Yaşar Baş
Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya’ya bir çok zengin vakıflar ve kalabalık vazifeliler tayin etmiş, eski binayı ayakta tutabilmek için önemli tedbirler almıştı. Yaklaşık yüzde onluk bir kısmı Bizans yapılarından oluşan Fatih vakıfları, yukarıda kaydedilen vakfiyesinde bütün detaylarıyla anlatılmıştır. Onun vakfiyeleri ve vakıf muhasebeleri, Fatih’in vakıfları hakkında oldukça geniş bilgiler veren birinci dereceden önemli kaynaklardır.
Fatih Sultan Mehmed’den sonra gelen sultanlar camiye ve müştemilatına ilgiyi devam ettirdiler. Zamanla cami çevresinde bir külliye oluştu. Fatih’ten sonra oğlu II. Bayezid, cami ve medresesine bazı ilaveler yaptığı gibi Fatih’in vakıflarına ilave olarak bu eserlere bir çok vakıf gelirleri tahsis etti.
II Bayezid devrine ait 1489-1490 yılı muhasebe kayıtlarına göre Ayasofya Camii Vakfı müsakkafâtı, şehrin imar ve iskanında önemli rol oynayan çok miktardaki binalardan müteşekkildi. Vakıf gelirlerinin tamamı, İstanbul, Üsküdar ve Galata’daki binalardan 2360 kadar dükkân, 1300 ev, 4 kârvansaray, 30 kadar bozahane, 23 başhane ile 2 hamamın kiralarından sağlanmakta idi[1].
Ayasofya Camii Vakfı vakfiyeleri ve muhasebeleri, bu vakfın devamlılığını ve tarihi serüvenini gösteren önemli kayıtlardır. Bu belgeler, Fatih vakıflarının insanın hayal sınırlarını zorlayan zenginliğini, Fatih’ten başlayarak sultanların Ayasofya ve müştemilatındaki müesseselere ne kadar çok yüksek derecede değer verdiklerini gösteriyor. Bunlardan sağlanan gelirlerle Ayasofya ve beraberindeki diğer müesseselerin bakımı ve sair ihtiyaçlarının hassasiyetle karşılandığı görülüyor. Ayasofya Camii’nin verilen bu önemle binlerce yıl süren serüveninde yorgunluğa ve yıpranmışlığa direnerek bugüne ulaşabildiği anlaşılıyor[2].
Fatih devrine ait muhasebe defterlerine ulaşabilmiş değiliz. Ancak Fatih’in vefatından yaklaşık 8 yıl sonrasına ait 1489-91 yılları arası ve daha sonraki devirlere ait birçok muhasebe defteri elimizde bulunmaktadır. Bu defterlerden 1489-91 yılları arasına ait olanlar, Fatih zamanındaki vakıfların akçe karşılığı gelir-giderlerinin yaklaşık miktarını göstermeleri bakımından önemlidir[3]. II. Bayezid devrine ait bu muhasebe kayıtlarına göre, Ayasofya vakıf tesislerinin giderleri, vakıf gelirlerinin idaresinden elde edilen rüsûmât ve muaccelât (peşin alınan bedel) zuhûruna ve kira gelirlerine münhasır idi. Bugünkü değer itibariyla vakfın Tl. bazındaki geliri 2 trilyon liraya ulaşmakta idi[4].
Muhasebe defterleri ve bunların dışındaki bazı kayıtlarda Ayasofya vakıflarının zamanla aldığı şekil hakkında açıklayıcı bazı bilgilere yer veriliyor[5]. Haremeyn-i Şerifeyn Evkafı eski muhasibi Mehmed Emin Efendi, 1172/1758’de kaleme almış olduğu yazısında, Fatih’in Ayasofya vakıflarının daha sonra aldığı şekil hakkında şöyle diyor:
“Fâtih-i İstanbul merhûm-ı mağfiret-nişan Ebu’l-Fütûh ve’l-megâzî Sultân Muhammed Hân aleyhi rahmeti ve’l-gufrân hazretleri İstanbul’u feth ve Ayasofya-i Kebîr’i esnâmdan tathîr buyurub câmi ittihâz buyurduklarında hademelerin vezâyif ve ihrâcât-ı sâiresine sarfolunmak üzere İstanbul’un cizye-i şer‛iyyesin ve gümrügün vakf ve tahsîs buyurduklarından sonra Köşesaray yani Yedikule’den Ayvansaray hudûduna gelince hâric-i sûrun büyût ve dekâkin ve sâire her ne var ise bi’l-cümle Ayasofya-i Kebîr’e vakf ve hasr ve ta‛yîn buyurmuşlardır. Giderek hazinenin ve gümrüğün menâfii cesîm ve kesîr olmakla mîrî tarafına tahvîl edib yalnız Ayasofya vakfı müsakkafât ile kalıb bi’l-cümle masârifâtı mahlûlât zuhûruna merbûtdur. Ekseri senelerde muhâsebâtı deyn (borç) ile rü’yet olunur”[6].
Verilen bilgiler, Ayasofya Camii vakıf muhasebe defterleri ve verilen hükümlerden[7] anlaşıldığına göre, muhasebe defterlerinde cibayet-i kenar-ı derya, cibayet-i balıkçıyan, cibayet-i dekakin-i kenar-ı derya başlıkları altında muhasebesi yapılmış olan İstanbul Ayvansaray ile Zeytinburnu-Yedikule arasındaki kıyı şeridi, Fatih’in Ayasofya Camii Vakfı’na tahsis ettiği vakıflarındandır.
Zamanla Ayasofya Camii Vakfı’nın cizye, gümrük ve kira gelirleri çoğalıyor. Hükümet vakfın ihtiyacını aşan bu gelirlerin bir kısmını hazineye kaydediyor. Dolayısıyle vakfın geliri binaların hasılatından ibaret kalıyor. Bunlar ise zamanla vakfın ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma geliyor. Muhasebe defterleri incelenir ise gelirlerin giderli karşılamadığı durumların III. Mehmed devrinde büyük maddi sıkıntılara sebep olduğu anlaşılıyor. Nitekim bu devre ait 10 Kasım 1597 tarihi muhasebe defterinde vakfın toplam gideri 3.206.988 akçe iken, gideri 3.446.122 akçeye çıkmış; gelirlerin giderleri karşılayamamasına binaen deftere “ sene-i âtiye mahsûlünden tedrîc ile inşâallu te‛âlâ edâ olunur” kaydı düşülmüştür. Bu tarihte 501’i zevaidhoran olmak üzere vezaif sahipleri toplam 1310’a ulaşmıştır. Vezâif ve tamir giderleri, bütçe açığının esas sebepleri gibi görünmektedir[8].
Yukarıdaki metinde geçen “Ayasofya-i Kebîr’e vakf ve hasr ve ta‛yîn buyurmuşlardır” ibaresi ve devamında geçen açıklamalar, vakıf gelirlerinin sadece Ayasofya Camii’ne değil; Ayasofya Camii Vakfı’na tahsis edildiğini gösteriyor. Ancak günümüzde yapılan bazı değerlendirmelerde gelirlerin sadece Ayasofya Camii’ne tahsis edilmiş olduğuna dair kayıtlara rastlanıyor. Halbuki muhtelif belgelerde ve muhasebelerde zamanla 25-30 civarındaki müessesenin Ayasofya Camii Vakfı’ndan yararlanma hakkına sahip olduğu anlaşılıyor. Bunların çoğunluğu ise cami ve mescitlerden ibaret müesseseler dir.
Ayasofya muhasebe defterlerinde Fatih’in vakıf köylerinin muhasebesine rastlanmamaktadır. Vakıf köy gelirlerininin Ayasofya Camii Vakfı muhasebe defterlerine kaydedilmeyişini yukarıdaki metinde geçen uygulama ile açıklamak mümkündür. Bu vesileyle köylerin geliri başka tesislere tahsis edilmiştir. Ekrem Hakkı Ayverdi köylerin daha sonraları Fatih imareti’ne tahsis edilmiş olduğunu ileri sürmektedir[9].
Ayasofya vakıflarının Osmanlı’nın son devrine kadar aldığı şekil hakkında fikir veren bir Hatt-ı Hümâyûnda Ayasofya Camii Vakfı mülhakatında 24 cami ve mescid bulunduğu kaydediliyor.
Ayasofya vakıflarının idaresi, mülhakatı, gelirleri, kiraya verilmeleri, bu konuda izlenen yol ve karşılaşılan problemler hakkında fikir veren sözkonusu Hatt-ı Hümâyûn’da şöyle deniliyor:
“Manzûrum olmuşdur
Derdest olan emrin kaydı mûcebince tecdîden emr-i âli verile
Haremeyn-i muhteremeyne tâbi evkâfdan İstanbul’da vâki câmi-i şerîf-i Ayasofya-i Kebîr ve mülhakâtı olan yigirmi dört aded cevâmi ve mesâcid-i şerîfelerin idâresi rüsûmât ve muaccelât zuhûruna münhasır olmakdan nâşi müsakkafât-ı vakf mutasarrıfları fevt oldukda altı aya kadar intikaline rağbet bulunmaz ise babası ve anası uhdelerinde olan müsakkafât taraf-ı vakıfdan zabt ve ahere îcâr olunmak bâ hutût-ı hümâyûn şurût-ı vakıfdan olmağla mahrûsa-i Galata’da Egrikapı hâricinde vâki bir bâb vakıf menzilin mutasarrıfı birinci Yorgaki zimmi bundan dokuz sene mukaddem hetk olub evladları intikaline adem-i rağbet ve müddet-i mezkûrada evlâdlarının bazısı dahi mürd ve hayâtda kalanları bu defa Rûm tâifesinin fesâdları vukûunda dârülharbe firâr etmeleriyle menzil-i mezbûr bilâ sâhib hâlî ve muattal kaldığı ecilden ber mûceb-i şurût-ı hatt-ı hümâyûn ve şurût-ı kadîme-i vakf mûcebince menzil-i mezkûr bi-ikâme-i mezâd ledel-müzâyede tâlibine îcâr ve muaccelesi teslîm-i Hazîne-i Haremeyn olunub ancak şurût-ı kadîme-i mezkûranın tenfîzini hâvî iki yüz üç senesinde tecdîd ve bâlâsına hatt-ı hümâyûn keşîde buyurulmuş olduğu beyânıyla bu defa dahi emr-i şerîf-i mezbûrun tecdîdi ve şurût-ı kadîmesinin aleddevâm ve hilâfına kata ruhsat verilmeyüb o makûle intikâla adem-i rağbet-birle diyâr-ı âhere firâr ve bade zamân zuhûr ve iddiâ eder ise amel ve itibar olunmamak üzre tekîd ve tecdîdi hâvî emr-i âlî itâsını mütevellisi istidâ etmekle kuyûda müracaat olundukda husûs-ı mezkûr içün bin yüz seksen iki ve seksen dokuz târîhlerinde bâ hutût-ı hümâyûn verilen evâmir-i aliyye mûcebince iki yüz üç târîhinde dahi bâlâsı hatt-ı hümâyûn ile muanven verilen emr-i âlî kaydı Haremeyn muhâsebesi kaleminden ve hilâfına bir gûna emr-i âher verildiginin kaydı bulunmadığı Başmuhâsebe ve Dîvân-ı Hümâyûn’dan badel-ihrâc muktezâsı suâl olundukda der kenârda muharrer tecdîdi istidâ olunan emr-i şerîf mukaddemlerde hutût-ı hümâyûn ile ısdâr olunmuş ve hilâfına emr-i âlî verildiginin kaydı bulunmamış idügi der-kenârlardan müstebân olmağla bu sûretde mütevell-i vakfın inhâsı mûcebince emr-i şerîf-i merkûmun tecdîdi husûsu taraf-ı Hazret-i Cihândârî’den istîzâna muhtâc idügi der-kenâr olunmağla keyfiyet der-kenâr-ı mezbûrdan ve bâlâsı Hatt-ı Hümâyûn ile müzeyyen emr-i âlîden manzûr ve malûm-ı hümâyûn-ı cihânbânîleri buyuruldukda mûcebince tekîd ve tecdîdi hâvî emr-i âlî itâsı muvâfık-ı hümâyûn-ı tâcidârîleri buyurulur ise ol bâbda ve her halde emrü fermân Veliyyülemr Efendimiz Hazretlerinindir”[10].
[1] Barkan, “Fatih Cami ve Imareti Tesislerinin 1489- 1490 Yıllarına aid Muhasebe Bilançoları”, İktisat Fakültesi Mecmuası, cilt. XXIII, sayı 1-2, İstanbul 1963, s. 253, 279 ve 288; Ayrıca bkz. Ömer Lütfî Barkan – Ekrem Hakkı Ayverdi, İstanbul Vakıfları Tahrîr Defteri, Mukaddime, s. X-XV.
[2] Türk İslam Eserleri Müzesi, nr. 2202 (667, 1872). V.G.M.A., İstanbul Salis 6. Vakfiye Defteri, nr. 575, s. 82-106, sr. 46; Cumhuriyet Devri’nde bu nüshanın Türkçe tercümesi yapılmıştır. Bu tercüme ise aynı arşivde, 2114 numaralı defter, s. 175 vd., sr. 19; Fatih’in Arapça Orijinal Vakfiyesi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Kuyud-ı Kadime Arşivi, nr. 1074.
[3] Ömer Lütfi Barkan, “Ayasofya Camii ve Eyüb Türbesinin 1489-1491 yıllarına ait Muhasebe Bilançoları”, İktisat Fakültesi Mecmuası, cilt. XXIII, sayı 1-2, İstanbul 1963, s. 342-379.
[4] Ömer Lütfi Barkan, “Ayasofya Camii ve Eyüb Türbesinin 1489-1491 yıllarına ait Muhasebe Bilançoları”, İktisat Fakültesi Mecmuası, cilt. XXIII, sayı 1-2, İstanbul 1963, s. 342-379; Gelirlerin Usd bazındaki hesaplamaları için bkz. Şevket Pamuk, İstanbul ve Diğer Kentlerde 500 Yıllık Fiyatlar ve Ücretler 1469-1998, Ankara 2000.
[5] Mesela örnek bir Arapça muhasebe kaydı için bkz. BA, Maliyeden Müdevver Defter, nr. 19.
[6] A. Süheyl Ünver, İstanbul Risaleleri, c. 2, İstanbul 1995, s. 132.
[7] Ayasofya Vakfı’na ait olup Bahçekapısı’ndan Yedikule’ye kadar hiç kimsenin tasarrufunda olmayan vakıf arazilerin vakıf tarafından kiraya verilmesine dair bir hükümde şöyledenilmektedir:
“Haremeyn Müfettişi Mevlânâ es-Seyyid Mehmed zîde ilmuhuya hüküm ki
İstanbul hısn-ı ebvâbı hâricinde sâhil-i bahrda olub Bağçekapusu’ndan Yedikulle’ye varınca kimesnenün tasarrufunda olmayub hîn-i fethden beru olan arâzî müteaddid hatt-ı hümâyûnlar ile Ayasofya-i Kebîr Vakfı olmak üzre nefan li’l-vakf tâlibine îcâreteyn-i misliyyeteyn ile îcâr olunmağla hâlâ vakf-ı mezbûr mütevellisi el-Hâc Ali zîde mecduhu zikr olunan mahallerde vakf-ı mezbûrdan hâlî ve muattal kalan, mürûr-ı eyyâmla bahrdan dolan arâzîyi tâlibine îcâr olunmak bâbında istidâ ve ber vech-i muharrer zikr olunan mahaller marifet-i şerle muâyene olunub ber mûceb-i hatt-ı hümâyûn nefan li’l-vakf âhere îcâr oluna deyu sâdır olan fermân-ı âlîye imtisâlen taraf-ı şer-i münîrden imtisâl olunan Mehmed Sâmih zîde ilmuhu vakf-ı mezbûr mimârı Mehmed Halîfe ile ber vech-i âtî muâyene olunub evvelen sâlifü’z-zikr Bağçekapusu hâricinde bahre cereyân eden sebil tarîkı ittisâlinde dekâkin mukâbilinde vâki birbirine muttasıl mimâr misâhası üzre terbîan 50 zirâ arsalı beş aded Peyke tabîr olunur mahalle varub mütevell-i mûmâ-ileyhin veîl-i müsecceli Mustafâ Efendi dimekle marûf kimesne hâzır olduğu hâlde muâyene olunub badehu cümle ile zikr olunan Bağçekapusu İskelesi kurbunda Sadrıazam sandalcılarına mahsûs mahalli dahi misâha eylediklerinde terbîan otuz üç zirâ olub ve yine mahall-i merkûmda maslak suffasına muttasıl arsayı bade’l-misâha yigirmi sekiz zirâ ve kayıkhâne nerdübânı tahtında iskele tarîkı ittisâlinde arsa-i hâliye üzerine bilâ izn-i mütevellî ihdâs olunan üç bâb dükkân ve iki bâb ahşabdan mahzenin arsasını misâha eylediklerinde terbîi elli iki buçuk zirâ kayıkçılar loncası olan mahalli misâha eylediklerinde terbîan elli iki zirâ olub badehu gümrük-i kebîr karşısında salma çukadârları kolluğu ittisaâinde terbîan otuz dört buçuk zirâ arsa-i hâliye üzerine bilâ izn-i mütevellî ihdâs olunan dehliz tahtında olan arsa terbîan otuz iki buçuk zirâ ve mahall-i mezkûrda Taş maslak ittisâlinde terbîan yigirmi zirâ arsa-i hâliye ve maslak ulyâsıyla badehu Odunkapusu hâricinde mutemed odası ittisâlinde bilâ izn-i mütevellî ihdâs olunan dehlîzve âbdesthâne arsası terîi on beş zirâ arsa ve yine zikr olunan Odunkapusu hâricinde keresteciler dükkânları nihâyetinde sâhil-i bahra varınca doksan zirâ arsa ve sâir sâhil-i bahrda ve kimesneni tasarrufunda olmayub ber mûceb-i hatt-ı hümâyûn taraf-ı vakıfdan âhere îcârı lâzım gelen mahallere varub müslimîn huzûrlarında bade’l-muâyene ve’l-keşf ve’l-istihbâr zikr olunan mahaller kimesnenin tasarrufunda olmayıb nefan li’l-vakf âhere îcârı iktizâ edearâzî-i vakıfdan olduğun hâzırûn-ı bi’l-meclis müslimîn haber vermeleriyle ve vech-i muharrer üzre mütevellî-i mûmâ-ileyh el-Hâc Alî sâlifü’l-beyân arâzî-i hâliyyeyi îcâreteyn-i misliyyeteyn ile âhere îcâre ve fuzûli arsa-i vakf üzerine ihdâs olunan ebniyye-i mezkûrayı dahi bilâ izn ihdâs edenlerin yedlerinde temessükleri olmayan kimesnelere taraf-ı vakıfdan îcâr ve yedlerine temessük verilmek bâbında emr-i şerîfim sudûrunu istidâ eyledigin sen ki mevlânâ-yı mûmâ-ileyhsin ilâ etmenle ilâmın mûcebince amel oluna deyu emr-i şerîf yazılımşdır. [Fî] evâil-i R. Sene [1]175 [30 Ekim – 8 Kasım 1761]. Bkz. İstanbul Külliyâtı V, İstanbul Ahkâm Defterleri İstanbul Vakıf Tarihi 1 (1742 – 1764), İstanbul Araştırmaları Merkezi, İstanbul 1988, s. 302, 303.
[8] BA, Maliyeden Müdevver Defter, nr. 7807, s. 2-41.
[9] Ekrem Hakkı Ayverdi Osmanlı Mîmârîsinde Fatih Devri, 855-886 (1451-1481), c. 3, İstanbul 1989, s. 317
[10] BA, İbnülemin, Hatt-ı Hümâyûn, nr. 583.