapma imkani elde ettigini belirtiyor. Ancak son arastirmalar ilk rivayetlere ragmen tahrirlerin yapilmasinin sorumlulugunun mahalli idarecilere -civitas- ait oldugunu ortaya cikardi. Bunun dogal sonucu her tahrirde degisik terminolojinin ve olcu birimlerinin kullanilmasidir. Bu terminolojinin aciklanmasi arastirmacilar icin zor fakat elzem oldugu inkar edilemez bir gercektir.
Roma tahrirlerinde aciklama bekleyen terimlerin en onemlilerinden ikisi capitatio ve iugum”dur. Bunlarin tanimlanmasi uzerindeki tartismalar Roma vergi sisteminin anlasilmasi ile dogrudan iliskilidir. Bu iki terim iddialara gore iki ayri vergiyi ifade ediyordu. Nitekim Roma vergi sistemin temelinin iki farkli vergiye dayandigi biliniyor; tributum soli veya arazi vergisi ve tributum capitis veya kafa vergisi. Roma”da bu iki verginin de hem para hem de mal olarak toplanabildigi kaydedilmektedir. Arazi vergisi, arazinin gelirinin belli bir orani olarak kafa vergisi ise adi ustunde tek kisiden -ama bu unite olarak da degerlendirilebilir- alinmaktadir. Roma Imparatorlugunu calisan tarihcilerden Jones”a karsilik Goffart ve Percival arazinin nasil takdir edildiginin kesin bilinemedigini iddia ediyorlar. Roma”da vergi uzerine en son arastirmalardan birini yapan Goffart, capitatio”nun asla bir vergi olarak degerlendirilmemesi gerektigini, cunku bunun aslinda vergi yukumlulugu oldugunu ve bu yukumlulugun yerine getirilmesinin kisi veya onun arazisi ile alakasiz oldugunu one surdu. Ona gore, ”capitatio” kelimenin yansittigi kafa vergisi anlamina ragmen arazi kiymeti tesbitinin entegral bir parcasidir. Yani topragi gecici bir sure isleyen ciftciler de dahil vatandaslar (citizens) capitatio yukumlusu, baska bir deyisle vergi yukumlusu idiler ve bu onlarin yillik butceye (annona) personel katkilarinin bir gostergesidir. Defterlerde bir kisinin ismi altinda yazilan tum diger seylere onun caput”i (onun professio censualis”i) deniyordu. Goffart”a gore boylece caput aslinda vergi mukellefleri arasinda gelirlere oranla herkese dusen verginin dagitiminin temel alindigi bir tur takdir hissesidir.
Bu caput”in tek basina sanildigi gibi “gercek bir kisi” veya “hane reisi””nden cok bir vergi birimini yansittigini gosteriyor. Bu teknigin Anadolu ve Yunan belgelerinden nakledilen bir ozellik oldugunda Goffart ve Percival birlesiyorlar. Ancak imparatorluk genelinde durum farkliliklar arzediyordu. (Osmanli vergi sisteminde “hane” ve “avariz” hanesi uzerine tartismalari hatirlayiniz.) Percival en azindan Diocletian zamaninda bunun boyle oldugunu iddia ediyor. Ayrica bilinen su ki, Roma vergi defterlerinde insanlar ve hatta Jones”a gore hayvanlar bile bir butun veya parca (fractional) capita”ya donusturulerek hesaplaniyor. Goffart kelimeye daha da aciklik getirerek, caput”in bir vergi birimi olarak takdirinin bolgeden bolgeye degistigini bazi yerlerde 1 caput =1 erkek=2 kadin olarak degerlendirildigini ortaya koydu. Ancak bazi yerlerde 1 caput =1 kadin oldugu da vakidir. Bazi yerlerde ise ifade edildigi gibi 1 caput bir grup vergi mukellefini karsilayabilir.
Diocletian”in reformlari sirasinda kurumsallastirilan ve gayrimenkulun degerlendirilmesinde kullanilan bir birim olan iugum”un ne anlama geldigi kesin degildir. Ancak Goffart ve Percival son olarak iugum”in bildigimiz cift anlaminda bir olcu birimi oldugunu iddia ettiler. Onlara gore, Diocletian toprak sahibinin vergi verme gucunu daha standart ve objectif bir sekilde belirleyebilmek icin arazinin para olarak degeri yerine simdi arazi sahibinin elindeki topragin ne kadarinin ekili veya baglik, bahcelik oldugunun baz alinarak bunlarin verilen bir formulle iuga”ya donusturulmesini istedi. Bu islem sonucunda adi gecen araziler icin bir toplam ”arazi degeri” bulunacak ve alinacak vergi de mal olarak tespit edilip her caput”un vergi yukumlulugu belirlenecekti. Bu sekilde eskiden Imparatorlugun buhran yillarinda duzensiz bir sekilde toplanan vergiler bir sisteme oturtulmustu. Butun bu yorumlar onceleri iugum”in bir kisinin elindeki araziyi gosterirken sonralari bir takdir birimine donustugunu gosteriyor. Sistemdeki bu degisikligin Imparatorluk genelinde yeni bir tahrir gerektirdigi kesin olmakla beraber Diocletian devrinde bunun yapildigi suphelidir. Yeni sistemin daha cok mevcut defterler uzerinde degisiklikler yapilarak uygulamaya konuldugu tezi daha cok taraftar toplamaktadir. Eger durum bu idi ise, ortaya o kadar da durust bir sistemin cikmadigi aciktir, zira eski tahrirden sonra arazide meydana gelen fiili durum kayitlara hic yansimamistir. (Bunlar tartisilmasi gereken onemli sorunlar olmakla beraber makalemizin konusu disindadir.) Ayrica, merkezdeki bu islem sirasinda kullanilan formul degisik bolgeler icin farkli idi. Bu yuzden iugum”in ifade ettigi mana ve olcu de yoreseldi. Mesela, bazi defterlerde 1 iugum=20 iugera ekilebilir alan iken baska bir defterde 1 iugum= 220 perticea zeytinlik vs. olabiliyordu. (Bu bize Osmanli tahrirlerinde donum uzerinde yapilan tartismalari cagristiriyor.) Ozetle, iugera ve capita”nin her ikisinin toplamlari defterde genel bir toplami ifade ediyordu. Goffart”a gore bunun anlami sudur: a) iugum ve capita bir olcu birimi olarak esit degerleri ifade etmektedirler b) inanilanin aksine, burada iki degisik vergi degil tek bir komposit vergi sozkonusudur.
Roma tahrirleri demografi calismalari icin pek kullanisli degildir. Yukarida aciklandigi sekilde iugum ve caput tanimlansa bile defterler arasinda gorulen farkliliklar ve zaman icinde olcu ve degerlendirme birimlerinde meydana gelen degisiklikler onlari nufus arastirmalari icin zor bir kaynak haline getiriyor. Cunku, Roma defterlerinin cogu parcalar halinde gunumuze ulasabilmistir. Ayrica eldeki defterlerin bazilarinda nufus gayet tafsilatli yazildigi halde digerlerinde yazilmamistir. Bir diger husus da daha once de belittigimiz gibi Roma”daki tahrirlerin cogu kirsal kesimleri kapsamakta ve nufusun etnik olarak siniflandirilmasina imkan vermemektedir. Son olarak Roma tahrirlerinde kesin olmayan bir husus da muaflarin statuleridir. Diger taraftan toprak dagilimi, kentlerdeki nufus yogunlugu ve kolelerin hur iscilere orani bu kayitlar sayesinde ogrenilebilir.
Goruldugu gibi problemler ve cozum yollari bilindigi takdirde butun eksikliklerine ragmen Roma tahrirleri tarih arastirmalari icin onemli bir kaynaktir. Ayrica bu defterlerdeki problemler bizim tahrir defterlerinde karsilastigimiz problemlerle benzerlikler gostermektedir. Bildigimiz gibi, hane ve bir cift arazi veya donum miktarinin tanimi Osmanli tahrirlerini calisanlar icin de onemli bir sorundur. Bundan baska terimlere her tahrirde degisik olarak rastlanmaktadir. Biz burada iugum ve capitatio”yu Osmanli tahrir calisanlarinin benzeri meselelerdeki tartismasi dolayisiyla kolay anlasilabilecegini dusunerek sectik, nitekim ornekler daha da artirilabilir.
Sozunu ettigimiz Sicilya cerideleri de bir suru bilinmezlerle doludur. Ceridelerde de nufus tamamen kayit edilmemis, sadece aile reislerinin isimleri ile yetinilmistir. Bu durum Sicilya defterlerinin bir demografik kaynak olarak onemini azaltmaktadir. Bundan baska vergiden muaf kitle gorunurde bu defterlerde kayit edilmemistir. Bu durumda avaraj hanenin kac kisiden olustugunu tespit etmek bu defterler icin onemli bir sorundur. Ayrica daha once ifade ettigimiz gibi, 1145”te yapilan ceridelerin cogunun 1090”larda yapilanlarin kopyalari olmasi cerideden adanin nufusunu tahmin etmeyi imkansizlastiriyor. Buna karsilik cerideler adadaki kayitli nufusun etnik yapisini gayet sarih bir sekilde vermektedir. Ekonomik tarihci icin ise bu defterlerin en onemli eksigi re”ayanin elindeki topragin alani ile hayvanlarin sayisinin yazilmamis olmasidir. Buna karsilik adanin vergi gelirleri limanda alinan gumruk ve harclar dahil ceride”den ogrenilebilmektedir. Ne yazik ki cesitli vergiler Osmanli tahrirlerinde oldugu gibi genel olarak bir toplam altinda verilmistir. Bundan baska ceridelerde arazinin deger veya geliri yazilmamaktadir, cunku Sicilya”da orfi olarak vergi arazinin hasilina gore degil kac cift oldugu baz alinarak onceden belirlenen bir orana gore hesaplanmaktadir. (Diocletian devrinde iugum icin getirilen ”yeni sistem” ile benzerlik dikkat cekicidir.) Bundan dolayi Sicilya”daki olcu birimlerini tespit etmek de mumkun degildir. Buna karsilik adanin topografyasini calismak icin en guvenilir kaynak ceridelerdir. Ayrica adanin Normalar tarafindan fethini muteakip Muslumanlarin ve statulerinde meydana gelen (Cizye veren nufus haline gelmeleri) degisiklik, cok ilginc ve onemli bir gelismedir. Ceraidden elde edilen onemli bir bilgi de Fatimilerle adaki Normanlar arasindaki ozellikle adanin maliye idaresinin yapilandirilmasina yonelik iliskilerdir. Butun bunlar problemler bilinip ona gore bir degerlendirme yapildigi takdirde ceridelerin Sicilya tarihi icin onemli bir kaynak olarak kullanilabilecegini gosteriyor.
Misir”in revkleri de benzeri problemler ortaya koymaktadir. Evvela, Halm”in musahede ettigi gibi revk daha cok bir kadadstro defteri huviyetindedir, cunku bu defterlerde arazinin alani ve uzerinde yetistirilen urunler senelik hasilat miktari uzerinden kaydedilmistir. Misir”in hemen tumunu kapsayan revklar sehir ve kentlerin yerlesim yerlerini de sarih bir sekilde gostermektedir. Buna karsilik nufus kaydedilmemis sadece ikta” sahibinin isminin kaydi ile yetinilmistir. Bu durum Domesday Book ile paralellik arzetmektedir. Tabii Misir”da vergi nufusunu daha dogrusu cizye ve harac odeyenleri kayit eden baska defterlerin tutuldugu da vakidir.
Bizans”in praktikonlarinin eksiklikleri de simdiye kadar gorduklerimizden farkli veya daha az degildir. Ancak daha once belirttigimiz gibi ilk ve son donemlerde yapilan praktika arasinda onemli sayilabilecek farkliliklar vardir. 12. yuzyilda yapilan praktikanin nufusu daha detayli kaydetmesine ragmen bunlarin cok sinirli bir alani kapsamasi 14. yuzyildaki defterlerle karsilastirma imkani vermiyor. Ama her halukarda, en azindan 12. yuzyil icin, Bizans da ailenin boyutu yani kac kisiden meydana geldigini bulmak bir sorun olmaktan cikmistir. Tahrir defterlerinin ortak problemi olan bir koylunun elindeki arazi miktarinin (Zeugaria=cift) tespiti ise yine ancak 12. yuzyilda yapilan praktika ile bir sorun olmaktan cikmaktadir. Zira, 14.yuzyil praktikonlari sadece bir koylunun tasarrufu altindaki ekili alanin ortalama alanini verirken, ilk donem praktika bu arazinin yeri ile birlikte enini ve boyunu da vermektedir. Bu ozelliklerin revklerle paralellik gostermesi ilginctir. Buna karsilik 14. ve 15. yuzyillarda yapilan praktika ise Osmanli tahrirleri ile bazi ortak ozellikler arzetmektedir, ki bu konuda arastirmalar Osmanli tahrir sisteminin Bizans”a tesirine isaret etmektedir. Bahsi gecen zeugaria mana olarak cift demektir ve Bizans koylusunun elindeki cift miktari da kesinlikle tespit edilememektedir.
 Sonuc
 Goruldugu gibi tarih boyunca yapilan butun arazi tahrirleri benzeri problemlere sahiptir. Bunlarin birbirleri ile karsilastirilarak kullanilmalari problemlerin cozumune veya tesbitine imkan vermektedir. Ozellikle ayni bolge icin degisik devletler tarafindan yapilan tahrirler birbirlerinin eksiklerini tamamladiklari gibi bazi problemlere de isik tutabilmektedir. Yalniz problemleri daha iyi anlamak ve defterlerden daha fazla istifade etmek icin tahrirlerin birbirleriyle benzerlik ve etkilesimleri daha tafsilatli calisilmalidir. Boylece her ulkenin “essiz bir tahrir”inin mi oldugu yoksa karsilikli etkilesimler sonucu mu bu geleneginin sure geldigi sorusu da aydinliga kavusturulabilir. Ayrica, bu sayede defterlerdeki terimler ve deyimlerin daha saglikli aciklamalari yapilabilecek, belki de ileride tahrir defterlerinin kapsamli bir terimler sozlugu hazirlanabilecektir* .
Bibliografya
 Allsen, T. T. 1985. Mongol Census Taking in Rus”, 1945-1275. Harvard Ukranian Studies, 32-53.
Altheim, F. 1957. Finanzgeschichte der Spatantike, Frankfurt.
Barkan, O. L. 1970. Research on the Ottoman Fiscal Surveys, Studies in the Economic History of the Middle East. London. (ed.,) M.A. Cook, 163-71.
Barkan, O.L. “Timar” Islam Ansiklopedisi.
Barkan, O.L. 1951-53. Tarihi Demografi Arastirmalari ve Osmanli Tarihi, Turkiyat Mecmuasi. 10, 1-26.
Barkan, O.L. ve Mericli, E. 1988. Hudavendigar Livasi Tahrir Defterleri I, Ankara.
Braudel, F. 1986. The Mediterrenean and the Mediterrenean World in the Age of Philip (Vols 1-2), Fontana Press, Glasgow. Ingilizceye cev: S. Reynold.
Bryer, A. and H. Lowry (Eds.). 1986. Continuity and Change in late Byzantine and Early Ottoman Society (Birmingham University [England] ve Washington, D.C., 235-61.
Charanis, P. 1948. The Monastic Properties and the State in the Byzantine Empie, Dumborton Oaks Papers, IV, Washington.
Charanis, P. 1951. On the Social Structure and Economic Organization of the Byzantine Empire in the Thirteenth Century and Later, Byzantinoslavica XII, Prague, 94-153.
Clementi, D. 1961. Notes on Norman Sicilian Surveys, The Making of Domesday Book. (Ed.,V.H. Galbraith). Oxford, 55-58.
Courtenay, E.S. 1941. Agricultural and Rural Life in the Later Roman Empire, Cambridge Economic History of Europe I, Cambridge, 89-112.
Davis, R. H.C. 1987. Domesday Book: Continental Parallels, Domesday Studies, (ed. J.C.Holt), Suffolk, 15-41.
Dolger, F. 1949. Sechs byzantinische Praktika des 14 Jahrhunderts fur das Athoskloster Iberon. Munchen.
Finn, W. R. 1986. An Introduction to Domesday Book. London.
Finn, W. R. 1961. The Domesday Inquest. London.
Frye, R.F. 1983. The Political History of Iran under the Sasanians, The Cambridge History of Iran III/I, Cambridge, 116-81.
Galbraith, V.H. 1961. The Making of Domesday Book. Oxford.
Goffart, W. 1974. Caput and Colonate; towards a History of Late Roman Taxation. University of Toronto Press.
Goyunc, N. 1965. Imad es-Seravi ve Eseri, Tarih Dergisi XV, 73-86.
Hallam, E. M. 1986. Domesday Book Through Nine Centuries. London.
Halm, H. 1979. Agypten nach den Mamlukischen lehensregistern, I. Oberagypten und das Fayyum. Tubinger Atlas des Vonderen Orients. B. nr. 38/1. Wiesbaden.
Harvey, A. 1983. The Growth of the Byzantine Rural Economy (900-1200), Birmingham ( Doktora tezi.)
Harvey, S. 1975. Domesday Book and Anglo-Norman Governance, JRHS 25,175- 93.
Harvey, S. 1971. Domesday Book and Its Predecessors, EHR 86, 753-73.
Hollingsworth, T.H. 1976. Historical Demography. Cambridge.
Inalcik , H. 1978. The Impact of Annales School on the Ottoman Studies and New Findings, Review 13/4, 1970.
Inalcik, H. 1958. The Problem of the Relationship between Byzantine and Ottoman Taxation, Akten II, International Byzantine Confrerence, 237-42.
Johns, J. 1983. The Muslims of Norman Sicily (c. 1060-c. 1194), Oxford. (Basilmamis Doktora Tezi).
Johnson and L.C. West, 1949. Byzantine Egypt: Economic Studies, Princeton.
Jones, A.H.M. 1973. The Later Roman Empire I-II, Oxford.
Jones, A.H.M. 1953. Census Records of the Later Roman Empire, Journal of Roman Studies 43, 49-64. Yeni basimi: The Roman Economy, Oxford, 1974.
Jones, A.H.M. 1957. Capitatio and Iugatio, Journal of Roman Studies 47, 88-94. Yeni basimi: The Roman Economy Oxford, 1974).
Jones, A.H.M. 1953. Inflation under the Roman Empire, Economic History Review 5 (1953), 296.
Kaldy-Nagy, Gy. 1960. Bevolkerungsstatischer Quellenwert der Gizye-Defter under der Tahrir Defter, Acta Ort. Hung. II, 259-67.
Kaldy-Nagy, Gy. 1968. The Administration of Sancaq Registration in Hungary, Acta Ort. Hung. 21, 181-223.
Kaldy-Nagy, Gy. 1978. Rural and Urban Life in the Age of Sultan Suleyman, Acta Ort. Hung. 32, 285-319.
Lambton, A.K.S. 1968. The Internal Structure of the Selcuq Empire, The Cambridge History of Iran V, Cambridge, 231 vd.
Lefort, J. “Population and Landscape in Eastern Macedonia during the Middle Ages: The example of Radolibos”, Continuity and Change in late Byzantine and Early Ottoman Society (Birmingham University [England] ve Dumborton Oaks, [Washington, D.C]., 1986), 11-22.
Lowry, H. 1986. The Island of Limnos: a case study on the continuity of Byzantine forms under Ottoman Rule, Continuity and Change in late Byzantine and Early Ottoman Society, Birmingham University [England] ve Dumborton Oaks, [Washington, D.C]., 235-61.
Lowry, H. 1977. The Ottoman Tahrir Defters as a source for Urban Demografic History: The Case study of Trabzon (ca: 1486-1583), University of California. (Doktora tezi.)
Loyn, H. R. 1987. The Beyond of Domesday Book, Domesday Studies (Ed., J.C. Holt). Suffolk.
Lukonin, V.G. 1983. Political, Social and Administrative Institutitions: Taxes and Trade, The Cambridge History of Iran III/I, Cambridge, 681-747.
Ostrogorsky, G. 1942. Agrarian Conditions in the Byzantine Empire in the Middle Ages, The Cambridge History of Europe. Vol. I. England, 194-223.
Ostrogorsky, G. 1980. The Byzantine State. London. Ter. Isiltan, F. 1981. Bizans Devleti Tarihi. Ankara.
Percival, J. 1986. The Precursors of Domesday: Roman and Carolingian Land Registers, Domesday, a Reassessment (Ed., S. Sawyer). London, 5-28.
Petruyevsky, P. 1968. The Socio-economic Condition of Iran under Ilhanids, The Cambridge History of Iran V. Cambridge, 483-537.
Rabie, H. 1970. The Size and Value of the Iqta in Egypt ( A.D. 1169-1341), Studies in the Economic History of the Middle East. London. (ed.,) M.A. Cook, 129-139.
Sawyer, R. 1986. Domesday: a reassessment. London.
Slot, B.J. 1982. Archipelogos turbatus: Les cyclades entre colonization latine et occupation ottomane c.1500-1718. Istanbul.
Svoronos, N.G. (Yil yazilmamis). Recherches sur le cadastre byzantine et la fiscalete au XI et XIIe siecles: Le Cadastre de Thebes, BCH, 83, 1-145.
Thomadakis-Laiou, A. 1977. Peasant Society in the Late Byzantine Empire: a social and demografic study. Princeton.
Uzuncarsili, I.H. 1984 Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu-Karakoyunlu Devletleri. Ankara.
Uzuncarsili, I.H. 1970. Osmanli Devlet Teskilatina Medhal. Ankara.
Vasiliev, A. 1963. On the Question of Byzantine Feudalism, Byzantion 8. Brussels.
Whitelock et al (Ed.). 1961. Anglo-Saxon Chronical. Edinbrough..
Bunu Paylaş

Comments are closed.