Osmanlı Devletinde Arşivcilik Ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi

Bunu Paylaş
I- Türk devletlerinde defter tutma(arşiv) geleneği
 Türk idare ve kültür hayatında arşivlerin tarihi, Orta Asya Türklüğü’ne kadar uzanmaktadır. Ortaçağların medeni milletlerinden biri olan Uygur Türkleri(745-840)’nin şehirlerinde; zengin kütüphaneler, resmi daireler, noterler, gümrük teşkilatı, mahkemeler ve resmi yazışmaların saklandığı arşivler vardı. Bu hususun doğruluğu, Uygur-Türk şehirlerinde yapılan kazı ve araştırmalar neticesinde gün ışığına çıkmıştır[1].
 Türkler’in İslamiyet’i kabulünden sonra, defter tutma geleneği, yazılı kağıda saygı gösterilmesi inancı ile birleşerek daha da kuvvetlenmiş, devlet işlerine ait yazılı vesikaların tamamı titizlikle muhafaza edilmeye başlanmıştır. Bu tesir, Selçuklular’da ve diğer Müslüman Türk devletlerinde açıkça kendisini göstermiştir[2]. Kaşgar topraklarında devlet kuran Karahanlılar’ın Türkçe yarlığlar, siciller, defterler yazdıkları bilinmektedir. İlk dönemlerde Türkler, defter yerine “koçan, kütük, biti” tabirlerini kullanmışlardır[3].
İlhanlılar’ın önemli idari mekanizmalarından Defterdârî-i Memâlik’in idaresi altında “kanûn-ı vilâyet” denilen bütün vilâyetlere ait defterlerin saklandığı Defterhâne Dairesi bulunmaktaydı. Moğollar’ın hazinede sakladıkları defterlerin yazı ve tespit şeklini Uygur Türkleri’nden öğrendikleri ortaya konulmuştur. Anadolu Selçukluları’nda da zengin kütüphaneler ve resmi yazışmaların saklandığı arşivler bulunduğu bilinmektedir[4]. Anadolu Selçukluları’nda Dîvân-ı A‘lâ adıyla dîvân muamelatına ait kayıtların tutulduğu defterler vardı. Bunlar, Osmanlılar’ın Defterhâne-i Âmire’de muhafaza ettikleri malî ve arazi kayıtlarını ihtiva eden tapu tahrir defterleri cinsinden defterlerdi[5].
II- Osmanlı Devleti’nde arşivcilik
 Orta, Yakındoğu, Balkan ve Akdeniz coğrafyasında uzun bir süre devlet olma vasfını devam ettirmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’nda daha ilk devirlerden itibaren arşiv fikrinin mevcut olduğu, bu güne kadar muhafaza edilmiş milyonlarca arşiv vesikasının mevcudiyeti ile sabittir[6]. Devlete ait belgelerin bütünü, önem derecesine bakılmaksızın sandık ve torbalar içinde titizlikle muhafaza ediliyordu[7]. Devletin önemli hazinelerinden biri “Maliye Defterleri Hazinesi” ve “Defterhane Hazinesi” idi. Çok değerli kayıtlar ve belgeler bu hazinelerde saklanıyordu. Zaman zaman devlet kayıtlarının iyi korunması için emirler de veriliyor[8], bu kayıtlar yine devlet eli ile tespit edilerek düzenleniyor ve muhafaza altında tutuluyordu[9].
 Devletin ilk başkenti olan Bursa’daki arşiv, Timur istilası esnasında yok edilmişti. Dolayısıyla Fatih’e kadar olan döneme ait birkaç ferman, vakfiye, mülkname dışında fazla vesika bulunmamaktadır. İstanbul’un fethinden sonra, ilk defa evrak mahzeni olarak Yedikule’nin kullanıldığı bilinmektedir. Fatih devrinden Kanuni zamanına kadar geçen bir asırlık dönem içinde Osmanlı Arşivi’ne intikal eden belge ve defter azdır. Bu dönem hakkında bilgi alınabilecek arşiv malzemesi birkaç yüz defterden ibarettir.
 Kanuni(1520-1566) döneminden günümüze ulaşan defter serilerinden anlaşıldığına göre, Osmanlı bürokrasisi, bugün arşivcilikte kullanılan dosyalama usulüne mukabil, defter usulünü esas kabul etmiştir. Mevcut defterlerden, Divanlar vasıtasıyla alınan kararların Mühimme, Maliye, Ruus, Tahvil, Kayd-ı Divan, gibi defterlere kaydolunduğu anlaşılmaktadır. Ancak alt birimlere ait neticeye takaddüm eden muameleli evrak, müsveddelerine varıncaya kadar aylık torbalara konur, bir yıl içinde biriken evrak bu torbaların üzerine daire adı ve yılı yazılı olduğu halde, çoğu zaman deri kaplı sağlam sandıklara konularak gerektiğinde müracaat edilmek üzere evrak mahzenlerine kaldırılırdı.
Osmanlı Devleti’nde Bâb-ı Âsafi, Bâb-ı Defterî ve Dîvân-ı Hümâyûn adı altında devlet müesseselerinin temelini oluşturan üç önemli kuruluştan biri olan Dîvân-ı Hümâyûn’a ve ordu dîvânlarına ait defterler, Sultan III. Ahmed’den sonra, padişahların tamamen İstanbul’a yerleşmeleriyle daha önce inşa edilmiş olan Topkapı Sarayı’nın bazı bölümlerine taşındı. Yedikule’deki arşivler ise Atmeydanı’na, oradan da Topkapı Sarayı’nın inşasını müteakip, Hazîne-i Âmire ve Enderûn-ı Hümâyûn’a nakledildi[10]. Devletin temel kuruluşlarından Bâb-ı Defterî’ye bağlı Defterhâne Hazinesi ise, Dîvân-ı Hümâyûn toplantılarının düzenli olarak yapıldığı zamanlarda Topkapı Sarayı’nın Kubbealtı Dairesi yanında bulunuyordu. Divan toplantıları önemini kaybedince, bu hazine Topkapı Sarayı’nın birinci kapısındaki Bâb-ı Hümâyûn’un üst kısmına, daha sonra Sultanahmed’de “Saray-ı Atîk” denilen mahzene ve Bâb-ı Âlî’ye yakın Tomruk Dairesi’ne taşındı. Sarayın bir kısım evrakı, Kubbealtı’nın bitişiğinde “Dış Hazine” binasına toplanmıştı. Maliye belgeleri ise, Sultanahmed’de Eski Çadır Mehterleri kışlasında saklanmıştı[11].
 Bu durum Dîvân-ı Hümâyûn toplantılarının Bâb-ı Âlî’de yapılmaya başlanması ve orada bir arşiv binası “Mahzen-i Evrâk” inşa edilmesine kadar sürdü. Bu arada Tanzimat öncesi merkezi devlet dairelerinin önemlilerinden olan Bâb-ı Seraskerî arşivinin 1826’dan sonra bu günkü İstanbul Üniversitesi merkez binasında muhafaza edilmeye başlandı. Daha sonra Harbiye Nezareti adını alan bu kuruluşun evrakından çok azı günümüzde Osmanlı Arşivi’ne devredilmiş, esas evrakı ise Genelkurmay arşivlerine nakledilmiştir. Yine önemli devlet dairelerinden Bâb-ı Meşîhat’ın evrakının da bu günkü İstanbul Müftülüğü Şeriyye Sicilleri Arşivi’nde tutulduğu anlaşılmaktadır[12].
 Devlet merkezinde arşivleme adına bu işlemler yapılırken, taşrada da beylerbeyi ve kadıların bağlı oldukları arşivcilik talimatları vardı. Belgelerin saklanması ve korunması yönündeki arşivcilik anlayışı, taşrada da geçerli idi. Taşrada bulunan görevlilerin karar ve işlemlerini defterlere kaydetmeleri ve bu defterleri muhafaza etmeleri gerekiyordu. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman devrinde Rumeli beylerbeyi Mehmed Paşa’ya gönderilen 943/1536 tarihli femanda “ bu hükm-i şerifim sûretini defterde kayd eyleyüb, kendüsün dahi ayniyle defter sanduklarında hıfz edüb dâimâ mazmûn-ı şerîf ile amel eyleyesin”. İfadesi ile defter sandıklarından bahsedilmiştir. Bu defterlerin saklandığı beylerbeyi arşivlerinden, Osmanlı arşivlerine vesika intikal etmemiştir. Ancak bazı eski eyalet merkezlerinde hâlâ Osmanlı dönemi vesikalarına rastlanmaktadır. Tabii ki bunların büyük bir kısmı tahrip olmuş, kaybolmuş, çalınmış ya da yangınlar sebebi ile yok olmuşlardır[13].
III- Osmanlı arşivlerinin Türk ve dünya tarihi bakımından önemi
 Osmanlı Devleti, 14. asırdan 20. asrın başlarına kadar 600 küsur yıl yaşamış ve Asya, Avrupa ve Afrika’nın önemli bir kısmına yayılmış bir devletti. Bugün onun mirası üzerinde otuzu aşkın devlet hüküm sürmektedir. Bu devletlerin en az 500 yıllık tarihlerinin ana kaynakları Osmanlı Devleti arşivlerinde bulunmaktadır. Bu arşivlerin Akdeniz ve Avrupa ülkeleri tarihi için birinci derecede önemli arşivler olduğu kabul edilmektedir. Bilhassa sosyal, iktisadi, idari, nüfus ve benzeri konulardaki araştırmaların önem kazandığı çağımızda bu arşivler, oldukça zengin tarih kaynaklarını muhafaza etmektedirler. Bu belgelerden Osmanlı Devleti’nin siyasi, iktisadi, içtimai ve benzeri konulardaki portresini çıkarmak mümkündür. Adı geçen bölge ülkelerinden özellikle Ortadoğu Müslüman ülkelerinde ve Balkan devletlerinde Osmanlı dönemine ait vesikalar bulunmakla beraber, bunların asıl kaynakları Osmanlı arşivlerinde bulunmaktadır. Arşiv belgelerinin asıllarına ve yeteri kadarına ulaşmadan kamil bir araştırma yapmak mümkün olmadığından diğer bölgelerdeki Osmanlı dönemine ait belgeler de Türkiye’deki Osmanlı arşivleri ile birlikte ele alındığında daha bir önem kazanmaktadır. Bu bakımdan, Osmanlı arşivlerini incelemeden adı geçen ülkelerdeki devletlerin tarihlerini tam anlamı ile yazabilmek mümkün değildir[14].
 Türkiye içindeki Osmanlı arşivleri, muhtelif devlet daireleri, özel kuruluşlar ve az da olsa şahısların elinde bulunmaktadır. Bunlardan bir kaçı daha hacimlidir ve daha önemlidirler. İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi, İstanbul Deniz Arşivi, Mülga Maarif Nezareti Arşivi, İstanbul Su ve kanalizasyon İdaresi(İSKİ) Arşivi Ankara Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrakı, Mülga Maliye Nezareti Arşivi, Osmanlı Askerî Arşivleri, Harp Tarihi Dairesi Arşivi, Mülga Sıhhiye Nezareti Arşivi, İstanbul Belediye Arşivi, İstanbul ve Ankara’da bulunan önemli arşivlerdendir[15]. Adı geçen arşivlerden bir kısmı, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün gayretleriyle son yıllarda İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi ya da Ankara’daki Cumhuriyet Arşivi’nde toplanmıştır. Halen bu tür çalışmalar devam etmektedir.
IV- Başbakanlık Osmanlı Arşivi
1- Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin kısa tarihçesi
 Daha önce izah edildiği üzere, Osmanlı Devleti’nde arşivcilik hizmeti baştan beri bulunmasına karşılık; modern bir anlayışla yapılmaya başlanan ilk arşivcilik teşebbüsü, Tanzimat’tan sonra 1845’de Sadrazam Mustafa Reşid Paşa ile başlamıştır. Mustafa Reşid Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun merkez teşkilatına dahil olan üç temel kuruluş yani Bâb-ı Âsafi, Bâb-ı Defterî ve Dîvân-ı Hümâyûn vesikalarını bir araya toplattırarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin esasını oluşturan binanın temelini attı. Bu bina tamamlanması ile Hazine-i Evrak, yani Osmanlı Arşivi modern bir hüviyete kavuşmuş oldu. Osmanlı Devleti’nin inhitatı ile mülga nezaretlere ve muhtelif dairelere ait arşiv vesikaları, Hazine-i Evrâk’a devredilerek buradaki arşiv zenginleştirildi[16]. Bu tarihten sonra arşiv adına oluşan lehte ve aleyhteki gelişmeler, bu günkü Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü ve onun bünyesinde faaliyet gösteren Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin temeli ve teşkilatlanması sonucuna götürdü.
 Mustafa Reşid Paşa’nın arşiv binasını yaptırmasından sonra Hazine-i Evrâk’ın idaresine ehliyet ve liyakat sahibi bir zat olan Sadaret Mektupçusu Muhsin Efendi tayin edildi. Maiyetine istidatlı memurlar verildi. Kuruluşa verilen öneme binaen buraya “Hazine-i Evrak Nezareti” unvanı verildi. Arşivde yapılacak çalışmaları yapmak üzere “Meclis-i Muvakkat” adı ile bir komisyon kuruldu. Nezaretin ismi ise bir süre sonra müdürlüğe dönüştürüldü[17]. Bu dönemde çeşitli devlet adamlarının desteği ile arşiv fikri daha da gelişti. Ayrıca bazı bölge ve vilayet arşivlerinin kurulması çalışmaları yapıldı. Arşive sığmayan vesikalar, Ayasofya camii mahfillerine ve diğer bazı yerlere konulmaya başlandı[18].
 Arşivlerin araştırılması ve organizasyonu için önemli bir teşebbüs de 1911’de Tarih-i Osmanî Encümeni’nin kurulması ile oldu. Encümenin amacı, arşiv belgelerinin tasnifi, araştırılması ve yayınlanması idi. Bu gayretler sonucu arşivcilik adına önemli gelişmeler kaydedildi[19]. Zamanımıza kadar ulaşan değerli makalelerin yazılmasına öncülük eden bu encümenin üyeleri Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası adlı kıymetli tarihi araştırmaların yayınlandığı bir süreli yayını da ilim alemine sunmayı başardılar.
İlk olarak Hazine-i Evrâk adı ile inşa edilen ve teşkilatlanan bu günkü Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve diğer Osmanlı arşivlerine Cumhuriyetin ilk devirlerinde gereken önemin verilmedi. Bu devrede müstakil bir daire olarak hürriyetini korumuş ise de dairede arşiv çalışmaları çok geriledi ve durakladı[20]. Bu durum, 1331 yılında bir kısım Osmanlı arşiv malzemesinin hurda kağıt fiyatına Bulgaristan’a satılmasına kadar sürdü. Felaket denilebilecek bu gelişme üzerine arşivlerin değerini bilen bir gurup aydının basın yayın organlarında yazdıkları yazılar ve yetkililere yaptıkları müracaatlar etkili oldu. Bunlar, konuya gereken değerin verilmesine öncülük yaptılar. Zaman geçtikçe Osmanlı arşivlerinin korunması, araştırılması ve modern bir teşkilat altında çalışmalar yapması fikri gelişme göstererek günümüzdeki sonuca ulaşıldı. Tabii ki Başbakanlık Osmanlı Arşivi bu gelişmelerden payını alan en önemli kuruluşlardan biri oldu[21].
 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki en önemli gelişmeler, 1980’lerden sonra zamanın devlet adamlarının konuya gösterdikleri ilgi ile başladı. Bu ilgi ve önem dolayısıyla arşiv, Başbakanlığa bağlı bir genel müdürlük haline getirildi. 1987’den itibaren arşivlerin tasnifi ve araştırıcıya açılmasını sağlamak üzere eleman alımına başlandı. Bundan sonra çalışmalar genişleyerek devam etti. Tasnif çalışmaları sistematik bir şekilde yapılmaya başlandı. Yayın faaliyetleri ve tasnifi yapılan evrakın araştırıcıya açılması işlemleri de hızla devam etti.
2- Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde muhafaza edilen arşiv malzemesi hakkında genel bilgiler
 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde muhafaza edilen arşiv malzemesi tamamen Osmanlı İmparatorluğu devrine ait ve hemen hepsi Osmanlıca harfler ile yazılıdır. 19. yüzyılın diplomasi dili olan Fransızca ile Arapça, Farsça ve İngilizce gibi farklı dillerde yazılmış belgelere de rastlanmaktadır. Belgeler, şekil bakımından Osmanlı bürokrasi sistemine göre defter ve evrak olarak iki ana guruba ayrılabilir.
 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki malzeme, Osmanlı merkez teşkilatının belli başlı müesseselerinden olan Dîvân-ı Hümâyûn, Bâb-ı Âsafî, Bâb-ı Defterî ve benzeri kuruluşlara ait defterler ve vesikalardan başka harita, plan, proje, kroki, albüm, fotoğraf ve gazete koleksiyonları gibi malzemelerden ibarettir. Bu kuruluşların Tanzimat’tan sonra değişime uğraması ile bunların devamı olan Şûrâ-yı Devlet, Hazine-i Hassa, Maliye, Evkâf, Nâfiâ, Ticâret, Orman nezaretleri ve benzeri kuruluşların evrakı da bu arşivde bulunmaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nin bir kısmını oluşturan II. Abdülhamid’in Yıldız Arşivi de bu arşivde bulunmaktadır.
 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nin sahip olduğu arşiv malzemesini iyi anlayabilmek, muhtevasına ulaşabilmek için; Osmanlı bürokrasi sistemini, devlet teşkilatını, kuruluşlarını, kalemlerini, bunların görev ve işleyişlerini, zaman içinde geçirdikleri aşamaları bilmesi araştırıcının işini kolaylaştırmaktadır. Aksi takdirde belgelere ulaşmak ve nüfuz etmek güçtür[22]. Dolayısıyla araştırılacak konuyla ilgili belgenin nerede, hangi fonda bulunabileceği, ilgili fonun hangi fonlarla ilişkili olduğu, belge ile ilgili hangi prosedürün işlediğinin bilinmesi yararlı olacaktır.
 Osmanlı Arşivi’nde tasnifi yapılan defter ve belge serileri, genellikle Osmanlı devlet teşkilatı esas alınmak suretiyle tasnif edilmekle beraber, bu tasniflerin farklı zamanlarda yapılması ve farklı tasnif usullerinin uygulanması aynı kuruluşa ait olan evrakın farklı fonlarda toplanmasına, teşkilat ve bürokrasi sistemine göre tasnif yapılaması esnasında bazı sapmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur[23]. Ancak tasnif sistemi belli bir sisteme oturtularak çıkabilecek problemleri en aza indirgemek için bu konuda bir talimatname hazırlanmıştır[24].
 ——————————————————————————–
 [1] İsmet Binark, Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Dairesi Başkanlığı, Yayın Nu: 3, Ankara 1980, s. 11.
 [2] Bulgaristan’daki Osmanlı Evrakı, Sunuş, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, yayın Nu: 17, Ankara 1994, s. VII.
 [3] Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 5, Ankara 1992, s.15.
 [4] İsmet Binark, Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri, s. 27.
 [5] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara 1941, s. 89, 217, 243.
 [6] İsmet Binark, Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri, s. 28; Jan Rewchman, Ananıasz Zajaczkowski, Osmanlı Türk Diplomatikası El Kitabı(Çev. M. Fethi Atay), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, yayın Nu: 10, İstanbul 1993, Sunuş, s. VI.
 [7] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara 1948, s. 76-78.
 [8] Atilla Çetin, Başbakanlık Arşivi Kılavuzu, İstanbul 1979, s. 1’den naklen, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Mühimme Defteri, nr. 183, s. 4, hüküm. 11; Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, s. 20.
 [9] İsmet Binark, Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri, s. 28.
 [10] Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, s. 17.
 [11] Cevdet Türkay, “ Osmanlı İmparatorluğunda Arşiv”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, c.II, sy. 7, Nisan 1968, s. 44-47; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 17, 19.
 [12] Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, s. 17, 24, 25.
 [13] Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, s. 19.
[14] Bulgaristandaki Osmanlı Evrakı, Sunuş, s. VII; Cahit Baltacı, İslâm Paleografyası (Diplomatik-Arşivcilik), İstanbul 1989, s. 3;
 [15] Cahit Baltacı, İslâm Paleografyası (Diplomatik-Arşivcilik), s. 47-70; Atilla Çetin, Başbakanlık Arşivi Kılavuzu, s. 140-160.
 [16] İsmet Binark, Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri, s. 29, 30; Atilla Çetin, Başbakanlık Arşivi Kılavuzu, s. 1, 2.
 [17] Salahaddin Elker, “ Mustafa Reşid Paşa ve Türk Arşivciliği” IV. Türk Tarih Kongresi Tebliğleri, Ankara 1952, s. 183,184; Başbakanlık Arşivi Rehberi, s. 27.
 [18] Atilla Çetin, Başbakanlık Arşivi Kılavuzu, s. 2.
 [19] Abdurrahman Şeref, “Evrâk-ı Âtika ve Vesâiki Tarihiyemiz” Tarih-i Osmanî Encümeni Mecmuası, I. Cüz, (Nisan 1326), s. 9-19; Atilla Çetin, Başbakanlık Arşivi Kılavuzu, s. 3.
 [20] Bulgaristan’daki Osmanlı Evrakı, Sunuş, s. VIII-IX; İsmat Binark, Arşiv ve Arşivcilik Bilgileri, s. 34.
 [21] Bulgaristan’daki Osmanlı Evrakı, Sunuş, s. X, XX.
 [22] Atilla Çetin, Başbakanlık Arşivi Kılavuzu, s. 5.
 [23] Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, s. 443-468.
 [24] Bkz. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Tasnif Talimatnamesi, (Haz. Heyet), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu. 8, Ankara 1992.
Bunu Paylaş

Comments are closed.