Bütün Osmanlı Padişahları gibi, özellikle II. Murad da, Türkçenin gelişmesi için gayret sarfetmiş bir devlet adamıdır. Mercümek Ahmed’in Kabusnâme tercümesi, II. Murad’ın “Bir kişi Türkçeye tercüme etmiş, ancak açık değil. Bir kişi olsa da bu kitabı açık tercüme etse” sözü üzerine yapılmıştır ve dili bugünkü Türkçeden daha arıdır. Bu arada Yazıcızâde Ali Efendi’nin Tevârih-i Âl-i Selçuk adlı tarihi, Yazıcızâde Mehmed Efendi’nin Muhammediyye’si ve Ahmed-i Bîcan’ın Envâr’ül-Âşıkîn adlı eserleri II. Murad’ın teşvikleriyle ortaya çıkmış eserlerdendir. Kur’ân’ın ilk Türkçe tercümeleri de bu dönemde ciddi olarak başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin 700. Yılında bazı devlet adamlarımızın “Osmanlı Devleti zamanında Kur’ân Türkçeye tercüme edilmediği gibi, Kur’ân’ın dağıtılması da yasaktı” şeklinde bir cümle sarfetmesi, bu eserin kaleme alınmasının lüzumunu da teyid etmektedir[1].
[1] Aksun, Osmanlı Tarihi, c. I, sh. 125-26; Yılmaz, Belgelerle Osmanlı Tarihi, c. I, 262-263; Başbakan’ın Din Şûrâsı Münasebetiyle Yaptığı Konuşma, Diyânet Dergisi, Ocak 1999. Mesela bkz. Mustafa Darir bin Yusuf, Yüz Hadis Tercümesi, Millet Kütüphânesi, Ali Emirî, Şer’iye Bölümü, nr. 1287/I; Emir Keykavus, Kâbûs-nâme (Terc. Mercimek Ahmed, II. Murad’ın emriyle), neşr. Orhan Şaik Gökyay, Ankara 1974.