Dr. Necdet Yılmaz
Genel olarak tekkeler halk eğitimi ile birlikte dinî sınırlar içinde güzel sanatların merkezi ve koruyucusu olmuştur.[1] Şiir ve mûsikî başta olmak üzere, güzel sanatlarımızın bir numaralı kişisi hep derviş veya bu derviş şelalesinden beslenen kimselerdir. En büyük şairlerimiz gibi, en büyük musikişinaslarımız, en büyük hattatlarımız da bu çatıların atmosferinde yetişmişlerdir, şaheserlerini bu feyizli ve ilham dolu mekânlarda insanlığa sunmuşlardır.[2] İncelemeye konu ettiğimiz XVII. yüzyıl bu sahalarda yetiştirdiği insanlarla Osmanlı târihine damgasını vurmuştur. Şimdi bu dönemde, tekkelerin sanata bakışını yansıtması bakımından, buralarda yetişen şâir, mûsikişinas ve hattatların bir değerlendirmesini yapacağız.
1. Şâir mutasavvıflar
XVII. yüzyılda incelediğimiz 388 şeyhden doksan dokuz tanesinin şâir olduğunu, bunlardan ellisinin şiirlerini bir araya toplayarak Dîvân ya da Dîvânçe oluşturduğunu görüyoruz.[3]
Şâir meşâyihın çoğunluğunda Yunus Emre tarzı hâkimdir.
Yine tekkelerde yetişmiş, şeyh olmasa da tarîkat terbiyesi alarak, dönemin önde gelen şâirleri arasında yer almış olan zâtlar vardır. Tablo 2’de görüleceği gibi, otuz bir şâirden sekizi Dîvân sâhibidir. Bunlar içerisinde özellikle Cevrî İbrahim Çelebi ’nin dönemin şâirleri arasında ayrı bir yeri vardır.
Dönemin meşhur şâirlerinden Nâilî de Halvetî Tarîkatı’na mensuptur ve Hâfız Post u yetiştirmiştir.[4]
Mustafa İsen’in verdiği bir listeye göre dönemin şâirlerinden, Emînî (v. 1074/1663), Hidmetî ve Sıdkî (v. 1115/1703) Bayrâmî Tarîkatı’na, Tâlib (v. 1091/1680) Celvetî , Abdî (v. 1115/1703), Fazlî (v. 1101/1690), Fenâyî (v. 1115/1703), Fethî (v. 1106/1695), Feyzî (v. 1101/1690), Hâfız (v. 1098/1687), Hasan (v. 1088/1677), Kâimî (v. 1091/1680), Nûrî (v. 1099/1688) ve Resmî (v. 1090/1679) Halvetî Tarîkatı’na, Emnî (v. 1110/1698) Kâdirî Tarîkatı’na, Adnî (v. 1094/1683), Ağazâde (v. 1062/1652), ahmed (v. 1113/1701), Ânî (v. 1050/1640), Ayşî (v. 1060/1650), Günâhî (v. 1080/1669), Pîrî (v. 1050/1640), Reşkî (v. 1102/1691), Sâlik (v. 1032/1623), Sâmî (v. 1099/1688), Samtî (v. 1041/1631), Sıdkî (v. 1050/1640) ve Tâlib (v. 1110/1698) Mevlevî Tarîkatı’na mensuptur.[5]
2. Bestekâr ve mûsikişinas mutasavvıflar
XVII. yüzyıl dinî musikimizin büyük inkişaf gösterdiği bir devirdir. Bu yüzyılda gerek cami musikisinde, gerek tekke musikisinde mühim hususiyetler gösteren şahsiyetler yetişmiştir. Bu asrın en büyük musikişinası Halvetî olup Türk musikisinin her sahasında eser ortaya koyan Hafız Post’tur.[6]
Bezcizâde Muhiddin, Koğacızâde Mehmed gibi şeyhlerle Zâkirî Hasan bu asrın ilk yarısında dinî besteleriyle şöhret kazanan mutasavvıflardır.[7]
Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi, kurduğu tarîkatta mûsikîye büyük bir ehemmiyet vermiştir. Aynı zamanda bir mûsikîşinas olarak tekkesinde, yazdığı ilâhîleri bazan bizzat kendisi besteleyerek okutmuştur. Celvetî âyini huzur ve huşûya davet eden hazin bir mûsikî ile yapılmaktadır. O dönemde Hâfız Kumral ve Şabân Dede gibi meşhur mûsikişinasların tekkesinde zâkirbaşılık yapması da bu tarîkatta mûsikîye verilen önemi gösterir.[8] Yine o dönemde yetişmiş ve Hüdâyî Âsitânesi’nde şeyhlik yapmış olan Devâtîzâde Mehmed Efendi , “Tâlib” mahlasıyla yazdığı ilâhîlerden bir kısmını bestelemiş bir mûsikîşinastır.[9]
Dönemin meşâyihından, Bursalı Yakubzâde Şeyh Mehmed Efendi, Halvetî Ebûbekir Efendi, Halvetî Hâfız Abdüllatif Efendi , Kenzî Hasan Efendi , Koğacızâde Mehmed Efendi , Mehmed Efendi , Nakşî İbrahim Efendi , Nefes Anbarı Zâkir Osman Efendi , Çengî Yusuf Dede, Ümmî Sinanzâde Ced Hasan Efendi , Eşrefî Şeyh Lütfullah Efendi , Sivâsî Şeyh Muhammed Nazmî Efendi , Gülşenî Derviş Ali Şîruganî, Tablîzâde Aklî Efendi , Lütfullah Efendi, Köçek Mustafa Dede ve Nakşî İsmail Çelebi gibi şahsiyetleri de mûsikîşinas ve bestekârlıklarıyla tanınmışlardır.
Bursalı Derviş Ali Esved , Ebûbekir Zâkirî, Kefeli Derviş Abdî , Muhzirzâde Sâlih Çelebi , Derviş Abdî , Derviş Kâsım , Derviş Mehmed Ser-neyzen , Derviş Ömer , Derviş Sadâyî , Hâfız Kömür, Hocazâde Mehmed Enverî gibi şahsiyetler dönemin önde gelen mutasavvıf musîkişinas ve bestekârlarıdır.[10]
XVII. yüzyılın en kuvvetli şâir, bestekâr ve hânendelerinden olan Buhûrîzâde Mustafa Itrî (v. 1123/1711) bir mevlevî dervişidir. Hâfız Post , Koca Osman ve Derviş Ömer gibi mutasavvıflardan mûsikî tahsîlini gerçekleştirmiştir. Mevlevî tekkelerinde okunmak üzere bir “na’t” bestelemiş ve bir âyin vücuda getirmiştir. Yenikapı Mevlevîhânesi ’ne devam ederek Câmî Ahmed Dede ’ye bağlanmıştır. Bestelediği segâh mevlevî âyini ve rast naatı Yenikapı Mevlevîhânesi’nde icrâ edilmiştir.[11]
Mûsikî alanında mâhir olan tekke mensupları, tekkelerin zâkirbaşılığına getirilmiştir. Bunlar zikir meclislerinde zikir âyinini idâre ederek, mûsikî usûlüne göre ilâhiler okuyup zikredenleri coştururlardı.[12] Bu dönem mûsikîşinasları içerisinde önemli zâkirbaşılar yetişmiştir. Bunlardan, Abdülmecid Sivâsî Efendi ’nin zâkirbaşısı bestekâr Mehmed Çelebi , Abdülehad Nûrî Efendi’nin zâkirbaşısı Habib Dedezâde, Cihangîrî Hasan Efendi ’nin zâkirbaşısı Tophaneli Hattat Mahmud, Gülşenî tekkesi zâkirbaşısı Hüdâyî Çelebi,[13] Sebebcizâde Mehmed, Şîve Ahmed Çelebi, Derviş Ali Esved [14] gibi isimler öne çıkmışlardır.
Bu dönem mûsikîşinasları “mi’râciyye”lere de ayrı bir rağbet göstermişlerdir. “Mi’râciyye”lerin dînî bir kudsiyeti olduğu için halk arasında da anlaşılsın anlaşılmasın derin bir hürmete mazhar olmuştur. Mevlevî tekkeleri başta olmak üzere, Sünbül Efendi, Merkez Efendi , Hüdâyî, Nasûhî tekkeleri ile Kâdirîhâne ve bir takım büyük tekkelerde uzun zamanlar her yıl bestesiyle okunmasına devam edilmiştir. Bundan dolayı da “mi’râciyye” okumakla ün kazanmış bir takım şahsiyetler ortaya çıkmıştır. Nâyî Osman Dede ’nin Mi’râciyye’sini burada anmak gerekir.[15]
3. Hattat mutasavvıflar
XVII. yüzyılda tekkelerin bir kısmı aynı zamanda “Güzel Sanatlar Akademisi” gibi çalışmışlar; hat, nakkaşlık, çiçekçilik, divitcilik ve benzeri sahalarda da müstesnâ insanlar yetiştirmişlerdir.[16] Dönemin en meşhur hattatlarından Suyolcuzâde Eyyûbî Mustafa Efendi Kâdirî, Hâfız Osman Efendi ve Haydarzâde Hüseyin Efendi Halvetî, Receb Tarîkatî Dede, Cevrî İbrahim Çelebi , Derviş Abdî , Derviş Fasih Ahmed Mevlevî, Hâfız Ubeyd, Hocazâde Mehmed Enverî Nakşî tarîkatlarına mensuptular.
Bu dönemde hattat tarîkat şeyhleri de bulunmakta idi. Bunlar arasında Sünbülî Hasan Adlî Efendi , Gülşenî Şemlelizâde Ahmed Efendi , Sivâsî Kubûrîzâde Mustafa Efendi , Celvetî Osman Fazlî Efendi, Bayrâmî Sarı Abdullah Efendi ve Himmetzâde Abdullah Efendi , Mevlevî Gavsî Ahmed Dede ve Ulûfecizâde Mehmed Dede ’yi sayabiliriz.[17]
Mevlevi Derviş Abdî ’nin, Türkler tarafından ta’lik diye isimlendirilen nesta’lik hattını Mîr İmâd üslûbuyla Osmanlılar’a aktaran kişi olduğunu daha önce belirtmiştik.
——————————————————————————–
[1] Kara, Tekkeler ve Zaviyeler, s. 169.
[2] Kara, “Medeniyet Tarihimizde Tekkeler ve Zaviyeler”, s. 111.
[3] Bk. Tablo 1.
[4] Ergun, Antoloji , c. I, s. 49.
[5] Mustafa İsen, “Dîvân Şairlerinin Tasavvuf ve Tarikat İlişkileri”, Millî Eğitim, sy.: 84 (Nisan 1989), ss. 23-24.
[6] Ergun, Antoloji , c. I, s. 25.
[7] Ergun, a.g.e., c. I, s. 27. Ayrıca bk. Nuri Özcan, “XVII. va XVIII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Dînî Mûsikî”, Osmanlı, ed.: Güler Eren, c. X, s. 727-729.
[8] Bk. Ergun, a.g.e., c. I, s. 30; Yılmaz, Celvetiyye , ss. 294-298.
[9] Yılmaz, a.g.e., s. 296.
[10] Bk. Tablo 2.
[11] Bk. Ergun, a.g.e., ss. 128-131; Recep Uslu, “XVII. Yüzyılın Büyük Bestekârlarından Itrî”, Osmanlı, ed.: Güler Eren, c. X, ss. 595-599.
[12] OTDTS, c. III., ss. 646-647; Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 534.
[13] Ergun, a.g.e., c. I, s. 55.
[14] Bk. Tablo 2.
[15] Ergun, a.g.e., c. I, s. 125.
[16] Bk. Tablo 2.
[17] Bk. Tablo 1.