İbrahim Ateş
Milletçe öğünüp gurur duyduğumuz meziyyetlerimizden biri de üzerinde yaşamakta olduğumuz cennet vatanımızı canımızdan aziz bilip, onun uğrunda can ve malımızı seve seve fedâ etme inanç ve kararlılığında olmamızdır. Yurt sevgisinin imândan olduğuna inanan vatanperver atalarından tevârüs ettiği inanç ve duygu ile yoğrulan kahraman Türk milleti, vatan için dökülen kanı, vatansız yaşayan cana tercih etmiştir. Vatansız varlığın hiç bir değer ve anlam ifâde etmeyeceği yolundaki ulvî düşünceden hareketle can ve malını vatanına armağan etmiştir. Öyle ki; Vatan, Varlık ve Vakıf kelimelerinin dilimiz vc gönlümüzde müstesnâ bir yeri olmuştur. ””V”” harfi ile başlayan bu üç kelimeyi ardarda getirmek suretiyle ””Varlığını vatan için vakfetme”” şeklinde oluşturulan cümle ile, her vatandaşın vatan savunmasında üstleneceği görev özetlenmiştir. Can ve mal emniyeti ile huzur ve güven ortamı içinde yaşamak, her türlü saldırıya karşı koyacak nitelikteki güçlü ve etkin bir savunma ile mümkündür. Özellikle büyüğün küçüğü yuttuğu, güçlünün zayıfı ezdiği ve çeşitli haksızlıkların kol gezdiği bir dünyada yaşamak ve varlığını korumak için güçlü olmak ve muhtemel saldırılara karşı tedbirli olup, savunmaya ağırlık vermek zaruridir.
Burada şöyle bir soru akla gelebilir: İnsanın vakar ve onuruyla refah ve mutluluğunu amaçlayıp, ona hizmet için akla gelen her iyi ve güzel şeyi konu edinen vakıf müessesesinin, insanın güven ve huzuru ile ilgili böylesine önemli bir konuya yaklaşımı ne olmuş ve vatanı savunma alanında ne gibi katkıda bulunmuştur? Böyle bir soruya cevap aramak üzere Vakıfların kuruluşunu, gâyesini, yapılması öngörülen hizmet türlerini, gelir kaynaklarını ve yönetim şeklini belirleyen vakfiye ve benzeri vakıf belgeleri üzerinde yaptığımız araştırma ve incelemelerde, -de, savunmaya yönelik bir çok vakıfların var olduğunu gördük. Diğer konularda olduğu gibi bu konuda da en yüksek devlet adamından, en basit yurttaşa kadar değişik düzeylerde bir takım kimseler, varlıklarını vakfederek yurt ve yurttaşın güvenlik ve selâmeti için yapılan çalışmalara katkıda bulunmuşlardır. İncelediğimiz belgelerde savunma ile ilgili olarak tesbit ettiğimiz hususlardan bir kaçı şunlardır:
Askerlere gerekli savaş malzemesi alınarak, ordunun donatılması,
b) Kara kuvvetlerinin güçlendirilmesi,
c) Donanmanın ihyâ ve imârı ile güçlenmesi için gerekli techizât temin edilmesi,
d) Gâzîlerin barınması için hanlar yapılması,
c) Din ve Vatan uğrunda savaşan
g) 1ztlere at verilmesi,
f) Tophanenin onarılması,
g) Esirlerin kurtarılması,
h) Deniz yoluyla seyâhat eden yolcuların emniyeti ile saldırganların tecâvüzünden korunmaları için kaleler yapılması,
i) Kara yoluyla seyahat eden hacılarla diğer yolcuların, hırsızlar ve yol kesicilerin saldırılarından korunmaları için kaleler yapılması ve muhâfız birlikler kurulması,
i) Şehid, gâzi ve esirlerin çocukları ile ailelerine yardım edilmesi,
Bunlar ve benzeri düşünceler, diğer vakıf hizmetleri arasında yer alıp, vakfedenlerin vakfiyelerinde belirtilen irâdeleri doğrultusunda vakıf gelirinin elverdiği oranda uzun yıllar uygulanan hususlardır. Zamanın şartları ile ihtiyaçlarına göre düşünülüp gerçekleştirilen vakıf hizmetleridir. Vatanı savunmak için nöbet tutan uyanık göze cehennem ateşinin dokunmayacağını müjdeleyen bir dinin mensûbu olan Müslüman-Türk Milleti, savunma hizmetlerine özel bir önem vermiştir. Nöbet beklemek kadar nöbet tutan Mehmetçiğe destek olanın da milli ve kutsal bir görev olduğunun bilinci ile varlığını vatan ve vatandaşına armağan etmeyi şerefli ve onurlu bir görev telakkî etmiştir. Tarihî olaylarla belgeler bu gerçeği dile getirmektedir. Yukarıda sıralanan vatanî görevlerin, vatanperver atalarımız tarafından vakıf yoluyla îfâ edildiğini gösteren belgelerden bir kaçını, konu hakkında bir fikir vermesi amacıyla okuyucularımızın tedkîkine sunmakta fayda mülâhaza ediyoruz:
1-III, Selim”e ait 23. Muharrem. 1220 H. -(11 Nisan. 1805 M. ) tarihli vakfiyye[1] nin 282. sahifesinde, vakfın gelir fazlasının cihâd işleri ve ordunun donatılması için tahsis edilmesi ile ilgili olarak şöyle denilmektedir:
””. . . ve îrâd-ı vakf kemâl-i kuvvet buldukda fazla-i vakf re”yi mütevellî ile dîn ve devlet-i â1iyyeye enfa” ve evlâ mesûbât-ı celîle ve umûr-ı cihâdiyye ve gazâya ve asâkir-i İslâm techizine ve levâzım-ı sâire-i cihâdiyyeye harc ve sarf oluna. . ””
Vâkıf III. Sultan Selim, vakfiyyesinin metni sunulan bu bölümünde: Vakıf gelirinin güçlendiği takdirde gelir fazlasının mütevellînin görüşü ile din ve devlete daha yararlı olan ve büyük sevap sağlayacak şekilde, savaş yapan askerlerin techizi ile diğer gerekli savaş işlerine harcamasını, şart kılmıştır.
2- Mihrişâh Vâlide Sultan ”a ait 15. Şaban. 1215 H. (20. Aralık. 1800 M. ) tarihli vakfiye[2] nin 75. sahifesinde ordunun donatılması hususunda şöyle şart-edi1miştir:
””. . . Irâd-ı vakf kemâl-i kuvvet buldukta, fazla-i vakf re”y-i mütevelli ile din ve devlet-i âliyyeye enfa ve evlâ mesûbât-ı celîle ve umûr-ı cihâdiyye ve gazâya ve asâkir-i İslâm techîzine ve levâzımât-ı sâire-i cihâdiyyeye harc ve sarf oluna. . . ””
Vâkıfe Mihrişâh Vâlide Sultan, vakfiyesinin bu bölümünde: ””Vakıf gelirinin kuvvetlendiğinde, gelir fazlasının mütevellînin görüşü ile din ve devlet işlerine, sefere çıkan, savaş eden İslam askerlerinin techizine ve diğer savaş ihtiyaçlarına harcanmasını. . . ”” öngörmüştür.
Aynı vakfiyenin 76-79 sahifelerinde bu defâ
””. . . şürût-ı mezkûremin bâzısından rücû edüp ve müceddeden şol vechile şart ve ta”yîn eyledim ki, izhâr-ı şeâir-i dîn ve i”lâ-i kelimetu”llahi”l-mübîn zımnında şehr-i yâr-ı hazret-i müşârun ileyh efendimiz hazretlerinin müceddeden ihyâ-kerde-i şâhâneleri olan Tophânei Amire ve Toparabacıları Ocakları neferatları ve Levend Çiftliği ve Üsküdar Kışlağı asâkiri ve sâir sünûf -ı askeriyyenin masârif -i zarûriyyelerine iânet cümle umûrun akdemi ve istihzar-ı esbâb-ı umûr-ı cihâdiyye farîzası kâffe-i masâlihin ehemm ve elzemi olduğundan biinâyeti” îlâhi” I-müte”âl-zât-ı me”âlî sıfât-ı himmet-disârın câr-bâliş-i evreng-i iffet ve erîke-i pirây-ı evc-i ismet-de ber-karâr oldukça vakf ı şerîfin tevliyeti yedi âliyyeme mahsûs olarak kâffe-i umûr ve husûsu ve beher
sene îrâd ve masârıfât muhâsebesi kâim-i makâm-ı mütevellî ve kâtib ve rûznâmçecisi ve câbisi ma”rifetleriyle rü”yet olunup ve bi-irâdeti”llâhi Te”â1â
(yâ eyyetühe”n-nefsü”l-mutmainnetü irci”1 ilâ Rabbiki râdıyeten mardıyyeten) da ”vet-i kerîmine icâbet buyurduğumda, vakfı şerîfime necl-i necîb-i muhteremim şevketlü mehâbetlü azametlü kudretlü Pâdişâh-ı âlem-penâh hazretleri, meşrûtiyyet üzere mütevellî olup vakfı şerîfimin umûr ve husûsunu idâre ve rü”yet edüp eğer irâde-i â1îyye-i şâhâneleri şeref -efzâ-yı südûr eder ise vakf-ı şerîfimin bi”lcümle îrâdından ba”de ihrâci”l-vazâif ve”l-masârif bâkî kalan mecmû” fazlası îrâd-ı cedîd-i Humâyûn defterdârı olanlara teslîm ile Hazîne-i Amire”de hıfz olunup umûr”ı askerîyye-i berriyye ve levâzım-ı cîhâdiyye masârıflarına harc ve sarf oluna. . ””
Vâkıfe Mihrişâh Valîde Sultan, vakfiyyesinin bu bö1ümünde ise özet1e: ””Daha önce öngördüğü şart1arın bir bö1ümünden dönerek, yeniden şu şeki1de şart kı1dığını ifâde i1e Tophane”deki Top arabacı1arı ve ocak1arı, er1eri, Levend Çiftliği ve Üsküdar kışlasındaki asker1erle diğer askerî sınıfların zarûrî masraf1arını karşılamak üzere yardımda bu1unmanın, her işin başta geleni ve cihâd farîzası için hazır1ık1ı o1manın bütün yarar1arın en önem1i ve en lüzumlusu olduğundan Allah” ın inâyeti ile hayatta oldukça vakf -ı şerîfinin mütevellî1iğinin kendi elinde olmasını, vakfa ait her türlü işlerle her yıl ge1ir ve masraf muhâsebesinin mütevellî veki1i, katip, rûznâmçeci ve câbî marifet1eriy1e gözetilmesini ve Allah”ın emriy1e ””Ey mutmain o1an nefs; Rabbına razı olarak ve olunarak dön, ””çağırısına icâbet ederek vefâtında vakfa, oğ1u Sultan Selim”in meşrutiyet üzere mütevellî olup, vakfın işlerini yürütmesini ve eğer irâdeleri o1ursa vakıfla i1gili görev1iIerin ücret1eri ile masraflar çıkarıldıktan sonra vakf -ı şerîfinin gelirinin arta kalanının tümünü Hazine-i Amire”de muhâfaza edilerek kara kuvvetleriyle ilgili askerî hizmet1er1e cihâd ihtiyaçlarına harcanmasını. . . ”” şart kılmıştır.
3- Çanakkale eşrafından Binbaşı Rüstem Efendi oğlu Mustafa İzzet Efendi”ye ait 15. Muharrem. 1328 H. (28.
Ocak. 1910M. ) tarihli vakfiyye[3] nin 2. sahifesinin 18-20. satırlarında donanmaya yardım hakkında şu ifâdeler yer almaktadır.
””. . . ve beher sene gallei mezkûreden faz1a kalan mebâ1iğin yüzde yirmi kuruşu bâ1âdaki meşrûtün lehüm ve mürtezikaya ilk hisse-i muayyeneleri nisbetinde redd ve taksîm ve diğer yüzde yirmi kuruşu Donanma-i Osmânî”nin ihyâ ve imârına sarf içün Bahriye Nezâreti”nde sarfiyâta me”zûn ve mes”û1 dâire-i âidesine tevdî” ve teslîm oluna. . . ”” Vâkıf Mustafa İzzet Efendi, vakfiyyesinin yukarıya alınan bö1ümünde;””
her yı1 vakfının gelirinden arta ka1an meb1ağ1arın yüzde yirmi kuruşunun daha önce kendilerine vakıf gelirinden ödeme yapı1ması şart edilenler1e, görevli1ere tayin edilen ilk hisseleri oranında dağıtılmasını, diğer yüzde yirmi kuruşunun da Osmanlı Donanmasının ihyâ ve imârına harcanmak üzere Bahriye Nezâreti”nde harcama yapmaya yetki1i ve sorum1u o1an ilgi1i dâireye ileti1mesini ve tes1im edi1mesini. . ””şart etmektedir. Buna göre vakfın kuruluş tarihi o1an 15. Muharrem. 1328 H. (28. 0cak. 1910M. ) tarihinden itibaren bu vakfın gelirinden yüzde yirmisi her yı1 muntazaman Bahriye Nezâreti”nin i1gi1i dairesine teslim edilmiş o1malıdır. Zîrâ vakıf hukukuna göre vâkıfın şartı, kanun hükmü gibi uyu1ması gereken bir husustur. Bahriye Nezâretine ödenmesi öngörülen bu meblağ ilk bakışta az görü1mek1e beraber, süreklilik arzeden sabit bir gelir o1ması ve diğer vakıf1ardan gelecek gelirlerle birlikte bir yekûn tutacağı gözden Irak tutulmama1ıdır. Ayrıca önem1i olan, az da olsa kişinin içinden geçen düşüncesini, imkânı oranında uygulama alanına koymuş o1masıdır.
4- İzmir”in Tilkilik Mahallesi”nin Evliyâzâde Sokağı”nda oturan ve 4. Orduya mülhak 31. Karahisâr-ı Şarkî Redif Mirlivalığından emek1i Hüseyin oğlu Hayreddin Paşa” ya ait 9. Şevval. 1328-H. (3. Ekim. 1910 M. ) tarihli vakfiyye[4]de İzmir”in Hoca Hasan Mahallesinde bulunan iki ev ile bir dükkânın vakfedildiği ve vâkıfın kendisi hayatta oldukça sözü geçen evlerle dükkanın tevliyet ve tasarrufu ile gelirlerinin müstakıllen kendisine ait olması, ölümünden sonra ise donanmanın güçlenmesi için harcanması şart edildiği belirtilerek şöyle denilmektedir:
“. . . ve ben bi-emri”llâhi Te”âlâ fevt olduğumdan sonra Devlet-i Aliyye-i Osmânîyye”nin bi”l-fiil Bahriye Nâzırı bulunacak zâtlar, halefen ba”de selef mütevel1îsi olup, ya bizzat kendüleri veyahud vekilleri taraflarından mezkûr menzillerle dükkân sene-be-sene icâre-i vâhide ile ve bedeli misilleriyle îcâr edilerek hâsıl olan gallelerinden ihtiyaç zuhûrunda ta”mir ve termîmleri masârıfı ile vergileri ba”de”l-ihrâc mütebâkî gallâtı sâfiyesi Donanma-i Osmânî”nin tezâyüd-i kuvvet ve satveti içün levâzım-ı techîziyye ve sâiresine sarf oluna. . . ”
İncelenmesinde de anlaşılacağı üzere vâkıf Hayreddin Paşa, vakfiyyesinin bu bölümünde: “Allâh”ın emriyle kendisinin vefâtından sonra Osmanlı Devletinde fiilen Bahriye Nâzırı olan kimselerin peşipeşine vakfına mütevellî o1malarını, bu mütevellîlerin ya kendileri veya vekilleri tarafından sözü geçen evlerle dükkânı her yıl icâre-i vâhide usûlü ve emsâlinin rayic fiyatı ile kiraya vermelerini ve elde edilen gelirlerinden ihtiyaç halinde onarım harcamaları ile vergileri çıkarıldıktan sonra arta kalan saf geliri Osmanlı Donanmasının gücünün arttırılması ve kuvvetlenmesi için donatım malzemesi ile diğer ihtiyaçlarına harcanmasını. . . ” şart kılmıştır.
5- Adana”da Softa Mahmud Paşa”ya ait 1062 H. (1651 M. ) tarihli vakfiyye[5] de gâzîlerin de barınmaları için büyük bir Han tahsis edildiği ifâde edilmektedir. Vâkıf merhûm Softa Mahmud Paşa, sözü edilen vakfiyyesinin mevkûfât bölümünde Adana ve çevresindeki bazı yerlerde vakfettiği taşınmaz mallardan söz ederken şöyle demektedir:
””. . . kasaba-i mezbûreden hâric-i bâb-ı Tarsus”da vâki” mukaddemâ Ramazanlı Hoca Sultan evkâfından olmağla mütevellîsi Abid Çelebi”den bey”i iktizâ etmekle ma”rifet-i şer” ile iştirâ eylediğim arâzîde kendim ihyâ eylediğim bir kıt”a eşcâr-ı müsmireyi müştemil mülk bahçe ve anın kurbünde yine arâzi-i mezbûrede ebnâ -i sebîl ve huccâc-ı müslimîn ve guzât-ı muvahhidîn için fîsebilillah” binâ eylediğim Hana muttasıl on bâb dükkân. . . ””
Bugünkü dil ile kısaca özetlenecek olursa, şöyle denilmektedir: ””. . Sözü geçen kasabanın dışında Tarsus Kapısında bulunan ve eskiden Hoca Sultan vakıflarından olup, satılması gerektiğinde bu vakfın mütevellîsî Abid Çelebi”den yasal şekilde satın aldığım arazide kendim geliştirdiğim bir parça meyveli ağaçları içeren mülk bahçe ve onun yakınında yine sözü geçen arazi üzerine yolcular ve Müslüman hacılarla Müslüman gâzîler için Allah rızası gâyesiyle yaptığım Hana bitişik on dükkân. ”” Bu ifâdelerden açıkça anlaşılacağı üzere vâkıfın, sözü edilen Hanı Allah rızası doğrultusunda vakfederek yolcular, hacılar ve gâzîlerin hizmetine tahsis ettiğini görmekteyiz.
6- Sinan oğlu Sokullu Şehîd Mehmed Paşa”ya ait Evâil-i Zi”l hicce-981 H. (Mart-Nisan. 1573 M. ) tarihli vakfiyyede ârdâ için yetiştirilecek cins kısraklardan elde edilecek atların, ihtiyacı olan gâzîlere verilmesi şart edilmiştir. Bu vakfiyyenin mevkûfâtla ilgili bir bölümünde[6] Rûst Kasrı Kazasındaki mandıradan bahisle şöyle denilmektedir:
””. . . ve biri dahi kazâ-i mezkûrda karye-i mezbûre kurbünde vâki” olup, Pîrî Ağa nâm kimesneye intimâ ile meşhûr olan ma”lûmü”l hudûd mandıradır ki, içinde bir değirmeni ve üç balıklağısı ve mülk çayırı ve sazlığı ve korusu ve kışlağı olan ve durumları bilinen müteaddid boş arazisi bulunan mandıranın olduğu belirtilmektedir. Bu mandıranın vakfedildiği tarihte içinde 235 baş su sığırı, 263 baş kara sığırı ve 96 baş yond[7] bulunduğu ifade edilmektedir. Daha sonra aynı vakfiyye[8] de, vakfedilen taşınır ve taşınmaz malların yerleri ile özellikleri belirtilmeye devam edilirken, kezâ bugünkü millî sınırlarımız dışında bulunan Tamuşvar vilayetinde çanat Sancağında Biçkerek Varoşunda bazı taşınmaz mallardan söz edildikten sonra burada özel sınırnâmesinde sınırları belirtildiği ifâde edilen mandırada bulunan bir takım büyük baş hayvanlarında vakfedildiği beyân edilerek şöyle denilmektedir:
””. . . ve biri dahi iki yüz elli bâr-gir[9] esb-mâdedir ve biri dahi altıyüz re”s kâv ve onbir re”s câmûsdur ve dahi zikr olunan bâr-gîrler ve yond ve kara sığırları cemî”an ol hadd içinde ra ”y olunurlar. . . ””.
Biçkerek Varoşunda sınırları özel bir sınırnâme ile belirtildiği ifâde edilen nehir kenarındaki sulak arazide aynı yerde ve toplu halde yayılmakta olan 250 beygir ile kısrak, 600 sığır ve 11 camus olmak üzere toplam 861 adet büyük baş hayvanın vakfedildiğini yukarıda metni verilen vakfiyye bölümünde öğrenmekteyiz. Söz konusu vakfiyyenin hayır şart ve hizmetler bölümünde ise bahsi geçen mandırada beslenen kısraklardan elde edilecek atlardan ihtiyacı olan gâzîlere birer at verilmesi hususunda şu ifâdeler yer almaktadır[10]:
vâkıf –ı müşârun ileyh hazretleri şöyle şart ettiler ki, sâbıken zikr olup fîsebîli”llah vakf olunan yondlardan hâsıl olan atları gurât-ı murîh guzât-ı müslimîn ve kümât-l âlî-simât mücâhidînden her kangı gâzînin atı olmayup küffâr-ı bedtebâra gazâ etmek içün isteye re”yi hâkim ve mütevellî ile ol gaziye bir yarar at verile, tâ kim i”lâyı kelimetu”llâh içün üstünde gazâ eyleyüp sevâbını rûh-ı vâkıfa ihdâ eyleye ve şart etdiler ki, verilen atı ve at verilen guzâtı isim ve resmiyle sicill-i guzâta geçirüp sicil sûreti her yıl muhâsebe defteri ile tafsîl üzere mütevellî-i kebîre gönderile. . . ””.
Vâkıf merhûm Sokullu Şehîd Mehmed Paşa”nın vakfiyyesinin yukarıda sunulan bu paragrafını incelediğimizde:
a) Sözü geçen mandırada sayısı belirtilen kısrakların Allah rızası için vakfedilmiş olup, onlardan elde edilecek atların. din ve vatan uğrunda kâfirlerle savaşan gâzîler ve mücahidlere tahsis edildiğini,
b) Bu atların gelişigüzel değil, sistemli bir şekilde istihdâm edilip, atı o1mayan ve düşmanlarla savaşmak üzere at isteyen her gâzîye yararlı bir at verilmesinin öngörüldüğünü,
c) Bu atların Allah”ın kelâmını yüceltmek amacıyla savaşta kullanılmasını ve böylece elde edilecek sevâbın vâkıfın ruhuna armağan edilmesinin şart edildiğini,
d) Kendilerine at verilen gâzîlerle, verilen atların isim ve evsâfının kadı siciline kaydedilip, her yıl sicil sûretinin muhâsebe defteri ile birlikte detaylı bir şekilde büyük mütevellîye gönderilmesinin istendiğini görmekteyiz.
Ayrıca Vâkıf Sokullu Şehîd Mehmed Paşa”nın geniş kapsamlı vakfiyyesini bir bütün olarak incelediğimizde, çok yönlü hayrî ve sosyal hizmetleri öngören sosyal amaçlı bir vakıf kurmuş olmasına rağmen yukarıda görüldüğü üzere vakfiyyesinde belirtilen şekilde savunmaya yönelik şartlara yer vermiş olmasında vakfın kurulduğu tarihlerde Rûsî Kasrı ve Tamuşvar gibi bugün millî sınırlarımız dışında kalan yerlerde bulunan Müslüman Türklerin korunmasına verilen önemi anlamaktayız.
7- Tophâne-i Amire Ocağı Ağasının nezâreti altında bulunan Sinan Paşa”yı Atîk Vakfı[11] gelirinin bir kısmı, top dökümü için istihdâm edilen yerin onarımına ve mütevelliliği de sözü geçen ocağın Rûznâmçecisi olanlara şart edilmiştir.
8- Şam”ın Salihiye Mahallesinde Selâhaddin kızı Saliha Hatun”a ait 708 H. (1308 M. ) tarihli vakfiyye[12]”de esir müslümanların kurtarılmasıyla ilgili olarak şöyle denilmektedir:
””. . . ve merkûm vâkıfe, üserâ-i müslimînin mahzûl firenglerin ellerinden kurtarılmasına, kaldığında bu vakfın mahsûlü tâm bir sene nâzırın elinde cem” olup, anı ümenâ-i müslimînden kendine i”timâd olunan bir veya ziyâde kimse ile karada ve denizde fireng beldelerine gönderip, anınla esîr düşen Müslümânlardan erkek ve dişi ve çocuktan ihtiyâr ettiği kimseyi kurtaracak. Şu vech üzre ki anlardan her birine elli aded dînâr-ı Mısrî ve bundan
aşağı meblağ ile veya ol günde te”âmül eden ve merkûm meblâgın makâmına kâim herhangi bir nakidle satın alacak ve kurtardığı kimseler bilâd-ı müslimîne vâsıl oluncaya kadar onların nafaka ve kisvelerini de i”tâ edecek ve bu husûs tamâmı iki sene müteazzir olur ise, vakfın nâzırı bu iki sene içinde vakfın gelirini cem”idüp her nerede bulunan fukâra ve mesâkîn-i müslimîne dilediği mikdârı sarf edecek ve ister nakid ve ister kisve ve ister ekmek ve ister ise suya sarf edecek ve merkûm nâzır, kisve ve ekmek ve nakid ve suyu cem”itmek ister ise ol sûretle sarf idüp sûret-i sarf anın re”yi ve ictihâdına menût bulunacak ve iki sene sonra üserâ-i müslimîni kurtarmak hâsıl olursa, mezkûr gelirin şerh ve beyân olunan vech üzere sarf edilecek ve yine müteazzir olur ise yine fukarâve mesâkîne tasvîr edildiği vech üzere sarf edecek ve dünyânın sonuna kadar böyle cârî olacak. . . ””
Vâkıfe Saliha Hanım, vakfiyyesinin bu bölümünde özetle: ””Esir düşen Müslümanları firenklerin ellerinden kurtarmak için, bu vakfın gelirinin tam bir sene vakıf idarecisinin elinde toplanarak, toplanan bu meblağın güvenilir Müslümanlardan kendine güvenilen bir veya birkaç kimse ile karada ve denizde firenk ülkelerine gönderip, onunla esir düşen Müslüman erkek, hanım ve çocuklardan dilediği kimseyi kurtarmasını; bu esir Müslümanlardan herbirinin alınması için 50 Mısır dinarı veya daha aşağı meblağ ya da o gün teâmül eden ve sözü geçen meblağın yerine kâim olan herhangi bir nakitle satın alarak kurtarmasını, kurtarılan bu esirlerin İslâm ülkesine ulaşıncaya kadar yiyecek ve giyeceklerini de temin etmesini, bu hususu uygulamak iki sene kadar bir süre imkânsız olur ise, vakıf idarecisinin bu iki senelik vakıf gelirini toplayarak nerede olursa olsun dilediği fakir ve yoksullara, dilediği miktarı harcayabileceğini, bu harcamayı ister nakit para, ister giysi ve isterse gıda maddesi olarak yapabileceğini, iki sene sonra Müslüman esirleri kurtarmak imkânı doğması halinde ise sözü edilen gelirin belirtilen şekilde harcanmasının, yine mümkün olmazsa yine fakir ve yoksullara belirtildiği şekilde dünyanın sonuna kadar harcamaya devam edilmesini. . . ”” öngörmüştür.
9- IV. Mehmed”in Vâlidesi Hatice Turhan Sultan”a ait 27. Receb. l073 H (26. Şubat. 1663 M. ) tarihli vakfiyye[13] de Çanakkale Boğazında adı geçen Vâlidc Sultan tarafından boğazın iki sâhilinde, biri Kal”a-i Sultâniye (Kumkale), diğeri Seddü”I-Bahr ismiyle iki kale inşâ ettirildiği belirtilmektedir. Herbirisinin içerisine câmi”, mekteb, hamam gibi lüzumlu binâ ve tesislerden başka bu kalelerde görev yapacak askerler, subaylar ve diğer hizmet erbâbı için bir çok evler, dükkanlar, çarşılar yaptırılmıştır. Ayrıca her kale gerekli olan alet, edevât ve silahlarla donatılmıştır. İlk önce Fâtih Sultan Mehmed tarafından tahkim edilmiş olan Çanakkale Boğazında inşaa olunan kalelere dair vakfiyyelerin en önemlisi olan bu vakfiyyenin ilgili bölümünü aynen sunmakta fayda görüyoruz:
””. . . ve lâkin hazret-i habîb-i Ekrcm sallallahü Te”â1â aleyhi ve sellemden rivâyct olunan ””izâ mâte”l-insânu in kat”a ameluhu illâ min selâsetin illâ min sadakatin câriyetin ev ilmin yuntefau bihi ev veledin sâlihin yed”û lehu”” hadîs-i şerîfinin fahvâ-yı münîfi üzere afdal-ı sadakit ve ekmel-i hasenât, etemm-i hayrât vc eberr-i meberrât kürûr-ı şühûr vc â”vâm ile avâidi müntehiye ve mürûr-ı leyâlî ve eyyam ile fevâidi münkaziye olmayup bekâyı müddeti dünyâyı fâniyc ile bekâye ve ilâ yevmi”l-kıyâm fevâid ve mevâridi câriyc olan binâ-i amâir-i â1iyye ve inşâ-i mebânî-i sâmiye olduğu o melike-i zemîn ü zemân hazretlerinin pîşgâh-ı basar-ı basîretlerinde nümâyân olmağın münâsib olan mevâzide amâir-i azîme bünyâdına taviyyet-i hâlise ile niyyet ve mebânî-i metîne îcâdına azîmet-i muhlise ile himmetleri olmağın, mühimmât-ı dîniyyeden olan sugûr-ı İslâmiyye mesûbâtından hisse-yâb ve (câhidû bi-emvâ1ikum) emrine imtisâl ile dâreynde nâil-i sevâb-ı bîhisâb olmağıçün sevâhil-i Bahr-i Sefîdden Boğazhisârı hâricinde vâki” eski İstanbul nâmı ile iştihâr bulan mahalde küffâr-ı hâksâr fülk-i felek girdârlarıyla lenger endâz-ı ikâmet olup, Mısr-ı Kâhire ve memâlik-i sâireye deryâ tarafından azîmet eden huccâc ve sevdâ girânın âmed ü şüdlerine mâni olmağ ile izrâr u eziyyet ve gâh u bigâh sefâin-i ehl-i İslâmı dîn-penâhı nehb ü gâret ve garîk-i emvâc-ı kahr u hasâret edüp ahz etdikleri müslimîni esîr ve mübtelâyı bend ü zencîr etmekle mazarrâtdan hâlî olmamağın, ol Belkîs u İskender-temkîn ebkâhallâhu Te”âlâ ilâ yevmi”d-dîn hazretleri def-i Ye”cûci fiten-i müşrikîn için sedd-i emîn ve memâ1ik ve mesâliki müslimîne hısn-ı hasîn olmağ içün hasbeten li’llâhi Rabbi”l-âlemîn ve taleben li-şefâ”ati seyyidi”l-mürselîn zikr olunan mahalde birbirine mukâbil iki aded kal”a-i bî-misl ü mu”âdil binâsına fermânları sâdır olmağla ale”l-fevr endâze-i kıyâsdan bîrûn bennâ” ve ummâl ve neccâr ve emvâl ve nukûd-ı bî-hadd ü şümâr irsâ1iyle mühimmât ve edevât-ı binâ ihzâr olunup mi” mârân-ı kâr-dân ikdâm-ı tâmm üstâdân-ı adîmü”l akrân sâ”y u ihtitâm-ı mâ-lâ-kelâm eyleyüp sinîn-i kesîrede itmâmı mütesavver o1mayan iki hısn-ı azîmü”l-bünyân ve hisâr-ı metînü”l-erkân yümn-i himmet-i bî-hemtâları ile müddet-i yesîrede karîni encâm ezmîne-i kasîrede hüsni-İhtitâm bulup, her birisinin temhîd-şüvâr-ı üstüvârı merkez-i hâke vâsıl ve kule-i gerdûn-medârı felekü”l burûca mümâsıl olup tertîb-i bünyâd-ı sengîn nihâdına mühendisîn-i mâhirîn harc-ı sanayi”ve tanzîm-i bürûc-ı âsumân urûcunda üstâdân-ı kâmil sarf -ı bedâyi” kılup, birisi Kal”a-i Sultâniye ünvânıyla iştihâr ve birisi dahi Seddü”l-Bahr ismiyle şöhret şi”ar olup her birinin dahilinde bir camii şerîf ve bir mekteb-i latîf ve bir hamam-ı nazîf binasından mâadâ mustahfizân ve kal’a-dârân içün nice büyûtve me”va ve dekâkîn ve esvâk-ı bîhemtâ binâ olunup hıfz u harâset-i kal”aya müteallika olan ve eshâb ve âlât ve edevât ve mühimmât kemâ yenbagî i”dâd ve ihzâr olunmağ ile gayret-şiken-i dâru diyâr ve ibret-figen-i kasabât-ı amsâr olup bi-avni”llâhi Te”âlâ küffar-ı haksâr min ba”d ol mahalle gelmek muhal ve hîn-i mürûr ve ubûrda ehl-i İslama firka-i hâsıre-i dalâlet-şi”ardan isâbet-i eziyyet ve izrâr mumteniu”l-ihtimâl olduktan sonrâ. . ””
Zamanın yazı diline göre Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerin girift vaziyyetde kullanıldığı klasik Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmış olan vakfiyyenin yukarıya alınan bölümünden aşağıdaki sonuçları elde etmekteyiz:
a) Hz. Peygamberden rivayet edilen ””İnsan ölünce amel defteri kapanır; ancak, sadaka-i cariye, hayırlı evlâd, faydalanılan ilim bırakanlarınki müstesnâ”” mealindeki hadîs-i şerîfin ifâde ettiği üzere sadakaların en üstünü, iyiliklerin en mükemmeli, hayırların en iyisi aylar ve yılların tekerrür etmesiyle sona ermeyen, gece ve gündüzlerin geçmesiyle faydaları tükenmeyen, dünya durdukça devam edip kıyamet gününe kadar fayda ve kaynakları sürekli olan işin yüce hayır binalarını yapmak olduğunu gören valide Sultan uygun yerlere yüksek ve sağlam hayır binalarını yapmaya yönelmiştir.
b ) Bu noktadan hareketle önemli İslâmî boğazlarda yapılacak hayrî hizmetlerden pay almak amacıyla ””Malınızla cihad ediniz. ””[14] meâlindeki İlâhî buyruğa uyarak dünya ve ahirette hesapsız sevaba ermek için Akdeniz kıyılarında Boğazhisarı dışında bulunan Eski İstanbul adıyla meşhûr olan yerde durup, Mısır ve diğer ülkelere deniz yoluyla gitmek isteyen hacılarla yolcuların gidip gelmelerine engel olup zarar veren ve işkence yapan hatta, zaman zaman Müslüman halkın gemilerine saldırılar düzenleyerek yağma eden kafirlerin, Müslümanları yer yer boğulmak üzere denizlerin dalgalarına bırakma ve yer yer esir alıp zincire vurma tehlikelerinin önlenmesi için o şanı yüce Vâlide Sultan tedbîr olarak, Allah rızasıyla Peygamberin şefâatini talep gayesiyle adı geçen yerde birbirine karşı eş ve benzeri olmayacak nitelik ve yücelikte iki büyük kale yaptırılmasını emretmiştir.
c) Verilen bu emir üzerine derhal sanatında mâhir olan mimar, mühendis, yapıcı ustaları, marangozlar ve diğer sanatkârlarla işçiler, iş başı yapmıştır. Bu amaçla gönderilen sayısız paralarla gerekli âlet, edevât ve mühimmât alınıp iş yerinde hazır bulundurulmuş ve uzun yıllarda tamamlanacağı düşünülemeyen iki büyük kalenin, Vâlide Sultan”ın yüce himmetleriyle kısa sürede mükemmel bir şekilde yapıları tamamlanmıştır.
d) Yukarıda işaret edildiği üzere yapılan bu iki kaleden birine Kal”a-i Sultâniye (Kumkale), diğerine de Seddü”l-Bahr (Deniz barajı) adı verilmiştir. Söz konusu kalelerden her birinin içinde az önce işaret edildiği üzere birer câmi”, mektep, hamam ile muhafızlarla kale kumandanları için bir çok evler, sığınaklar, dükkanlar ve çarşılar yapılmıştır.
e) Kalelerin korunmasına ait her türlü alet, edevât ve mühimmât sağlanarak kalelere yerleştirilmiştir. Böylece sözü geçen kalelerle bölge, gösterilen ilgi ve sağlanan imkanlar sayesinde her türlü şiddet, gasb ve saldırıdan korunup huzur ve güven temin edilmiştir. Allah”ın yardımı ile kâfirlerin gemileri bu bölgeye gelemez olmuş ve Müslüman halk gidiş-gelişlerinde saldırı, zarar ve eziyete düçâr olmaktan kurtarılmıştır.
10) 23. Cemâziye”1-evvel. 1140 H. (27. Aralık. 1727 M. ) tarihli vakfiyyeye göre Çanakkale Boğazı dışında Bababurnu adlı yerde Hırzü”l-Bahr kalesi de eski Kaptan Paşalardan Kaymak Mustafa Paşa tarafından hizmete konulmuştur. Adı geçen Vakıfa ait belirtilen vakfiyyenin, vakfedilen taşınmaz mallardan söz edilen bölümünde[15] bu kaleden bahisle şöyle denilmektedir:
””. . . ve merhûm-ı mezbûrun hayâtında Bahr-i Sefîd Bababurnu nâm mahalde, hasbeten lillahi Te”âlâ Hırzü”I-Bahr nâm kale derûnunda ve bîrûnunda binâ eylediği ma” lûmu”l-hudûd ve”l-aded hamâm ve dekâkîn ve limanında binâ eylediği ebniye-i memlûke. . . ””yani””. . . sözü geçen merhum Vâkıf, hayatta iken Akdeniz kıyısının Bababurnu adlı yerde Allah rızası için ””Hırzü”l-Bahr”” adlı kalenin içinde ve dışında yaptırdığı sınırları ve sayıları bilinen hamam ve dükkanlar ve limanında yaptırdığı mülk binalar. . . ”” denildikten sonra aynı vakfiyyenin 3. sahifesinin 11-42. satırlarında sözkonusu kale ile burada görevlendirilecek personel hakkında aynen şöyle denilmektedir:
””. . . ve yine merhûm-ı mezbûr sâlifu”zzikr Hırzu”l-Bahr Kal”ası derûnunda hayâtında müceddeden binâ ve ta”yîn-i cihât eylediği câmi-i şerîfde hatîb olanlara yevmî beş akça ve imâm olanlara yevmî on ve müezzin olanlara yevmî yedi akça ve bevvâb olanlara yevmî kırk akça ve kethüdâ olanlara yevmî yirmi akça ve topçubaşı olanlara yevmî otuz akça ve topçular ketdühâsı olanlara yevmî onbeş akça ve kal”a-i merkûmede kâtib olanlara yevmî on akçe ve kal”a çavuşu olanlara yevmî on akçe ve topçular çavuşu olanlara yevmî sekiz akçe ve kal”a-i mezbûrede nöbet çalmak içün ser-mehter olanlara yevmî altı akçe ve iki nefer erlerine yevmî beşer akçe ve su yolcu olanlara yevmî yedi akçe ve kal”a-i mezbûre bevvâbı olanlara yevmî sekiz akçe ve kal”a-i mezkûrede oda-i evvelde ser-bölük olanlara yevmî on akçe ve dokuz nefer neferâtından her birine yevmî yedişer akçe ve oda-i sânîde ser-bölük olanlara yevmî dokuz akçe ve dokuz nefer neferâtından her birine yevmî yedişer akçe ve oda-i sâlisde ser-bölük olanlara yevmî dokuz akçe ve dokuz nefer neferâtından her birine yevmî yedişer akçe ve yine kal”a-i mezbûrede topçular odalarının oda-i evvelinde ser-bölük olanlara yevmî on akçe ve sekiz nefer neferâtından her birine yevmî yedişer akçe ve oda-i sânîsinde ser-bölük olanlara yevmî on akçe ve sekiz nefer neferâtından her birine yevmî yedişer akçe verile ve yine merhûm-ı merkûm kal”a-i mezbûre varoşunda hayâtında müceddeden binâ ve ta”yîn-i cihât eylediği câmi”i şerîfde vaiz olanlara yevmî on akçe ve imâm olanlara yevmî on akçe ve hatîb olanlara yevmî sekiz akçe verile ve câmi”i mezkûrda her kim imâm olursa ol hatîb ola ve müezzin-i evvel olanlara yevmî altı akçe ve müezzin-i sânî olanlara yevmî beş akçe ve kayyim-i evvel ma”a sirâcî olanlara yevmî beş akçe ve kayyim-i sânî olanlara yevmî dört akçe ve yevmî beş akçe dahi devir-hân-ı evvel vazîfesi olup müezzin-i evvel olanlar devirhân-ı evvel ola ve yevmî dört akçe dahi devir-hân-ı sânî vazîfesi olup müezzin-i sânî olanlar devir-hân-ı sâl1t olâ ve devir-hân-ı sâlis olanlara yevmî dört akçe ve yevmî dört akçe dahi na”thân vazîfesi olup, devir-hân-ı sâlis olanlar na”t-hân ola ve yevmî bir akçe hâfız-ı seccâde vazîfesi olup kayyim-i evvel olanlar hâfız-ı seccâde ola ve yevmî iki akçe dahi ferrâş-ı kenîf vazîfesi olup kayyim-i sanî olanlar ferraş-ı kenîf ola ve suyolcu olanlara yevmî dört akçe vazîfe verile ve merhûm-ı mezbûr şöyle şart etmişdi ki, balâda zikr olunan cihât erbabı ve neferatdan herbiri ibâdu”llâhı hıfz u harâset ve a”dâ-yı dînden sîyânet içün umûmen kal”a-i mezbûrede ta”yîn oldukları hizmetlerinden bir an münfekk olmayup ta”yîn olunan vazâife mutasarrıf olalar ve bâlâda zikr olunduğu üzere zikr olunan kal”a derûnunda ve bîtrûnunda vaki” musakkafâtın gallâtını tahsil ve zikr olunan câmi”lerin iktizâ eden masârıfını rü”yet ve vazâyifi mezkûreyi erbâbına teslim içün yine evkaf mütevellîsi tarafından bir kâim-i makamı mütevellî nasb ve ta”yîn olunup beher yevm onbeş akçe vazîf e verile ve vazâif -i mezkûre asıl mütevellî ma”rifetiyle her üç ayda bir verile ve kal”a-i mezbûrede iktizâ eden ta”mirât ve sâir masârıf-ı lâzıme kal”a-i merkûmda kâtib olanlar kalemiyle âsitâne-i saâdetde beher sene asıl mütevel1î ma”rifetiyle muhâsebesi görüle. . . ””
Vâkıf Kaymak Mustafa Paşa”nın vakfiyyesinin yukarıya alınan bölümünün incelenmesinde de görüleceği üzere, bu büyük insan, Hırzü”l Bahr”de câmi” hamâm, dükkanlar ve evler de inşâ ettirmiştir. Hatip, imam, müezzin ve kapıcı tahsisâtından başka, kalede devamlı olarak vazife görecek askerlere de tahsisler yapmıştır. Vakfiyyeye göre bunlar tayin edildikleri hizmetlerin başından bir an bile ayrılmayıp, kaleyi ve çevreyi koruyup savunmakla yükümlü kılınmışlardır. Vakfiyyenin bu bölümünde Hırzü”l Bahr Kalesi mürettebâtına verilecek ücretler hakkında şu hususlar yer almaktadır.
A -Kale içindeki câminin:
1 Ha ti bine günlük 5 akçe,
2-İmamına günlük 10 akçe,
3-Müezzinine günlük 7 akçe,
4-Kapıcısına günlük 8 akçe,
B-Kalede:
l- Dizdar[16] olana günlük 40 akçe,
2- Kethüdâ[17] olana günlük 20 akçe,
3- Topçubaşı olana günlük 30 akçe,
4- Topçular Kethüdâsı olana günlük 15 akçe,
5-Kâtip olana günlük 10 akçe,
6-Kale Çavuşu olana günlük akçe,
7-Topçular Çavuşu olana günlük 8 akçe,
8-Mehterbaşı olana günlük 6 akçe,
9-İki kişi mehter adamlarına günlük 5”er akçe,
10-Suyolcu olana günlük 7 akçe,
ll-Kale kapıcısına günlük 8 akçe,
12-Birinci odada bölükbaşı olana günlük 10 akçe,
13-Birinci odanın 9 nefer erlerinden her birine günlük
7”şer akçe,
14-İkinci odada bölükbaşı günlük 9 akçe,
15-İkinci odanın 9 nefer erlerinden herbirine günlük 7”şer
akçe,
16-Üçüncü odada bölükbaşı olana günlük 9 akçe,
17-Üçüncü odanın 9 nefer erlerin den herbirine günlük
7”şer akçe,
18-Birinci topçular odasında bölük başı olana günlük 10 akçe,
19-Birinci topçular odasının 8 nefer erlerinden herbirine günlük 7”şer akçe,
20-İkinci topçular odasında bölük başı olana günlük 10 akçe,
21-İkinci topçular odasının 8 nefer erlerinden herbirine günlük 7”şer akçe,
C-Kale dışındaki Câmi”de:
l-Vâiz olana günlük 10 akçe,
2-İmam olana günlük 10 akçe,
3-Hatib olana günlük 8 akçe,
4-Birinci müezzin olana günlük 6 akçe,
5-İkinci müezzin olana günlük 5 akçe,
6-Siracî1ikle birlikte birinci kayyim olana günlük 5 akçe,
7-İkinci kayyim olana günlük 4 akçe,
8-Birinci devir-hân olana günlük 5 akçe, (Bu görev birinci müezzine tahsis edilmiştir. )
9-İkinci devir-hân olana günlük 4 akçe, (Bu görev ikinci müezzine tahsis edilmiştir. )
10-Üçüncü devir-hân olana günlük 4 akçe
11-Na”t-hân olana günlük 4 akçe, (Bu görev üçüncü devir-hana tahsis edilmiştir, )
12- Tuvalet temizlikçisi olana günlük 2 akçe, (Bu görev ikinci kayyim olana tahsis edilmiştir. )
13-Seccâde muhâfazacısı olana günlük 1 akçe, (Bu görev birinci kayyim olana tahsis edilmiştir. )
14-Suyolcusu olana günlük 4 akçe,
Yukarıda dökümü verilen görevlilere ödenecek ücretler incelendiğinde; kale içindeki câmide görevlendirilen 3 din görevlisi ile bir hizmetli, kaledeki 60 güvenlik görevlisi ile diğer personel ve kale dışındaki câmide görevli 9 din görevlisi ile yardımcı personel olmak üzere günde 73 görevliye toplam olarak 615 akçe ödenmesi öngörüldüğü anlaşılmıştır.
11-Sadrazam Moralı Hasan Paşa”ya ait Gurre-i Safer-1116 H, (26. Mart. 1704 M. ) tarihli vakfiyye[18]de Hatay”da Şeyhü”I-Hadîd diye bilinen mukataanın sınırları içinde ve Antakya şehri ile Bakras ve Belen arasında bulunan Karamurt diye tanınan yerin, Mekke-i Mükerreme, Medîne-i Münevvere, Şam, Mısır, Halep ve o çevredeki diğer şehirlerin geçiş yeri iken zamanla buradaki köylerin harap, çiftlik ve ırmakların kullanılmaz hale gelmesi nedeniyle, hırsızların ve yol kesicilerin sığınağı haline gelerek, hacıların ve diğer yolcuların geliş-gidişi sırasında yollarına çıkan yol kesicilerin birçok kimseyi öldürdükleri mal ve mülklerini soyup zorla gasb ettiklerinden dolayı sözü geçen yerin imar ve ihyası cihetine gidilerek burada bir kasaba, bir kale inşaa ile etrafında köyler kurmak suretiyle, eşkiyanın saldırı1arından yolcuların korunması gerektiğinden bahisle şöyle denilmektedir:
””. . . mukâtaa-i merkûme Karamurt nâm mahalde binâ ve inşâ olunan kal”a-i ref1atü”l-bünyân ve bir câmi”-i şerîf ve ma”bed-i latîf ve müslimîn ve müslimâtın nezâfet ve tahâretleri içün i”dâd olunan çifte hamâm ve âyende ve revende nüzû1 ve İrtihâ11eri içün hâricen ve dâhilen dokuz ocaklı bir ribât-ı â1i ve kâr-bân sarây-ı mahrûsü”l-havâlî ve etfâ1-i müslimîn ve vildân-ı muvahhidîn ta”lîm-i Kur”ân-ı Azîm etmeleri içün binâ olunan mekteb-î meymenet ihtivâ ve kal”a-i mezbûre huddâmı ve müsâfirin itâmı içün inşâ ve ihdâs olunan imâret-i âmire ve ni”met-hâne-i fâhire ve otuz aded dekâkîn ve neferât-ı kal”a ve mütevellî ve kâtib ve vâiz müezzinân ve kayyim sakin olmaları içün binâ olunan menâzil ve ebniyeyi ve kireç ve taş ve horasan ile mebnî su yollarına hasbeten li”llâhi”l-aliyyi””l-a”lâ ve haseneten li-rûhi resûlihi”l-mu”allâ vakf ve habs idüp. . . ”” daha sonra””. . iş bu ciheti birrin tertîb-i vazâif ve mühimmât ve tensîk-i levâzım ve mühimmâtı içün şöyle şart ve ta”yîn buyurdular ki, kal”a-i mezbûreyi muhâfaza içün 26 nefer kimesne süvârî mustahfızı ve bir nefer kimesne süvârî ağası ve bir nefer kimesne süvarî kethüdâsı ve bir nefer kimesne alemdar ve bir nefer kimesne çavuş ta”yîn olunup, ağalarına yevmî 30 akçe ve kethüdâ1arına yevmî 20 akçe ve alemdârlarına yevmî 17 akçe ve çavuşlarına yevmî 16 akçe ve neferât-ı mezkûrenin herbirine tabak bahaları ile ma”an yevmî 15”er akçe vazîfe ta”yin olunup anlar dahi vazîfe-i mu”ayyeneleri mukâbelesinde âyende ve revendeyi bir şey talebi ile rencîde ve ta”cîz etmeyüp, Antakya”dan Belen”e varup gelen yolcuları, iktizâsı mertebe neferâtile götürüp iyâzen billâhi Te”âlâ bir kimesneye hasâret vâki” olursa zecren lehum garâmeti kendülere aid ve râci”olup, muhâfaza emrinde ihtimâm-ı tâmm ile kayd-ı tâmm eyleyeler ve kezâlik 15 nefer piyâde müstahfizîn ve bir diz-dâr ve dört nefer bevvâb ta”yîn olunup, diz-dâra yevmî 15 akçe ve bevvâbların her birine yevmî 12”şer akçe ve neferat-ı sâirenin her birine yevmî l0”ar akçe vazîfe verilüp, mezbûrlar dâimâ kal”a-i mezbûre ve etrâfını muhâfaza emrinde mucidd ve sâ”î olalar ve evâiI-i kıbalada zikri mürûr ettiği üzere derûn-ı kal”ada inşâ olunan menâzilden dâhiliyye ve hâriciyyeli bir menzil mütevellî-i vakf içün ve dâhiliyye ve hâriciyyeli bir menzil ağayı süvârî içün ve diğerleri âtî vâiz ve mu”allim-i mekteb ve imâm ve hatîb ve müezzinânın her biri ve kayyim ve kâtib ve kethüdâyı süvarî ve alemdar ve çavuş ve dizdar ve nefarat-ı süvârî ve piyadenin her biri içün hallerine göre birer menâzil ta”yîn ve tahsîs oluna ve eger süvarî ve piyade müstahfizandan biri kal”ada sakin 0imayup ve yahud hizmet-i lâzımesinde kusûr ederse mütevellî-i vakf onlarınkini âhere arz etmede tereddüt ve tevakkuf eylemeye. . . ””
Vakfiyyenin incelenmesinden anlaşılacağı üzere Vakıf Hasan Paşa, söz konusu mukataayı, zamanın parasıyla 7500 kuruşa satın alarak belirtilen yerden geçen hacılarla diğer yolcuların güvenliğini sağlamak gibi olağanüstü yüce ve insancıl bir amaçla Allah rızası için mukataa ve muhtevasını vakf etmiştir. Belirtilen amaçla vakfedilen bu yerde yapılan binalar şunlardır:
a) Muhteşem bir kale,
b) Bir cami-i şerîf,
c) Müslümanların temizlenmeleri için yapılan çifte hamam,
d) Gelip-gidenlerin konaklamaları için yapılan içten ve dıştan 90 ocaklı kervansaray,
e) Çocuklara Kur”an-ı Kerîm öğretilmesi için yapılan bir mektep,
f) Kalenin hizmetçileri ile misafirlerin doyurulmaları için yapılan imaret,
g) 30 adet dükkan,
h) Kalenin erleri ile mütevellî, katip, vaiz, 2 müezzin ve kayyımın oturmaları için yapılan ev ve binâlar,
i) Kireç, taş ve horasan ile yapılan su yolları.
Sözü geçen kalenin korunması için 26 nefer süvâri muhafız bir nefer süvari kethüdâsı, bir nefer alemdâr ve bir nefer çavuş olmak üzere toplam 30 kişinin tayin olunması ve günde ağalarına 30, kethüdâlarına 20, alemdârlarına 17, çavuşlarına 16 ve neferlerden her
birine tabak parasıyla birlikte 15”er akçe olmak üzere, burada görevlendirilecek mezkûr 30 kişiye günde toplam olarak 473 akçe ödenmesi şart kılınmıştır. Bu görevlilerin alacakları ücret karşılığı, görevlerini lâyıkı veçhile yapmaları, gelip gidenleri herhangi bir istekte bulunarak rencide ve taciz etmeyip, Antakya ile Belen”e gidip gelen yolcuları yeteri kadar neferle birlikte götürmeleri, Allah korusun yolculardan herhangi birisi zarara uğrarsa, ceza olarak zararın ödenmesinin o neferlere ait olacağından, koruma işine tam bir özen göstermeleri şart edilmiştir. Bunların dışında aynı kalede 15 kişi piyade, muhafız bir diz-dâr, 4 kapıcı tayin edilmesi, günde diz-dâra 15 akçe, kapıcıların her birine 12”şer akçe, diğer neferlerin herbirine de 10”ar akçe olmak üzere toplam olarak sözü geçen 20 kişiye günde 213 akçe verilmesi ve bunların da alacakları ücret karşılığı kale ve çevresini muhâfâzada ciddi ve gayretli olmaları şart kılınmıştır.
Harp mâlüllerine ve gazîlere, vakıflardan türlü şekillerde yardım edilmesi konusunu da millî savunma vakıfları arasında mütâla etmek yerinde olur. Savaşan bir adamın hayatı terk etmesi halinde çoluk çocuğunun yüzüstü kalmayacağına, sakatlanacak olursa kendisinin bakılacağına ve korunacağına inanması, onun savaş azmini ve kudretini arttıracaktır o Vakıf belgeler incelendiğinde şehit askerlerin eşleriyle çocuklarına vakıflarca maaş bağlandığı ve yardımda bulunulduğuna dair sayısız uygulama örneklerini görmek mümkün olacaktır. Meselâ, İstanbul”da Şehzade Câminin Padişah mahfeli kayyımı ve Unkapanı”ndaki Süleyman Subaşı câmi müezzini iken askere giden askerlik
görevini yapmakta iken vefat eden Mehmet Emin Efendi”nin hanımı Muhtediye Muhlise ile yetim kalan bir çocuğuna evkâf nezâretince maaş bağlanmış olduğuna ve bu maaşın sözü geçen Muhtediye Muhlise”nin dilekçesi üzerine artırıldığına dair bir belge[19] şöyledir:
””Muhâsebdî Müdiriyyeti Umûmiyesinin 11-Haziran-332 tarihli müzekkeresi sûretidir.
Asker edilen zevcinin vukû-ı vefâtı hasebiyle muhtâc-ı mu”âvenet kalan bir çocuğuyla beraber infak ve iâşelerine medâr olmak üzere tahsîs buyurulmuş olan şehrî 40 kuruş ile taayyüşleri kabil olamadığından bahisle maaş-ı mezkûrun münâsip mikdarâ iblâğı Şehzâde Câmi-i Şerîfi Mahfel-i Humâyûn kayyımı ve kabbân-ı dakîkde Süleyman Subaşı Câmi-i Şerîfi müeizini Hâfız Mehmet Emin Efendi zevcesi Muhtediye Muhlise mührüyle verilen arzu hâlde istitâf olunmuş ve İstanbul Evkâf Müdiriyyetinin der-kenârına nazaran mumâileyhâ ile sagîre kerîmesine teehüllerinde kat” olunmak üzere 10-kânûn-ı sanî-331 tarihinden itibaren şehrî yirmişer kuruş muhtacîn maâşı tahsîs edildiği anlaşılıp mezkûr arzu hâlin melfûfu ilm ü haberle Mebânî-i Hayriyye Müfettişliğinin raporuda ifâde-i vâkıayı te”yîd etmekte bulunmuş olmağla icrâ-i îcabı menût-ı re”y-i â1i-i cenâb-ı nezâret penâhî1eridir. O1 bâbda emr ü fermân hazret-i men le-hü”l-emrindir.
Onar kuruş zammı tensîb edilmiştir.
işâret-i Sâmî
17-Haziran-sene 332”dedir.
Zamm-ı vaki”in ale”1-usû1 kaydı ile
iadesi lüzûmu Muhâseât Müdiriyyet-i Umûmiyyesinin 13-Haziran-332 tarihli der-kenar-ı müzeyyelesinde beyân kılınması üzerine idarece muâmele-i kaydiyye îfâ ve evrak-ı esasiyyesi Müdiriyyeti mezkûreye iâde ve isrâ” kılınmıştır 1-Ramazan-334, 19 Haziran-331. ””
Metni yukarıya alınan belgenin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere vatani görevini îfâ etmekte iken vefât eden bir askerin eşi ile çocuğuna bağlanan maâşın, zamanla ihtiyacı karşılamaz hale gelmesi sonucu eşinin vâki isteği üzerine zamanla Muhasebât Genel Müdürlüğü ile Evkaf Nezâretinin konuya hassasiyet göstererek kısa bir süre içinde ilgilinin isteğinin olumlu bir şekilde sonuçlandırılmış olduğu görülmektedir.
Şöyle ki:
a) Muhâsebât Genel Müdürlüğünün ll-Haziran-1332 tarihli yazısında, ””Şehzâde Câminin Padişah Mahfeli kayyımlıgı ve Unkapanı”ndaki Süleyman Subaşı Câminin müezzinliği görevinde iken askere alınan Mehmet Emin Efendi”nin, vatanî görevini yapmakta iken vefat etmesi münâsebetiyle eşiyle küçük kızının geçimlerini sağlamak üzere bağlanan 40 kuruş aylık maaşla geçimlerini sağlamaları mümkün olamadığından bahisle söz konusu maaşın uygun miktara yükseltilmesi hususunda mühürlü arz u hâ1 takdim eden eşi Muhtediye Muhlise”nin dilekçesinde yardım isteğinde bulunduğu, bu dilekçe üzerine İstanbul Vakıflar Müdürlüğünce düşünülen notta ise adı geçen hanım ile küçük kızına evlendiklerinde kesilmek üzere 10-Kânûn-ı sanî-1331 tarihinden itibaren aylık 20”şer kuruş muhtaç maaşının tahsis edildiği anlâşılarak söz konusu arz u halin ekindeki ilm ü habere Mebânî-i Hayriyye Müfettişliğinin raporu da bu durumu te”yid etmekte olduğundan gereğinin yapılması yüce Nezâretlerinin görüşlerine bağlıdır.
Bu hususda emr ü fermân, emir kendinin olan hazretlerinindir. ””denilmektedir.
b) Evkaf Nezaretine gelen bu yazının altına Nâzır tarafından 17-Haziran1332 tarihinde yani, Muhâsebat Genel Müdürlüğünün belirtilen yazısının gönderiliş tarihinden altı gün gibi kısa bir süre içinde ””10”ar kuruş zammı tensîb edilmiştir. ””notu konularak anne ile küçük kızına ayda 10”ar kuruş zam yapılıp, kendilerine ödenecek aylık maaşın 60 kuruşa yükseltildiği anlaşılmaktadır.
c) Yapılan teklif ile tayin edilen zam miktarına ait işlemin usulüne uygun olarak kütüklere işlendikten sonra Muhâsebat Genel Müdürlüğü”nün 13-Haziran-1332 tarihli ek der-kenârında işlemle ilgili evrakın iâde edilmesi belirtilmiş olduğundan Vakıflar idaresinde gerekli kayıt muamelesi yapılıp, konuyla ilgili esas evrakın sözü geçen Genel Müdürlüğe l-Ramazan-1334, 19Haziran-1915 tarihinde iâde edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de savunma hizmetlerine yönelik Vakıflar kurulmuştur. Cumhuriyetimizin ilânı ile her alanda yapılan yenilikler arasında Vakıflar da ele alınarak bir takım idârî ve yasal yenilikler getirilmiştir. Bu dönemde de önceleri Medeni Kanun hükümlerine ve daha sonra 1967 yılında kabul edilen 903 Sayılı yasa hükümlerine göre çeşitli hayrî, sosyal, ekonomik ve kültürel konularda başarılı hizmetler sunan bir takım yeni vakıflar kurulmuştur. Bu arada bazı ileri görüşlü ve gayretli komutanlarımızın öncülüğünde Türk Silahlı Kuvvetlerini güçlendirmeye yönelik Vakıflar da kurulmuştur. 1970 yılında Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, 1972 yılında Türk Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, 1974 yılında Türk Kara Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ve 1982 yılında da Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetcik Vakfı kurulmuştur.
Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı”nın kuruluş senedinin[20] 2. maddesinde yer alan amaç bölümünde şöyle denilmektedir:
””. . . millî havacılık sanayimizin geliştirilmesi, hava harp, silah ve vasıtalarının satın alınması, hayatî önemi hâiz hedeflerin havaya karşı koruma imkanlarının geliştirilmesi suretiyle Türk Hava Kuvvetlerine güç katkısında bulunmaktadır. ””
Türk Deniz Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı”nın kuruluş senedinin[21]1. maddesinde yer a1an amaç bölümünde şöyle denilmektedir: ””Türk Deniz Kuvvetlerinin güçlendirilmesi konusunda Türk Ulusunun maddî ve manevî desteğini sağlamak Vakfın amacıdır.
Türk Kara Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı”nın kuruluş senedinin[22] 2. maddesinde yer alan amaç bölümünde şöyle denilmektedir:”” Mevcut kara silahları harp sanayimizin geliştirilmesi ve yeni harp sanayî dallarının kurulması, harp silah araç ve gereçlerinin satın alınması, yurt düzeyinde hayatî önemi taşıyan yerlerin korunma olanakları geIiştiri1mesi suretiyle Türk Kara Kuvvetlerinin savaş gücünün artırılmasına katkıda bulunmaktır. ””
Türk Silahlı Kuvvetleri Mehmetcik Vakfı”nın kuruluş senedinin[23] 3. maddesinde yer alan amaç bölümünde şöyle denilmektedir:
””Silahlı Kuvvetlerde yaptığı görev esnâsında hayatını kaybeden veya sakat kalan erbaş ve erlerin kendilerine, çocuklarına ve bakmakla yükümlü oldukları kimselere sosyal ve ekonomik destek olmak ve çocuklarını okutmaktır. ””
Kuruldukları tarihlerden itibaren kuruluş gayeleri doğrultusunda verimli ve aktif faaliyetlerde bulunan bu vakıflar, yüce mil1etimizin ilgi ve desteği ile her geçen gün daha çok güçlenip gelişerek, Silahlı Kuvvetlerimizin güçlenmesine büyük çapta katkıda bulunmuştur.
Bu vakıflardan Kara, Deniz ve Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakıfları birleştirilerek, mal varlıkları 17. 06.198 7 tarih ve 3388 sayılı kanunla kurulan ””Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı”” na devredilmiştir.
Kaynak: Vakıflar Dergisi, sayı 20, Ankara 1988.
——————————————————————————–
[1] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi”nde kasada muhafaza edilen 168 K nolu orijinal vakfiyye defteri s.282
ATEŞ İbrahim, “Hayri ve Sosyal Hizmetler Açısından Vakıflar”, Vakıflar Dergisi, S.19, s.78.
[2] Vakıflar Genel Müdürlü(ü Aşivi”nde Kasada muhafaza edilen .8 K nolu orijinal vakfiyye defteri, s. 75-79.
ATEŞ İbrahim “Hayri ve Sosyal Hizmetler Açısından Vakıflar”, Vakıflar Dergisi, S.l9, s.78-79.
[3] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde mahfûz “Vakfıyye-i İstanbul Hâmis” adlı ve 574 nolu vakfiyye defteri, s.39-40, sıra.16.
[4] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde Mahfûz 595 nolu vakfiyye defteri, s. 249-250.
[5] Kunter, Halim Baki, ””Türk Vakıflarının Milliyetçilik Cephesi””, Vakıflar Dergisi, S.3, s.4. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde mahfûz 615
nolu vakfiyye defteri. s.188, sıra. 54.
[6] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde kasada muhafaza edilen 149 K nolu orijinal vakfiyye defterinin 122-123. sahifeleri ve 572 nolu vakfiyye defterinin 27 -63. sahifeleri ile 20. sırasında kayıtlı suret vakfiyyenin 35. sahifesi.
[7] Yond: Sürü ile gezen, terbiye edilmemiş yarı yabani kısrak. Bkz. Türkçe Sözlük, s.1497 ve Kâmûs-ı Türkî, s.1570.
[8] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde kasada muhafaza edilen 149 K nolu orijinal vakfiyye defterinin 142. sayfası ve 572 nolu vakfiyye defterinin 2763. Sahifeleri ile 20. sırasında kayıtlı olan suret vakfiyyenin 36. sahifesi.
[9] Bâr: Yük, Gîr: (Giriften mastarından) Tutan, kaldıran. Bâr-Gîr: Yük tutucu, yük kaldıran, yük taşıyan anlamlarında olup hayvanlara, hamallara, araba ve gemi gibi şeylere kullanmakla beraber, enenmiş atlara da kullanılır. Bkz.Kâmûs-ı Türkî, s.262.
[10] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde kasada muhafaza edilen 149 K nolu orijinal vakfiyye defterinin 389-390 sahifeleri ve 572 nolu vakfiyye defterinin 27-63. sahifeleri ile 20. sırasında kayıtlı olan suret vakfiyyenin 55. sahifesi.
[11] Kunter, Halim Baki, “Türk Vakıflarının Milliyetçilik Cephesi”, Vakıflar Dergisi S.3.s.3.
[12] Vakıflar Genel Müdürlüğü Avşivinde muhafaza edilen 58. nolu vakfiyye defterinin 260-261. sahifelerinde Arapçası ve 2132 nolu defterin 70-74. sahifelerinde Türkçesi kayıtlı olan vakfiyye. ATEŞ İbrahim, “Hayrî ve Sosyal Hizmetler Açısından Vakıflar”, Vakıflar Dergisi, S.19.s.75-76.
[13] Hatice Turhan Sultan”a ait vakfiyyenin orijinali İst. Süleymaniye Ktp.de Turhan Valide Bölümünde 150 eski kayıt numarası ile muhafaza edilmektedir. Sureti ise VGM Arşivinde muhafaza edilen Haremeyn 11 adlı ve 744 nolu defterin 112-135. sahifeleri arasında yer almaktadır. Söz konusu kalelerle ilgili bölüm orijinal vakfiyenin 23-29., sûret vakfiyyenin ise 115-116. sahifelerinde yer almaktadır
[14] Tevbe süresi, ayet: 41
[15] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde muhafaza edilen 735/2 nolu vakfiyye defterinin 119-123 nolu sahifeleri ve 49.sırasında kayıtlı vakfiyyenin 2.sahifesinin 34-36.satırları ile 3.sahifesinin 11-42 satırları.
[16] Diz-dâr : Diz: Kale, dâr: (Dâşten mastarın dan) tutmak, muhafaza etmek. Dizdâr: Kale muhâfızı
[17] Kethüdâ Aslı Ked-hudâ olup ev sahibi, kahya, daire konak veyahut bir nevi işlerin idaresine memur olan adam. Bkz.Kâmûs-ı Türkî, Kethüdâ Maddesi.
[18] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde muhafaza edilen 2224 nolu orijinal vakfiyye defterinde Arap harfleriyle ve 2157 nolu kütük defterinin 107. sahifesinde Türk harfleriyle kayıtlı olan vakfiyye.
ATEŞ ibrahim,””Hasan Paşa”nın Hatay-Karamurt” taki Vakıf ve Vakfiyyesi””, Vakıflar Dergisi.S.16, s.5-26
[19] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde muhafaza edilen 950 nolu ve Nizâmât Tafsili adlı kütük defteri.,s.47.sıra 6940.
[20] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde muhâfaza edilen Merkezi Sicil Defterinin 53. sırasında kayıtlı Vakıf senedi.
[21] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde muhâfaza edilen Merkezi Sicil Defterinin 129. sırasında kayıtlı Vakıf senedi.
[22] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde muhâfaza edilen Merkezi Sicil Defterinin 299. sırasında kayıtlı Vakıf senedi.
[23] Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde muhâfaza edilen Merkezi Sicil Defterinin 726. sırasında kayıtlı Vakıf senedi.