Dr. Süleyman BERK
Yazı sanatının taliminde, geçmiş üstadların önemli eserlerinin tetkik edilmesinin önemli yeri vardır. Hat sanatında oluşan mektepler(ekol), üstadın kendi zevk ve anlayışına göre kendinden önceki büyük üstadlardan seçip eleyerek taklid etmesiyle oluşmuştur.
Osmanlı hat mektebinin kurucusu Şeyh Hamdullah, II. Bâyezid”in tavsiyesi ile mektebini oluştururken Yâkut el-Musta”sımî”nin (ö. 698/1298) yazıları üzerinde uzun süre çalışmıştır. Şeyh, hocası Hayreddin Mar”aşî”den yazı meşkederek icazet almıştır. II. Bâyezid”in tahta geçmesinden sonra İstanbul”a gelen Şeyh, padişahın hazineden verdiği Yâkut yazıları üzerine çalışarak yazıya Osmanlı karakterini kazandırmıştır.[1]
Aklâm-ı sitte”de, Şeyh Hamdullah”tan sonra ikinci büyük gelişmenin görüldüğü Hâfız Osman Efendi, Şeyh yazısını iyice öğrendikten sonra üslubunu ortaya koymuştur. İlk olarak I. Derviş Ali”den (ö. 1678) yazı meşkeden Hâfız Osman, daha sonra hocasının sevkiyle Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbi”den yazı meşketti. Şeyh üslûbunu iyice öğrenmek için de Nefeszâde İsmâil Efendi”den (ö. 1678) ders aldı. Şeyh Mektebi”nin bütün hususiyetlerini öğrendikten sonra 1678″den itibaren üslûbunu oluşturmaya başladı. Elde ettiği Şeyh Hamdullah murakkaaları ile sanatını geliştirdi.[2]
Osmanlı hat sanatında, Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osman”dan sonra tavır sahibi hattatlarımızdan olan İsmâil Zühdi Efendi(ö. 1806), Şeyh ve Hâfız Osman”ın en güzel harflerini seçerek kendi tavrını geliştirmiştir.[3]
Hocasız, kendi kendini yetiştirmekle tanınan hattat Mahmud Celaleddin Efendi, Şeyh Hamdullah ve Hafız Osman yazıları üzerinde uzun süre çalışarak, nesih yazıda kudretli bir elin sahibi olmuştur. Mahmud Celaleddin önceleri, Ak Molla Ömer Efendi ve Mehmed Rasim Efendi”nin talebesi Abdüllatif Efendi”den yazı meşketti. Daha sonra, Yamakzade Salih Efendi ve Ebubekir Raşid Efendi”den yazı dersi almak istemişse de, aşırı gururlu olduğundan bir hocaya devam edip meşk alamadı. Bunun üzerine kendi kendine çalışarak mektep sahibi olacak mertebeye ulaşmıştır. Özellikle nesih yazısı mekteb sahibi olacak derecede latif bir tavra sahiptir. [4]
XIX. asrın kudretli celî sülüs üstadı Mustafa Râkım Efendi, mektebini oluştururken, Hâfız Osman yazıları üzerinde uzun süre çalışmıştır. Hâfız Osman sülüslerindeki canlılık ve kıvraklığı celî sülüs harflerine aktarmıştır.[5] Konu ile alâkalı olarak M. Uğur Derman Bey”in hattat Necmeddin Okyay”dan (ö. 1976) tesbit ettiği şekliyle hattat Sâmi Efendi şöyle söylemiştir: “Râkım”ın celilerini küçülttüğünüz vakit, Hâfız Osman sülüsünün aynını bulursunuz. Lâkin öyle Hâfız Osman yazıları sizin elinize nereden geçecek?”. Yine Râkım yazılarıyla alâkalı Necmeddin hoca şöyle söylemiştir: ” Bir defaya mahsus olmak üzere, mahalle mektebinde ilk olarak yazı öğrendiğim hattat Ahmed Cenab Bey”in elinde bir Hâfız Osman murakkaası vardı. Takdîr-i ilâhi ile onu bana bir aralık sattı. Çıkartmış olduğum Mustafa Râkım”a ait fotoğraflarla bunu bir de karşılaştırdım ki, Râkım bu murakkaadan çalışarak tirfilin açık yerini dahi aynen taklit etmiş. Hakkı Bey bize gelmişti, bir tatbikat yaptık, hayretlere gark oldu. Sonra Emin (Yazıcı) ve biraderi Ömer (Vasfi) Efendi”ye bu murakkaayı aldım götürdüm. Fotoğrafları çıkarıp karşılaştırdılar. Râkım Efendi”nin yazıyı bu meşkinden yazdığını görünce, ondan sonra Hâfız Osman Efendi”ye ehemmiyet vermeğe başladılar.”[6]
Celî sülüs”te Mustafa Râkım”ın tamamlayıcısı olarak kabul edilen hattat Sâmi Efendi (1838-1912), tavrını Râkım yazılarını, özellikle yazı kalıplarını[7] dikkatlice inceleyerek oluşturmuştur. Râkım”ın çırağı Mehmed Şakir Recâi Efendi”nin talebesi olan Sâmi Efendi, Ramazan 1310/1893 tarihinde diş kirası olarak aldığı İsmâil Zühdi Efendi”ye ait sülüs-nesih meşk murakkaası, sanat hayatının dönüm noktası olmuştur. Daha önceleri Râkım yolunda yazarken bu murakkaa ile, Râkım yolunun eksikliklerini tamamlamıştır. Kendisinin bu sebeple “benim 1310”dan sonraki yazılarım başka türlü olmuştur ” dediği nakledilir. Sanat olarak Sâmi Efendi, Râkım mektebine dahil ayrı bir şîve sahibidir.[8]
Sülüs ve nesih yazılarda zirve kabul edilen ve hâlâ eserleri hayranlıkla seyredilen Mehmed Şevki Efendi (1829-1887), mektebini oluştururken Râkım yazılarındaki canlılık ve kıvraklığı sülüs ve nesih yazıya aktarma başarısını göstermiştir.
XX. yüzyılın önemli hattatları celî sülüs yazıda Râkım Efendi”nin yazıları yanında hattat Sâmi Efendi”nin özellikle Yeni Camii Sebili kitabe yazılarını örnek almışlardır. Çünkü bu kitabedeki yazılar, harf yapısı ve istif olarak mükemmeldir. Sâmi Efendi bu kitabedeki yazıda celî sülüsün bütün nüktelerini, hareke ve tezyinat işaretlerine kadar ustalıkla kullanmıştır. Hattatlar bu kitabenin kalıbını alıp üzerinde çalışarak celî sülüsün inceliklerini öğrenmeye çalışmışlardır. Son devrin önemli celî sülüs hattatları arasında yer alan Tuğrakeş İsmâil Hakkı Altunbezer (1873-1946), Ömer Vasfi (1880-1928), Emin Yazıcı (1883-1945), Macid Ayral (1891- 1961), Halim Özyazıcı (1898- 1964), Hamid Aytaç (1891-1982) bu kalıplardan faydalanarak celîde maharet sahibi olmuşlardır. Günümüzde de bu kitabenin kalıpları celî çalışmak isteyen hat meraklılarının yegâne müracaat kaynağıdır.[9]