Dr. Necdet Yılmaz
Osmanlı Devleti’nin en yüksek ilmî müessesesi olan medrese ile ilmiye mesleği, kuruluşundan Kanûnî devrine kadar devamlı gelişme kaydetmiştir. Medrese tahsilini tamamlayan ve kendisine ulemâ denilen ilim erbâbı, icazet aldıktan sonra, hukuk, eğitim, başlıca dinî hizmetler ve zaman zaman da bürokraside sorumluluk üstlenmekte ya da kendisini tamamen toplumun hizmetine vermekteydi.[1]
XV-XVI. yüzyıllar, Osmanlı medreselerinin ikbâl devri, XVI. yüzyılın sonları inhitât devrinin başlangıcı olmuştur.[2] İlk devir Osmanlı Medreselerinin düşünce sisteminin temelinde Fahreddin Râzî mektebi vardır.[3] Bu mektebin temel özelliği aklî ve naklî ilimlerin beraber okutulmasıdır. Ne var ki bu anlayış zamanla yerini aklî ve felsefî ilimlere karşı skolastik ve tepkici bir zihniyete bırakmış, sonunda medrese sistemi gerilemeye başlamıştır.[4] Osmanlı çözülüşünün Kâtip Çelebi ve Koçi Bey gibi gelenekçi yorumcuları medreselerin bozulmasını tamamen ilmiye içinde olup biten meselelere bağlamışlarsa da siyâsî, iktisâdî ve sâir çözülmelerin de bu hususta rol oynadığı muhakkaktır.
Bütün bunlara ilâve olarak bu yüzyılda baş gösteren hoşgörüsüzlük ve bağnazlık da ilmî performansın gerilemesine sebep olmuştur. Kendilerine Kadızâdeliler ya da Fakılar denilen bir grup vâiz, Birgivî Mehmed Efendi (v. 981/1573)[5]’nin açmış olduğu çığırdan gittiklerini iddia ederek şerîatı koruma iddiası ile ortalığı huzursuz etmişlerdir. Zamanlarında, felsefî ve tecrübî ilimlerle meşgul olup meşhur olan bulunmadığından karşılarına hücum edecek sadece sûfiyye mensuplarını bulmuşlardır.[6]
Bir önceki asra kıyasla müdekkik, muhakkik olmasalar bile, bu dönemde kalem sahibi münşî âlimler de yetişmiştir. Bunlar arasında Bergamalı İbrahim (v. 1014/1605), Taşköprîzâde Mehmed Kemâleddin Efendi (v. 1030/1621), Altıparmak Mehmed Efendi (v. 1033/1627), Ayşî Mehmed Efendi (v. 1080/1669), Kefeli Ebulbekâ Eyüp (v. 1094/1683) gibi âlimler vardır.[7] Bunlara ilâveten Kâtip Çelebi ve Hezârfen Hüseyin Efendi (v. 1102/1691) de zikredilmelidir.[8]
XVII. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nde buhran hemen hemen her alanda görülmekte iken genişleme ve ilerleme bâzı alanlarda devam etmektedir. Edebiyat, mûsikî ve hat sanatı bunlardandır. XVII. yüzyıl her ne kadar karışıklık ve isyan devri olsa da XVI. yüzyıldan devralınan siyâsî, iktisâdî ve içtimâî hayatın olgunluk semerelerinin devşirildiği bir dönemdir. Bu devreye, her şeyin ölçü ve esasa kavuştuğu bir denge hali ve olgunlaşmayı temsil eden bir zaman dilimi olarak bakabiliriz.
Bu yüzyılda, bir Mimar Sinan yetişmese de, aynı zamanda bir mûsikîşinas ve sedefkâr olan Mehmed Ağa ortaya çıkmış ve klasik Osmanlı mimari üslubun XVII. yüzyıl başında büyük ve gösterişli bir çıkışı olan, Sultan Ahmed Câmii ’ni yaparak âdetâ son sözünü söylemiştir.[9] Ayrıca bu yüzyılda yapılan, Yenicami[10] ile Bağdat , Revan ve İncili Köşkü gibi mimari eserlerini de bu bâbda zikredebiliriz.
Bu yüzyılda büyük gelişme gösteren ve yükselen sanat alanı mûsikî olmuştur. Gerek câmi mûsikisinde gerekse tekke mûsikîsinde önemli husûsiyetler gösteren şahsiyetler yetişmiştir. En büyük şansımız da bu eserlerin çoğunun zamanımıza kadar gelebilmiş olmasıdır. Zira dinî Türk mûsikîsi eserlerinin sözlerini (güftelerini) veren yazmaların en eskileri XVII. yüzyıldan kalmadır. Bu yüzden XVI. yüzyılın son yarısına kadar yetişen mûsikîşinasların ortaya koydukları eserler tespit edilememektedir.[11] Bu yüzyıldan kalma kırk iki parçanın notası Ali Ufkî tarafından, yüzden fazla parçanın sözleri de Sâdeddin Nüzhet Ergun tarafından aktarılmıştır.[12]
Bu dönemde bir çok sahada olduğu gibi mûsikîde de merkez İstanbul ’dur. Başkent başta olmak üzere Anadolu’daki yüzlerce tekke, mûsikîyi yayma husûsunda en büyük âmildir.[13]
Dönemin en büyük mûsikî üstâdı, sahasında önemli eserler vermiş olan Hâfız Post ’tur. Edirneli Köçek Derviş Mustafa , Bezcizâde Muhiddin, Koğacızâde Şeyh Mehmed , Zâkirî Hasan, Derviş Ali Esved , Hâfız Kumral , Şaban Dede , Abdülkerim , İmam Yusuf , Antepli Bedrî Mehmed , Nasuh Paşazâde Ömer , Derviş Sadâyî , Bursalı Hâfız Ubeyd , Bursalı Osman , Yakubzâde Şeyh Mehmed , Bursalı Ebûbekir , Mevlevî Yusuf Dede , Küçük İmam Mehmed , Ümmî Sinanzâde Hasan , Nane Ahmed Çelebi , Kefeli Derviş Abdî , Fethullah Çelebi , Şeyh Mehmed Nazmî, Tablîzâde Aklî bu dönemin diğer mutasavvıf mûsikîşinaslarındandır.[14]
XVII. yüzyılda inkişâf eden bir alan da âşık edebiyatıdır. Bu asırda mühim eserler ortaya koyan saz şâirleri arasında Gevherî, Âşık Ömer, Karaca Oğlan, Kâmil, Kul Oğlu, İbrahim Türabî, Edhemî, Afife Sultan, Kul Deveci, Kul Süleyman, Temeşvarlı Gazî Âşık Hasan, Âşık Mustafa , Kayıkçı Kul Mustafa, Kâtibî, Za’îfî, Âşık, Er Oğlu, Benli Ali gibi simalar vardır.[15]
XVI. yüzyılda ulaşılan edebî seviye XVII. yüzyılda da muhafaza edilmiş, yüzyılın ilk yarısında edebî türlerin hemen tamâmında mükemmel eserler yazılmıştır. Kasidede Nef’î, gazelde Yahyâ, Neşatî, Nâilî , gibi sonraki devirlere de tesir edecek üstatlar yetişmiştir. Ancak yüzyılın ikinci yarısında durgunluk başlar. Bu dönemin zirve ismi Nâbî ’dir. Genel olarak şiir bu dönemde daha yerli bir özellik arzeden. İran edebiyatı ile ilişki devam etmekle birlikte, kasidede ve gazelde İran şiirini geçmiştir.
Bu dönemin dîvân şâirleri arasında, Nef’î (v. 1045/1635), Sabrî (v. 1055/1645), Âlî (v. 1058/1648), Riyazî (v. 1055/1645), Şehrî (v. 1070/1660) kasideleri ile, Şeyhulislâm Yahyâ (v. 1053/1643), Şeyhulislâm Bahâyî (v. 1063/1653), Nedîm -i Kadîm (v. 1081/1670), Neşâtî (v. 1085/1674), Nâilî (v. 1077/1666), Nâbî (v. 1124/1712) ve Sâbit (v. 1124/1712) gazelleri, Hâletî (v. 1040/1630) rubâîleri, Atâyî (v. 1044/1634), Nâdirî (v. 1035/1626), Fasih (v. 1106/1695), Nâbî mesnevîleri ile tanınmış ancak diğer edebî türlerde verdikleri eserlerle de edebî gelişmeye katkı sağlamışlardır.[16]
Dönemin hükümdarlarından I. Ahmed , II. Osman , IV. Murad , IV. Mehmed , II. Ahmed ve II. Mustafa da şiirde yetenekli pâdişahlardır.[17]
Yine bu yüzyılda mevlid, mi’raciye, hilye, hadis-i erbaîn gibi dinî konularda yazılmış eserlerin, dîvânlarda tevhid, münacaat ve na’tların arttığı dikkat çekmektedir.[18]
XVII. yüzyılda kaleme alınan mensur edebî eserler arasında ilk sırayı tezkireler almaktadır. Tezkire yazarları arasında Kafzâde Fâizî (v. 1031/1621), Seyyid Mehmed Rıza (v. 1082/1671), Yümnî Mehmed Sâlih (v. 1072/1662), Seyrekzâde Mehmed Âsım (v. 1087/1676) ve Mustafa Mûcib vardır. Bu yüzyılda edebî alanda sanatlı ve süslü nesir üslûbunun tanınmış iki temsilcisi Veysî (v. 1038/1628) ile Nergisî (v. 1044/1634)’dir. Evliyâ Çelebi, bu dönemin nesri açısından en dikkate değer yazarlarındandır. Dil, tarih, coğrafya, sosyoloji, folklor ve edebiyat bakımından zengin malzemeyi içeren on ciltlik Seyâhatnâme ’si kültür târihinin âbidelerindendir. Yine Kâtip Çelebi (v. 1066/1656)’nin tarih, coğrafya, bibliyoğrafya, sosyoloji, ahlâk gibi alanlarda yazdığı eserler ilim târihi açısından oldukça önem arz etmektedir. Peçevî ve Naîmâ sâde ve akıcı üslûbuyla dönemin hadiselerini bize ulaştırmış târihçilerdir. Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi (v. 1067/1657), Taşköprîzâde Kemâleddin Efendi (v. 1030/1620), Sarı Abdullah Efendi (v. 1070/1660), Ankaralı İsmail Rusûhî Dede (v. 1041/1631), Baldırzâde Şeyh Mehmed Selîsî (v. 1060/1650), Hulvî Mahmud Efendi (v. 1063/1653), Sunullah Gaybî (v. 1071/1661), Abdurrahman Abdî Paşa (v. 1102/1691) da bu yüzyılın nesir yazarlarındandır.[19]
——————————————————————————–
[1] Mehmet İpşirli, “Osmanlı Uleması”, Osmanlı, ed. Güler Eren, c. VIII, s. 71.
[2] Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 19. Ayrıca bk. Fahri Unan, “Osmanlı Medreselerinde İlmî Verimi ve ilim Anlayışını Etkileyen Amiller”, Türkiye Günlüğü, sy.: 58 (Kasım-Aralık 1999), ss. 95-105.
[3] Bk. İsmail Hakkı Uzunçarşılı , Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Ankara 1988, s. 75, 76; Bekir Karlığa, “Osmanlı Düşüncesinin Oluşumu”, Osmanlı, ed.: Güler Eren, c. VII, ss. 28-37.
[4] Bk. Kâtip Çelebi , Mîzânu’l-Hak fî İhtiyâri’l-Ehak, haz.: Süleyman Uludağ-Mustafa Kara, ss. 38-47; M. Çağatay Uluçay, XVII. Asırda Saruhan ’da Eşkiyalık ve Halk Hareketleri, CHP Manisa Halkevi Yay., İstanbul 1944, ss. 23-58; Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1982, ss. 126-158; Ömer Özyılmaz, “Medreselerin Bozulma Sebepleri ve Bunların Islahı Yönünde Yapılan Çalışmalara Kısa Bir Bakış”, UÜİFD, c. V, sy.: 5 (1993), ss. 133-150; Mehmet İpşirli, “Osmanlı İlmiye Mesleği Hakkında Göslemler (XVI-XVII. Asırlar)”, Osmanlı Araştırmaları, c. VII-VIII, İstanbul 1988, ss. 373-285.
[5] Bk. Ahmet Turan Arslan, İmam Birgivî Hayatı, Eserleri ve Arapça Tedrisatındaki Yeri, İstanbul 1992.
[6] Hüseyin Atay, Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi, İstanbul 1983, s. 166.
[7] Uzunçarşılı, a.g.e., s. 236. Altıparmak Mehmed Efendi için bk. Nazif Hoca, “Altıparmak Mehmet Efendi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İlâhiyak Fakültesi Dergisi, yıl: 1995, sy.: 2 (1996), ss. 31-38.
[8] XVII. Asır osmanlı ulemâsının genel bir tahlîli için bk. Ali Uğur, The Ottoman Ulemâ in The Med-17 th Century an Analysıs of The Vakâ’i’ü’l-Fuzalâ of Mehmed Şeyhî Efendi, Berlin 1986.
[9] Selçuk Mülâyim, “Osmanlı Mimarisi”, Osmanlı Ansiklopedisi, c. III, s. 63. Ayrıca bk. Zeynep Nayır, Osmanlı Mimarlığında Sultan Ahmet Külliyesi ve Sonrası (1609-1690), istanbul 1975; Tahsin Öz, “Sultan Ahmed Câmii ”, VD, sy.: 1, ss. 25-29.
[10] Bk. Şehabeddin Tekindağ, “XVII. Yüzyıl Türk Sanat Eserlerinden Bir Âbide Yenicâmi Külliyesi”, İÜEF Tarih Dergisi, sy.: 28-29 (1974-1975), ss. 167-179.
[11] Sâdeddin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, c. I, İstanbul 1942, s. 6.
[12] Gültekin Oransay, “Dinî Türk Musikisinde XVII. Yüzyılda Kullanılmış Makamlar”, AÜİFD, c. XIX (Ankara 1973), s. 75.
[13] Ergun, a.g.e., c. I, s. 27.
[14] Bk. Ergun, a.g.e., c. I, ss. 27-55.
[15] M. Fuad Köprülü, XVII. Asır Sazşâirleri, Ankara 1962. Halk şairleri ve onlara tasavvufun etkisi için bk. Bilge Seyidoğlu, “Halk Şâirlerinde Tasavvuf”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmaları Dergisi (Harun Tolasa Özel Sayısı), c. II (İzmir 1983), ss. 134-147.
[16] Hasibe Mazıoğlu, “Türk Edebiyatı, Eski”, MEBTA, c. XXXII, ss. 124-128. Ayrıca bk. Abdülbâki Gölpınarlı , Dîvân Şiiri XVII. Yüzyıl, İstanbul 1954.
[17] Şiirlerinden örnekler için bk. Mustafa İsen, Ali Fuat Bilkan, Sultan Şairler, Ankara 1997, ss. 50-209.
[18] Mazıoğlu, a.g.m., s. 128.
[19] Mazıoğlu, a.g.m., s. 129-130.