“Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar .Bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiç birini bilmezler. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden bin de sık sık hamama gitmeleri ve yeyip içmedeki i”tidalleridir. Çünkü az yemek yerler, Hıristiyanlar gibi karma karışık Şeyler yemezler , umumiyet itibariyle içki alemleri yapmazlar ve daima idman yaparlar.” (M. de Thevenot-Relation d”un voyage fait an Levant-1665, Paris.) Sayfa 148
””Yemeklerden evvel ve yemekten sonra ellerini yıkamak Türkler arasında o kadar umumi bir adet hükmünü almıştır ki, insanların el yıkamalarına vesile olmak üzere Allah’ın gıdaları yaratmış olduğundan adeta bir darb-ı mesel şeklinde bahsederIer .” (Ricaut-Histofre de I”etat present de l”Empire ottoman (6701 Paris.)
Mutfakları çok temizdir, mutfak takımları da güzellik ve parlaklık itibariyle eşsizdir; gerek sofra takımları, gerek yemekIeri azami nisbette tertemizdir.”
””Türkiye”de sofradan kalkılır kalkılmaz mutlaka ellerle ağızlar yıkanır. Önünüze sıcak suyla sabun getirilir, büyüklerin konakIarında ya güI suyu veyahut güzel kokulu başka bir su da ikram .edilir. Bunlarla da mendilinizin bir ucunu ıslatırsınız.” (J.B Tavernier-Nouvelle relation de I”interiur du serrail du Grand-Seigneur-1678. Amsterdam)
“Türkler, Avrupa”da ekseriyetle tesadüf edildiği gibi insanların yemek yedikleri veyahut yıkanıp temizlendikten sonra tekrar yiyecekleri kaplarda köpeklerin de yemek yemesine müsaade etmezler .Frenklerin bu hali sık sık tecviz etmelerinden dolayı onlardan (Köpekler!) diye bahsederler .Çünkü Avrupa”da çok defa sofraya köpeklerin de kullanmış oldukları kaplarla yemek getirilir.”
Ev iaşesine gelince, senede bir ölçek pirinçle bir kaç çömlek erimiş yağ ve bir kaç türlü kuru yemiş kalabalıkça bir ailenin belli başlı erzakıdır. Bütün Şarkıların gürbüz ve kuvvetli insanlar olmasının bence yegane sebebi işte bu kanaatkarlıklarıdır .”
””Türkler umumiyyet itibariyle boylu boslu, güzel yapılı adamlardır. Hıristiyan Avrupa”nın tek bir şehrinde bile bütün Osmanlı imparatorluğundan daha çok sakat ve biçimsiz adama tesadüf edilir .Fazla olarak Türkler güçlü-kuvvetli oldukları için pek çok yaşarlar. Herhalde bunun en tabii sebebi gayet sıhhi ve iyi gıdalar kullanmalarında ve mideyi bozmak suretiyle ciğerlere, kalbe ve dimağa ekseriyye zarar veren Iezzetli ve mütenevvi, yemeklere ehemmiyet vermemelerinde aranmalıdır. İşte bundan dolayı Türkler nadiren hasta olurlar. Bizlerin daima tutulduğumuz taş, kum, damla vesaire gibi hastalıklar onlarda hemen hiç , görülmez. Bu sıhhi vaziyetlerini bir taraftan yeyip içmedeki kanaatkarlıklarına, bir taraftan da israfa kaçmamak şartıyla hamamda yıkanıp temizlenme adetlerine medyumdurtar. Kadınları da ayni vaziyettedir. Boylarıyla yürüyüşlerinin ihtişamı erkeklerinkinden aşağı değildir. Uzun fistanlarının da bu ihtişamda büyük bir tesiri vardır.” (Comielle Le Bruyn -Voyages de Cornielle Le Bruyn par Ia Moscovie, en Perse et aux indes orientales., 1332, La Haye.)
“Eski Türk yemeğindeki temizlikle kanaatkarlık şöyle anlatılır:
“Şimdi Türk milletinden umumi surette bahsedelim. Bu millet yemek hususunda çok kanaatkardır, yiyeceklerinin sıhhi ve mugaddi olmasıyla iktifa eder, az yemek yer, her şeyden yediği hiçbir gün yoktur. Macaristan”da Türklerin imparatora iade etmek mecburiyetinde kaldıkları bir çok kalelerin uzun zaman aç kaldıktan sonra teslim olmaları fıtri kanaatkarlıklarının bir delilidir. Miktarı az olan günlük yiyeceklerini bir kaç öğünde yedikleri için, hiç bir zaman mideleri çok dolu olmadığı gibi büsbütün boş da kalmaz. Hazım fiilinin bu suretle muntazam bir faaliyet takip ettiğinden emin olduğum için, ben bu usulün bir hayli sıhhi olduğuna kaniim. İstanbul Türkleri yemek saatlerini o kadar geniş bir şehirde o kadar büyük bir sarayda geçirilen faal hayata uygun ve akılane bir şekilde tanzim etmişlerdir. Türkler sabah namazını şafak sökerken kılmakla mükellef oldukları için, erken kalkmak mecburiyetindedirler. Bu namazı kıldıktan sonra pek hafif bir kahvaltı ederler. Öğleyin bir kaç yemiş yerler. İtalyan saatiyle 21 de (Yani ikindi vakti) hafif bir yemekle iktifa ederler ve gecenin bir buçuğundan (yani saat sekiz buçuktan) evvel de rahat rahat akşam yemeklerini yerler. Yemek saatlerini işte böyle tanzim etmişlerdir. Çünkü diğer saatlerini ibadete ve ticaret sahasıyla Babı-ı Ali”de ve diğer dairelerdeki meslek işlerine hasrederler.”(Comte de Marsigli-L”etat militaire de l”Empire ottoman, ses progres et sa decadence, ,1732, La Haye.)
“Şimdi Türk milletinden umumi surette bahsedelim. Bu millet yemek hususunda çok kanaatkardır, yiyeceklerinin sıhhi ve mugaddi olmasıyla iktifa eder, az yemek yer, her şeyden yediği hiçbir gün yoktur. Macaristan”da Türklerin imparatora iade etmek mecburiyetinde kaldıkları bir çok kalelerin uzun zaman aç kaldıktan sonra teslim olmaları fıtri kanaatkarlıklarının bir delilidir. Miktarı az olan günlük yiyeceklerini bir kaç öğünde yedikleri için, hiç bir zaman mideleri çok dolu olmadığı gibi büsbütün boş da kalmaz. Hazım fiilinin bu suretle muntazam bir faaliyet takip ettiğinden emin olduğum için, ben bu usulün bir hayli sıhhi olduğuna kaniim. İstanbul Türkleri yemek saatlerini o kadar geniş bir şehirde o kadar büyük bir sarayda geçirilen faal hayata uygun ve akılane bir şekilde tanzim etmişlerdir. Türkler sabah namazını şafak sökerken kılmakla mükellef oldukları için, erken kalkmak mecburiyetindedirler. Bu namazı kıldıktan sonra pek hafif bir kahvaltı ederler. Öğleyin bir kaç yemiş yerler. İtalyan saatiyle 21 de (Yani ikindi vakti) hafif bir yemekle iktifa ederler ve gecenin bir buçuğundan (yani saat sekiz buçuktan) evvel de rahat rahat akşam yemeklerini yerler. Yemek saatlerini işte böyle tanzim etmişlerdir. Çünkü diğer saatlerini ibadete ve ticaret sahasıyla Babı-ı Ali”de ve diğer dairelerdeki meslek işlerine hasrederler.”(Comte de Marsigli-L”etat militaire de l”Empire ottoman, ses progres et sa decadence, ,1732, La Haye.)
””…Bu harem dairesinin içi kadar temiz bir yer tasavvur edilemez, döşeme tahtalarıyla dehlizler sık ve sağlam hasırlarla kaplıdır. Bunların ürülmüş olduğu samanların yahut sazların rengi soluk bir sarıdır. Odalarda çepe çevre dizilmiş minderlerden başka mefruşat yoktur, perdeler gibi bu minderler de beyaz pamuk bezinden yapılmıştır. Ne erkeklerin, ne kadınların dışarda giydikleri pabuçlarıyla hiç bir zaman ev içlerine girmemeleri Türkler arasında adet olduğu için, döşeme tahtalarında hiçbir zaman kir görülemez.” (Ledy Craven -Voyage de Milady Craven a Constaninople, par ia Crimee en 1786 -1789, Paris.)
“… Yüzler, eller, ayaklar, tertemiz, yamalı kıyafet pek az ve hele kirlisi hemen hiç yok, bütün ictimai sınıflar arasında umumi ve mütekabil bir hürmet ve riayet manzarası göze çarpıyor.” (Edmondo de Amicis -Constantinople -1883, Paris.)
İstanbul Kitabevinin yayınladığı ve İsmail Hami Danişmend”in kaleme aldığı “Garb Menbalarına göre ESKİ TÜRK SECİYYE ve AHLAKI”